Bayramlar neşe, sevinç ve sürür günleridir. Ama bunun yanında bayramlar Allah’ı anma ve Ona karşı şükür hisleriyle dolup taşma günleridir. Nitekim Efendimiz (sas), kurban bayramında Abdullah bin Hüzafe’yi Mina’da hacılar arasında dolaşarak “Bu günler yeme-içme ve Allah’ı anma günleridir” diye ilan etmekle görevlendirmiştir. Aslında her iki bayramın daha birinci gününün başlangıcında bulunan bayram namazı ve bayram hutbesi bize bayramları değerlendirirken takınmamız gereken tavır hakkında bir ölçü vermektedir.
Bu demek değildir ki, bayramlarda meşru cismanî hazlardan ve eğlencelerden uzak duralım. Çünkü bayramların bize ifade ettiği mana aslında budur. Hatta âlimler, bayramlarda sürur izhar etmenin dinin şeâirinden (dini gösteren/hatırlatan değerlerden) olduğunu söylemişlerdir. Bayram günlerinde oruçlu olmanın haram kılınması da yine bize bunu gösterir. Bunun yanında bizler gaflete kapılarak, bayramları sadece adeta oruçlu geçirdiğimiz bir ayın acısını çıkartırcasına yeme-içme günleri olarak görmemeli ve gayri meşru daireye sapmamalıyız. Rivayetlerde Bayram günlerinde eğlence, neşe ve sürurun yanında çokça zikrullaha ve şükre tahşidat yapılması da bize denge adına bir ölçü vermektedir.
Bu dengeyi Büyüklerimizin şu ifadelerinde de bulabiliriz:
“Bayramlar, bütün insanî münasebetlere en pratik bir vesile, bütün ledünni zevklere en müsait bir zemin, kitleler hâlinde sevişip-kaynaşmaya en münasip bir vasat ve ebediyetleri duyup-yaşamaya da en elverişli bir sahne gibidirler. Hepimiz onun, o masmavi dakikalarında, meşru cismanî hazların yanında fikir ve his ziyafetlerinden de nasibimizi alır ve ruhumuzun armonisini dinleriz.”
Şımarıklığa, laubaliliğe, boş boş vakit geçirmeye dalmayız. Bir müslümana yakışır şekilde ve ebedi bayramların provasını yapıyormuşçasına gayet munis, tatlı ve tebessüm dolu yüzlerle birbirimize gülücükler atar, en samimi duygularla birbirimizi kucaklarız. Binlerce sevap ve bereketle gelip giden Ramazan’dan ayrılmanın tatlı hüznünü yaşadığımız aynı anda bayramda tamamen affa mazhar olduğumuz ümidini de yaşayarak, cennetin tadını şimdiden duymaya çalışırız.
Bunun için de, camilerle olan münasebetimizi Ramazan ayındaki derinliğiyle devam ettirir, bayramın sıla-i rahim için büyük bir fırsat olduğunu düşünerek imkân ölçüsünde bütün akraba ve dostlarımızın gönlünü almaya çalışır, muhtaçların ihtiyaçlarını görerek onlara da bayram havasını tattırmak için ayrı bir cehd gösterir ve aile fertleriyle daha bir hemhal olarak aramızdaki muhabbet ve sevgiyi güçlendiririz.
Ramazan’ın varisi
Evet, yine büyüklerimizin ifadesiyle “bayram, bütün bir Ramazan’ın özü usaresi ve Onun bütün varidatının vârisi hassıdır.” Yani, Ramazan’ı iyi değerlendirenlerin, değerlendirmenin neticesini alacakları, Ramazan ayı boyunca mazhar oldukları derecelerin hepsine birden bir gün gibi kısa bir sürede ulaşabilecekleri bir zaman dilimidir bayram. Öyle bir zaman dilimi ki, içinde günlerin, haftaların ve hatta ayların feyiz ve bereketini barındırır ve insana derin bir huzur yaşatır. Ve bizler bu huzuru yaşatan Allah’a hamd ve şükür duyguları içinde, sonsuz huzuru daha şimdiden hayal etmeye başlarız.
İnanan insanların nazarında bayram bir yönüyle ilahi ihsan ve mevhibelerin dağıtıldığı, Cenab-ı Hakk’ın ekstradan sürpriz ve teveccühlerinin olduğu bir zaman dilimidir ki, buna nail olabilmek ancak bayramlarda Onunla olan münasebetlerimizi Ramazan ayındaki derinliğiyle devam ettirmekle mümkündür. Belki de semavi sofraların inip inip kalktığı bu Ramazan ayının ayrılış hüznünü, bu engin ihsan günlerini düşünerek hafifletmeye çalışırız.
İşte Müslümanların bayramlarını başka kültürlerin karnaval ve kutlamalarından ayıran özellik, Onların laubalilik ve taşkınlıklardan uzak itidal içinde bir bayram geçirmeleri ve bu neşe ve sevinç günlerinde bile, dini hassasiyetlerini koruyarak manevi yönden dolu bir şekilde bayramlarını geçirmeleridir.
Bayram Gecesini Değerlendirme
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim her iki bayramın da gecesini, Allah’tan sevap umarak ibadetle geçirirse kalplerin öldüğü günde kalbi ölmez.” Diğer bir rivayette de, “kim fıtır (Ramazan bayramı) gecesini ve kurban gecesini ihya ederse” şeklinde ifade edilmektedir. (Kenzü’l-Ummal, 1207)
Burada uyanık kalarak, ibadetle ihya edilmesi tavsiye edilen iki geceden biri Ramazan ayının son gününü bayramın birinci gününe bağlayan gecedir, diğeri de Arefe gününü kurban bayramının birinci gününe bağlayan gecedir.
Bu rivayetleri dikkate aldığımızda, önümüzdeki arefe gününün akşamını iyi değerlendirmeli ve hadislerde ifade edilen müjdeye nail olmaya çalışmalıyız. Bu geceyi, diğer kandil gecelerini değerlendirdiğimiz gibi, namazla, Kur’an okuyarak, istiğfarla, duayla geçirmeliyiz.
Yani bir yönüyle bu Ramazanın son gecesini, iyi ihya etmeliyiz ki bayrama günahsız ve kurtulma ümidiyle çıkabilelim.