Cenâb-ı Hak kadın ve erkeği fıtraten birbirinden farklı yaratmış ve onları kendilerine mahsus bir kısım istidat ve kabiliyetlerle donatmıştır. Şefkat, merhamet, incelik, zerafet ve hassasiyet noktasında erkekten çok ileri olan kadın âdeta çocukları için mükemmel bir muallime ve mürebbiye olma özelliğine sahiptir. Buna mukabil erkek ise en ağır işlerin üstesinden gelebilecek fizikî ve psikolojik bir güç ile donatılmış, dış hâdiselerin tazyikine karşı daha mukavemetli yaratılmış ve irade yönüyle de kadından daha güçlü kılınmıştır. Diğer yandan çocukların geleceğe hazırlanmasında en büyük role sahip olan kadın, bu kutsal vazifeyi ifa etmesine uygun narin ve nazenin bir yapıya sahipken erkek ise ailenin her türlü ihtiyacını deruhte edecek, onları koruyup kollayacak ve ne yapıp edip onların nafakasını temin edebilecek bir güç ve kuvvette halk olunmuştur.
Farklı özellik ve donanımda yaratılan bu iki varlık bir araya geldiğinde bir vahdet teşkil edecek ve her biri diğerinin eksik yanlarını tamamlayacaktır. Esasen ailenin huzur ve mutluluğu adına kadın ve erkeğin bu şekilde farklı fıtratlarda yaratılmaları oldukça önemlidir. Kadın ve erkekten her biri ancak Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine ihsan buyurduğu özelliklerini korudukları takdirde ailede gerçek huzur ve mutluluk teşekkül edecektir. Bu açıdan ailede birlik ve bütünlüğün sağlanabilmesi için birbirlerine muhtaç yaratılan bu iki cinsin kendi konumlarında kalıp, fıtratlarının muktezalarına göre davranmaları gerekir. Yani fıtratlarına uygun şekilde ailede bir iş bölümüne gitmeleri ve aynı zamanda birbirlerine destek olmaları icab eder. Böyle bir iş bölümü hakkında dinde kesin ve mutlak bir ayrım yapılmasa da öteden beri kadın evi ve çocuklarıyla meşgul olurken, erkek de dışarıda çalışıp kazanmış ve böylece evin geçimini üstlenmiştir. Böyle bir iş taksiminin ailenin huzurunu sağlamada, çocukların geleceğe hazırlanmasında ve tarafların fıtrat ve tabiatlarına uygunluğunda da şüphe yoktur.
İşte Nisâ Sûresinde geçen:
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَۤاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَۤا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُ “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. O hâlde iyi kadınlar, itaatli olan ve Allah kendi haklarını nasıl korudu ise kocalarının yokluğunda, onların hukukunu koruyan kadınlardır.” (Nisâ Sûresi, 4/34.)
âyet-i kerîmesi bir yandan ailede bir iş bölümünün bulunması gerektiğine dikkat çekerken, diğer yandan ailenin işlerini üstlenmeyi kocaya bırakarak kadınlar için ayrı bir merhametin sesi soluğu olmuştur.[1]bkz. Gülen, Ölümsüzlük İksiri, s. 45.
Evet, ailenin reisi erkektir. Ancak buradaki reisliğin mana ve muhtevasının doğru anlaşılması gerekir. Bu hak erkeğe, kadınlar üzerinde despotluk yapma ve onlar üzerinde mutlak hâkimiyet kurma yetkisi vermez. Tam tersine erkeğin omzuna, her türlü dış tehlikeye karşı aile fertlerini koruyup kollama, ailenin nafakasını temin etme, aile fertlerinin ta’lim ve terbiyesiyle meşgul olma, onlarla hoşça geçinme, onların dünya ve ahiret mutluluklarını sağlama gibi bir kısım mükellefiyetler yükler.
Zira Cenâb-ı Hak kavvamlık hak ve vazifesinin erkeğe ait olduğunu beyan buyurduktan sonra bunu iki sebebe bağlamıştır. Birincisi: بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ ifadesiyle dile getiriliyor ki daha ziyade erkeğin yukarıda dikkat çektiğimiz bazı açılardan kadından üstün yaratılmasına bağlanmıştır. İkinci sebep ise: وَبِمَۤا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ âyeti gereğince infaktır. Yani kadının yeme-içme, barınma, giyim, sağlık gibi masraflarını karşılamak kocanın vazifesidir. Kadın ve çocukların nafakalarının erkeğe ait olduğunu ifade eden daha başka âyet-i kerîmeler de vardır.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadis-i şeriflerinde kadın ve erkeğin bu sorumluluklarına işaret etmiştir:
كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ. اَلْإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أَهْلِهِ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ. وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ في بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْؤُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا. وَالْخَادِمُ رَاعٍ في مَالِ سَيِّدِهِ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
“Her birerleriniz râî (çoban) ve hepiniz elinizin altındakinden sorumlusunuz: Devlet reisi bir râî ve elinin altındakilerden sorumludur. Her fert, ehl ü ıyâlinin râîsidir ve raiyetinden mesuldür. Kadın, beyinin hanesinin râîsidir ve gözetiminde olan şeylerden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının râîsidir ve elinin altındakilerden mesuldür. Her birerleriniz râîdir ve her birerleriniz raiyetinden sorumludur.” (Buhârî, cuma 11; Müslim, imâre 20.)
Nasıl ki ictimaî hayatta her bir müessesede bir başkan bulunuyor, aile de toplumun en küçük yapı taşı olması itibarıyla nizam ve intizamın sağlanabilmesi için bir reisin bulunması zorunludur. Yani diğer aile fertlerinin görüşlerine de başvurduktan sonra son kararı vererek, söz kesecek, aile içindeki uyuşmazlıkları sona erdirecek bir başkan bulunmalıdır. Bu başkan aynı zamanda aileyi dışta temsil edebilmeli, aile içindeki dirlik ve düzeni sağlamalı ve aile fertlerinin her türlü problemlerine çözümler üretebilmelidir. Kadının fıtraten nahif ve zayıf olmasının yanında, hamilelik, çocuk emzirme, ayhali, lohusalık gibi hallerini de düşündüğümüzde, kavvamlığın erkeğe verilmesinin hikmetini daha iyi anlayabiliriz.
Son olarak, âyetin sonunda geçen: فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُ “O hâlde iyi kadınlar, itaatli olan ve Allah kendi haklarını nasıl korudu ise kocalarının yokluğunda, onların hukukunu koruyan kadınlardır.” ifadesi üzerinde duralım. Yukarıdaki hadiste geçtiği üzere: وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ في بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْؤُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا “Kadın, beyinin hanesinin râîsi ve gözetiminde olan şeylerden sorumludur.” Bu yüzden erkeğin yanında kadına da bazı mükellefiyetler yüklenmiştir. İlk olarak kadın, meşru isteklerinde kocasına itaatle mükelleftir. Diğer yandan o, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “müdîr-i dâhilî” olması itibarıyla kocasının malını, evini ve evladını muhafaza etmekle mesuldür çünkü kadın için en önemli iki vasıf sadakat ve emniyettir.[2]Bediüzzaman, Lem’alar, s. 244. Diğer yandan o, gerek giyim kuşamıyla gerekse hâl ve hareketleriyle iffet ve namusuna son derece dikkat etmek zorundadır. Bunlar da kocanın ev reisi olması haysiyetiyle omzuna yüklenen bir kısım mükellefiyetlere karşılık kadın üzerinde sahip olduğu haklar zaviyesindendir.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali