İçindekiler
Alışverişlerimizin Allah’ın rızasına uygun, bereketli, emin ve düzenli olabilmesi için bir kısım şartlar vardır. Bu şartlar, “alışverişin âdâbı” olarak da isimlendirilebilir. Kur’ân ve Hadislerle belirlenen bu şartları şu şekilde açıklayabiliriz:
1. Besmele Çekmek
Alışverişe Allah’ın adıyla başlamak sünnettir. Bu aynı zamanda alınıp satılan şeylerin bereketli olmasına de vesiledir. Allah Resulü (aleyhissalatü vesselam) bir hadiste, كُلُّ كَلَامٍ أَوْ أَمْرٍ ذِي بَالٍ لَا يُفْتَحُ بِذِكْرِ اللَّهِ فَهُوَ أَبْتَرُ “Allah’ın adı anılmadan başlayan her söz veya her iş güdüktür/bereketsizdir.”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 14/329 (8712)) buyurmuştur. Bir pazara, dükkâna ya da alışveriş merkezine girerken besmele çekmek, oradan alınacak şeylerin hepsi için yeterlidir. Bununla beraber her alınan şey için besmele çekmek daha faziletlidir. Bu bahsedilenler müşteri için geçerli olduğu gibi satıcı için de geçerlidir.
2. Alışverişi Sünnet Düşüncesiyle Yapmak
Alışveriş, yeme içme, uyuma gibi beşerî ve sıradan işler, Peygamber Efendimiz’in sünnetine uygun şekilde yapıldığında sahibine ibadet sevabı kazandırır. Zira çok küçük işlerde dahi olsa Allah Resulü’nün sünnetine tabi olmak veya tabi olmaya çalışmak, kişiyi Allah’a yaklaştırır. İbadetin ruhunda ise zaten Allah’a yaklaşmak vardır. Allah Resulü’nü (sallallahu aleyhi ve sellem) takip etmek, Kur’an’da bazen emir kipiyle emredilmiş bazen de imalı bir şekilde tavsiye üslubuyla teşvik edilmiştir. Mesela bir ayet-i kerimede لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ “Allah Resulü’nde sizin için güzel örnekler vardır.”(Ahzab suresi, 33/21) buyrulmuştur. Bu açıdan Allah Resulü’nü takip niyetiyle alışverişini sünnete uygun yapan kişi ibadet sevabı kazanır.
Bu hususa işaret etmek üzere Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: نَفَقَةُ الرَّجُلِ عَلَى أَهْلِهِ يَحْتَسِبُهَا صَدَقَةٌ “Kim sevabını umarak, ailesi için harcamada bulunursa, bu onun için sadakadır.” (Buhari, İman 41). Bu mübarek beyandan da anlaşılacağı üzere, çarşı-pazarda gezme, para harcama, alışveriş yapma gibi günaha girme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda bile kişinin işlerini sünnet-i seniyyeye uygun yapmaya çalışması, bütün o durumları birer sevap kaynağı haline getirebilir. Burada Bediüzzaman Hazretlerinin sözünü hatırlamak faydalı olacaktır: “Sünnet-i Seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.”[1] Bediüzzaman, Lemalar, 11. Lema, 1. Nükte.
3. Şüphelerden Kaçınmak
Her işte olduğu gibi alışverişlerde de şüpheli hususlardan kaçınmak, onu kalbimiz mutmain olacak şekilde yapmak bir Müslüman için hedeftir. Şüphelerin kol gezdiği bir piyasada kişinin şüpheli şeylerden kaçınmaya çalışması, aynı zamanda önemli bir takva göstergesidir.
Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) bir rivayette şöyle buyurmuştur: إِنَّ الْحَلَالَ بَيِّنٌ وَإِنَّ الْحَرَامَ بَيِّنٌ وَبَيْنَهُمَا مُشْتَبِهَاتٌ لَا يَعْلَمُهُنَّ كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ فَمَنِ اتَّقَى الشُّبُهَاتِ اسْتَبْرَأَ لِدِينِهِ وَعِرْضِهِ وَمَنْ وَقَعَ فِي الشُّبُهَاتِ وَقَعَ فِي الْحَرَامِ “Helâl de açıklanmış haram da açıklanmıştır. Bu ikisinin arasında, helâlden mi haramdan mı olduğu belli olmayan insanların pek çoğunun bilmediği şeyler vardır. Her kim bu tür şüpheli şeyleri terk ederse, dinini ve ırzını korumuş olur, selamete erer. Kim de bunlardan birine girerse, harama düşmesi pek yakındır.” (Müslim, Müsakât 107.).
4. Pazarlık Yapmak
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), alışveriş yaparken pazarlık yapmıştır. Sahabeden Süveyd b. Kays anlatıyor: “Ben ve Mahreme el-Abdî, Hecer denilen şehirden bez getirmiştik. Allah Resulü yürüyerek yanımıza geldi ve bizden pazarlık yaparak iç giyim aldı.” (Ebû Dâvud, Büyû’ 7). Bediüzzaman Hazretleri de İbn Ömer’in pazardaki bir halini anlatırken şu yorumu yapmıştır:
“O zat-ı mübârek, çarşı içinde alışverişte kırk paralık bir meseleden, iktisad için ve ticaretin medârı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş.”[2] Bediüzzaman, Lemalar, 19.Lem’a, 6. Nükte Alışverişte iki tarafın özellikle de müşterinin kalbinin emin olması için pazarlığa ihtiyaç vardır. Pazarlık yapmak, akitlerde şart olan rızanın gerçekleşmesine de yardımcı olacaktır. Nitekim bir âyet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: َيا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda meşrû olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rıza ile yapılan bir ticaret yapmanız ise elbette meşrûdur.” (Nisa sûresi, 4/29).
5. Aldanmamak ve Aldatmamak
Bir rivayette şu hadise anlatılmaktadır: Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) pazarda bir satıcının yanına uğramıştı. Satılan yiyeceğin altına elini daldırdığında onun yaş olduğunu gördü ve sordu: “Bu nedir, neden böyle yaptın?” Satıcı, yağmur suyundan dolayı böyle olduğunu söyleyince Allah’ın Resulü (aleyhissalatü vesselam), ona malın yaş kısmını üste koymasını, aksi takdirde aldatmış olacağını söylemiş ve sözünü şöyle tamamlamıştır: مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Aldatan bizden değildir.” (İbn Hibban, Sahih, 11/270 (4905); İbn Ebî Şeybe, Musannef, 4/563 (23147).).
Ortakların birbirlerini aldatmaması konusunda ise Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hem müjde hem de ikaz ihtiva eden şu beyanda bulunmuştur: “Allah Teâla buyuruyor ki: İki ortak, birbirlerine ihanet etmedikçe ben onların üçüncüsüyüm. Eğer birbirlerine ihanet ederlerse ben aralarından ayrılırım.” (Ebû Dâvud, Büyû’ 27). Allah’ın, “Ben onların üçüncüsüyüm.” sözünün manası, “Onların yanındayım ve yardımcılarıyım.” demektir. Ölçü ve tartıyla meşgul olanlarla alakalı olarak ise Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle bir ikazı vardır: “Sizler, sizden öncekilerin helakine sebep olan iki işle meşgul bulunuyorsunuz. (Ona göre dikkatli olmalısınız.)” (Tirmizi, Büyû’ 9).
6. Alışveriş ve Borçları Yazmak
Kur’an’da en uzun âyet borçlanma hakkında inmiştir (Bakara sûresi, 2/282). Tam bir sayfa olan bu ayette peşin alışverişlerin yazılması şart koşulmasa da vadeli borçların yazılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Bu emri bazı âlimler mutlak bir emir olarak anlamışlar ve borçlanmanın yazılmasını farz kabul etmişlerdir. Fakat cumhur ulema, bu emrin mendup olarak anlaşılması gerektiğini, çünkü bu ayetin ardından gelen ayette, karşılıklı güven olduğunda borçların yazılmayabileceğinin belirtildiğini söylemişlerdir.[3]Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, 3/383
Âyette karşılıklı güven olduğunda borçlanmayı yazma işi tercihe bırakılmış ve genel manada bu iş bir sünnet olarak görülmüşse de, özellikle zamanımızın şartları göz önünde bulundurularak diyebiliriz ki, vadeli borçlar mutlaka yazılmalıdır. Çünkü günümüzde ticarî hayatta ve borçlanma ahlakında büyük bir zaafiyet yaşanmaktadır. Bu sebepledir ki borçlar yazılmadığında iki samimi dostun arası bazen ciddi manada bozulabilmekte, hatta bu, uzun boylu küskünlüklere kadar gidebilmektedir. Bu arada pek çok hak ihlali de yaşanabilmektedir. Ticarî muameleler ve borçlanmalar yazılı olarak gerçekleştirildiğinde ise bunu yapanlar hem şüpheden uzak ve sağlam yapmış olacak hem de bir sünnet sevabı kazanacaklardır.
Bakara suresinin 283. ayetine dayanarak yukarıda peşin alışverişleri yazmanın şart olmadığını söylemiştik. Fakat bazen onları da yazmak gerektiğine dair Allah Resulü’nün yaşadığı bir örneği hatırlamak yerinde olur: Adda’ b. Hâlid, Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisi için yazdırdığı bir vesikada şu sözlerin olduğunu rivayet etmiştir: “Bu belge, Adda’ b. Hâlid b. Hevze’nin Muhammed’den (sallallahu aleyhi ve sellem) bir köle veya cariye satın alması üzerine yazılmıştır:
O köle veya cariyede hastalık, kusur, kaçma, hile yapma, zina ve hırsızlık gibi özellikler yoktur. Bu sözleşme bir Müslüman’ın diğer Müslüman’la alışverişidir” (Buhari, Büyû’ 19). Bu rivayete göre muhtemel problemlerden dolayı bazı alışverişlerin yazılması gerekmektedir. Günümüzdeki fatura ve benzeri belgeler kanaatimizce resmî işlemlerde bu ihtiyaca cevap verecektir. Ancak resmî olmayan işlemlerde tarafların yapılan işlemi bir kağıda yazıp imza atmaları ve belge niteliğindeki bu kağıdın kopyasının iki tarafta da bulunması yerinde olacaktır.
7. Başkasının Alışverişini Bozmamak
Bazen, bir esnafın ya da tüccarın yaptığı anlaşmadan sonra ikinci bir esnafın daha fazla para vererek bu anlaşmayı bozduğu görülebilmektedir. Bu uygulama dinimiz tarafından yasaklanmıştır. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususu şu açık beyanıyla ifade etmiştir: لاَ يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ “Birbirinizin alışverişi üzerine alışveriş yapmayın” (Buhari, Büyû’ 64).
8. Alışverişe Erken Başlamak
Sabahın erken saatlerinde işe başlamak hem sünnettir hem de berekete vesile olur. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem), erken kalkıp işe başlayanlara şöyle dua etmiştir: اللَّهُمَّ بَارِكْ لِأُمَّتِي فِي بُكُورِهَا “Allah’ım ümmetimin gündüzün ilk vaktinde yaptıkları işleri bereketli kıl.” (Tirmizi, Büyû’ 6). Hadisin râvisi, rivayetin devamında şöyle demiştir: “Bu hadisi kendisinden rivayet ettiğim Sahr, ticaretle meşgul biri olup ticaretini sabahın erken saatlerinde yapardı. Bunun için zengin olup malı çoğaldı.”
9. Alışverişte Dili Yemine Alıştırmamak
Normal zamanlarda dili yemine alıştırmak caiz olmadığı gibi ticarî işlerde sık sık yemin etmek de caiz değildir. Çünkü kolay yemin eden bir kimsenin zamanla yalana kayması kuvvetle muhtemeldir. Ağzı yemine alışan kişi, doğru olsun olmasın her meselede rahat bir şekilde yemin eder hale gelir. Bu sebepledir ki İmam Nevevi, zaruret yokken, yalan yere olmasa bile yemin etmenin mekruh olduğunu, bu yeminin malın rağbet görmesini sağlamak için yapılmasının ise daha fena olduğunu söylemiştir.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bir hadisinde يَا مَعْشَرَ التُّجَّارِ إِنَّ هَذَا الْبَيْعَ يَحْضُرُهُ الْكَذِبُ وَالْيَمِينُ فَشُوبُوهُ بِالصَّدَقَةِ “Ey tacirler topluluğu! Şüphesiz alışverişte boş laf ve yemin bulunur. Onun için siz ona sadaka karıştırınız.” (Hâkim, Müstedrek, 2/5 (2138)). buyurmuştur. Sadaka verilmesinin sebebi ise boş laf ve yeminlerden kaynaklanan günahları gidermektir.
Yalan yere olmayan yemin konusunda temkin tavsiye eden Allah Resulü, yalan yere yeminin karıştırıldığı ticaretin dünyevi neticesini şu sözleriyle bildirmiştir: الْيَمِينُ الْكَاذِبَةُ مَنْفَقَةٌ لِلسِّلْعَةِ مَمْحَقَةٌ لِلْكَسْبِ “Yalan yere yemin, (sahibinin zannına göre malın revacına sebep olsa da) aslında bereketin bitmesine sebeptir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 12/141 (7207)).
Yalan yere yemin etmek, malda olmayan özelliği varmış gibi gösterip bunun üzerine yemine başvurmak ahirette de büyük bir tehlikenin habercisidir. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu tehlikeyi şöyle ifade etmiştir: ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ الْمَنَّانُ الَّذِي لَا يُعْطِي شَيْئًا إِلَّا مَنَّهُ وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْفَاجِرِ وَالْمُسْبِلُ إِزَارَهُ “Üç gurup insan vardır ki kıyamet günü Allah onların yüzüne bakmayacak, onları günahlarından temize çıkarmayacak ve onlara acıklı azabını tattıracaktır:Yaptığı iyiliği başa kakan, ticarî eşyasını yalan yeminle satıp tüketen, kibrinden dolayı elbisesini yerlerde sürüyen kimse.” (Müslim, İman 171).
10. İhtiyaç Olmadıkça Borçlanmamaya Dikkat Etmek
Allah Resulü (aleyhissalatü vesselam) bir hadiste şöyle buyurmuştur: إِنَّ أَعْظَمَ الذُّنُوبِ عِنْدَ اللَّهِ أَنْ يَلْقَاهُ بِهَا عَبْدٌ بَعْدَ الْكَبَائِرِ الَّتِي نَهَى اللَّهُ عَنْهَا أَنْ يَمُوتَ رَجُلٌ وَعَلَيْهِ دَيْنٌ لَا يَدَعُ لَهُ قَضَاءً “Allah katında; O’nun yasakladığı büyük günahlardan sonraki en büyük günah; kişinin ödeyecek mal bırakmadan, borçlu olduğu hâlde Allah’ın karşısına çıkmasıdır.” (Ebû Dâvud, Büyû’ 9).
Bir başka rivayette de Cabir (radiyallahu anh), Allah Resulü’nün borçlu olarak ölenin cenaze namazını kılmadığını naklederek şöyle demiştir: Bir şahıs vefat etmişti. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) cenaze namazını kılmadan önce “Borcu var mıydı?” diye sordu. İki dinar borcu olduğunu söylediler. Allah Resulü, “Öyleyse siz kılın ben kılmıyorum?” dedi. Bunun üzerine Ebu Katade, cenazenin borçlarını üzerine aldığını belirtti. Buna mukabil Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ben, bir müminin borcunu üzerime almaya daha layıkım. Kim borçlu hâlde ölürse, onun borcu banadır, kim de miras bırakırsa, mirasçılarınadır.” buyurdu. (Ebû Dâvud, Büyû’ 9).
Bu ve benzeri hadis-i şeriflerin ışığında düşündüğümüzde, borçlanmaya karşı tedbirli olmamız gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle günümüzdeki borçlanmalarda yaşanan krizleri, kredi kartı borçlarıyla kıvranan insanları, borçlanma yüzünden dağılan yuvaları, sahipsiz kalan çocukları nazara aldığımızda, daha da temkinli olmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu açıdan Allah’a ve ahirete inanan insanlar, borçlu ölmekten korkmalı, elden geldiğince borçlanmamaya çalışmalı, borçlandığında da borcunu ödemek için özel gayret sarf etmelidir. Gerekirse yemesinden içmesinden kısmalı, şahsî ve ailevi harcamalarında iktisatlı davranmalı ve bir an evvel borcunu ödemeye bakmalıdır.
Burada ayrıca insanın elindeki mevcut paraya göre hayatını tanzim etmesi gerektiğini de vurgulamak gerekir. Kredi kartı kullanımının hayatın en önemli yanlarından biri haline geldiği günümüzde ihmale uğrayan en önemli hususlardan biri de bu anlayıştır. Kredi kartı sebebiyle nakdî olarak ödeme yapılmaması insanları harcamaya teşvik etmekte, normalin üzerinde alışverişte bulunulmakta, sonradan düşülecek sıkıntı hesaba katılmamaktadır. Bu durum zamanla aile içinde ve şahıslar arasında huzursuzluğa sebebiyet vermektedir. Bu sebeple, Müslümanlar hesaplarını iyi yapmalı, kredi kartı kullanmayı şuurlu bir disipline bağlamalıdırlar.
Bu konuda son olarak, mevcut paraya göre alışveriş yapılmasına dair tenbih içeren şu hadiseyi de nakletmek istiyoruz: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir kafileden, yanında parası olmadığı hâlde bir dana satın almıştı. Danaya talip çıktı ve kâr verildi, Rasûlullah kârıyla beraber onu sattı. Kârı, Abdülmuttalib oğullarının muhtaç kadınlarına dağıttı ve “Bundan sonra yanımda parası olmadan hiçbir şey satın almayacağım.” buyurdu. (Taberanî, el-Mu’cemü’l-evsat, 5/204 (5089)).
11. Borçlunun, İmkânı Varken Borcunu Ödemeyi Geciktirmemesi
Bir hadiste Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: مَطْلُ الغَنِيِّ ظُلْمٌ “Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür.” (Ebû Dâvud, Büyû’ 10). Bu hadisteki zenginden maksat, malı, parası çok olan değil, borcunu ödeme imkânına sahip olandır. İmkânı olmadığından dolayı borcunu geciktirmesi durumunda kişi zulmetmiş olmaz. Böyle kimselere, alacaklıların müsamahakâr davranmaları gerektiği de yine Allah Resulü tarafından teşvik edilmiştir. Âlimlerimiz, imkânı olduğu hâlde borcunu ödemeyenin fasık olacağını belirtmişlerdir. Bugün insanların arasını bozan hususlardan biri de imkânı olduğu hâlde borcu ödememektir.
12. Borcu Öderken İhsanda Bulunmak
Ebu Rafii anlatıyor: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) genç bir deve borç almıştı. Daha sonra kendisine sadaka develeri geldi. Bana, alacaklı adama genç devesini ödememi emretti. Ben kendisine, develer arasında altı yaşını doldurmuş güzel bir deveden başkasını bulamadığımı söyledim. Bunun üzerine Allah Resulü أَعْطُوهُ فَإِنَّ مِنْ خِيَارِ النَّاسِ أَحْسَنَهُمْ قَضَاءً “Adama o bulduğun deveyi ver. Şüphesiz insanların en hayırlısı borcunu en iyi şekilde ödeyendir.” buyurdu.(Buhari, İstikrâz 6).
Bu ve diğer naslardan yola çıkarak borçlunun borcunu öderken biraz fazla vermesini, ihsanda bulunmasını âlimlerimiz caiz görmüşler ve bunu faiz olarak değerlendirmemişlerdir. Zira bu, önceden belirlenip şart koşulmuş bir fazlalık değildir. Borç öderken ihsanda bulunmanın şöyle bir yönü de olabilir:
Alacaklı kimse, çekinip utandığından dolayı, hatta başkasına da borçlandığı halde alacağını erken isteyememiş, bu sebepten dolayı da malın ya da paranın değerinde kayıp meydana gelmiş olabilir. Dolayısıyla bu değer kayıplarının ve bundan kaynaklanan muhtemel gönül kırıklığının telâfisi adına borç ödenirken ihsanda bulunmak güzel bir davranış olacaktır. Nitekim Kur’ân’da şöyle buyrulmuştur: وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ “Birbirinize lütuf ve mürüvvet göstermeyi unutmayın.” (Bakara sûresi, 2/237).
13. Alışverişte Yalandan Kaçınmak
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِي بَيْعِهِمَا وَإِنْ كَذَبَا وَكَتَمَا مُحِقَ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا “Alış veriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler (vazgeçme hakları vardır). Eğer doğru söyler ve her şeyi beyan ederlerse satışlarında kendilerine bereket verilir; yalan söyler ve hakikati gizlerlerse satışlarının bereketi gider.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 24/42 (15325)).
14. Aldanmaya Karşı Uyanık Olmak
Bir sahabi gelmiş ve Allah Resulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem), alışverişlerde aldandığını söylemişti. Allah Resulü ise ona alışveriş yaparken satıcıya لاَ خِلاَبَة “Aldatma yok, tamam mı!” (Buhari, Büyû’ 48) diye şart koşmasını istemiştir. Hiç şüphesiz “Aldatma yok!” demek, satıcıya psikolojik olarak tesir edecek ve daha güvenilir olmasını sağlayacaktır. Yukarıda da geçtiği üzere, pazarlık yapma ve yazıp çizmenin yanında, alışveriş sırasında böyle güveni sağlayıcı sözler söylemek, satıcıyı bağlar. Satılan malda bir kusur ortaya çıktığında satıcı sözünün esiri olacaktır.
15. Alırken ve Satarken Müsamahakâr Olmak
Borçlu ve müşteriden beklenen müsamaha, aynen alacaklı ve satıcı için söz konusudur. Onun da elinden gelen müsamahayı göstermesi güzel görülmüştür. Alacaklı ve satıcının müsamahası, fiyatı düşürme, ödemeleri acele ettirmeme, başa kakmama şeklinde tezahür eder. Borçlu sıkıntıda ise ona müsamaha gösterilmeli, borcunu ödemesi için mühlet verilmelidir. Borçlu olan kişi de alacağını isteyen kişiyi oyalayıp sıkıntıya sokmamalıdır. Allah Resulü bir hadiste şöyle buyurmuştur:
“Allah o kişiden razı olsun ki sattığı zaman da aldığı zaman da alacağını istediği zaman da kolaylık gösterir.” Bir başka hadiste ise (sallallahu aleyhi ve sellem) birisinden bez satın alırken “Tart, biraz da tartıyı ağır tut.” (Ebû Dâvud, Büyû’ 7) buyurmak suretiyle satıcının cömert davranmasını tavsiye etmiştir.
Başka bir rivayette de, إِنَّ الشَّيْطَانَ وَالإِثْمَ يَحْضُرَانِ البَيْعَ فَشُوبُوا بَيْعَكُمْ بِالصَّدَقَةِ “Şeytan ve günah, alışverişte hazırdır, öyleyse alışverişlerinizde sadakayı arttırın.” (Tirmizî, Büyû 4; Nesâî, Umrâ 21) diyerek, alışverişte gösterilecek müsamahanın muhtemel günahları sileceğini haber vermiştir.
16. Helâlleşmek
Ticaret ve alışveriş her ne kadar karşılıklı rıza ile olsa da maddeten veya manen bazı haklar geçebilir. Muhtemel bu haksızlıkların helâlleşme yoluyla meşru hâle getirilmesi de mümkündür. Bu yüzden alışverişlerde helâlleşmenin bir âdet hâline getirilmesinde fayda mülahaza ediyoruz.
İlave bilgi için:
Alışveriş ile ilgili Soru Cevaplar
Dipnotlar