Esasen cehenneme gitmek de, cennete gitmek de kulun cüzî iradesine bağlanmış iki büyük neticedir. Denebilir ki, cennete gitmek cehenneme gitmekten daha kolaydır. Çünkü ayeti kerimelerde ve hadisi şeriflerde de belirtildiği gibi kötülük yapana bir günah yazılırken, iyilik yapana on sevap yazılmaktadır. Hatta bir insan aklından bir iyilik geçirse ama yapamasa yine ona bir sevap yazılıyor. Ve yine aklından kötülük yapmak geçip de onu yapmayana da bir hasene yani sevap yazılıyor. (Buhari, Rikak 31; Müslim, İman 207.)
Evet, kişinin cennete veya cehenneme gitmesi, Allah’ın ona verdiği irade ve ihtiyarını hangi yönde kullanacağına bağlı bir husustur. Yoksa Cenab-ı Hakk kimseyi kulun iradesini göz önünde bulundurmadan cennetlik veya cehennemlik yaratmamıştır. Meselenin bu yönü kaderle alakalı bir husus olduğundan üzerinde fazla durmak istemiyoruz.
İkinci olarak cennete giden insanlarla, cehenneme giden insanlar keyfiyetçe bir değildir. Şöyle ki, mesela bir insan toprağa yüz hurma çekirdeği atsa, bunlardan sadece on tanesi ağaç olup diğerleri toprak altında çürüse, o kişiye; sen zarar ettin çünkü on ağaç kazanırken karşılığında doksan çekirdekten mahrum kaldın denemez. Çünkü sayı itibariyle her ne kadar çekirdekler ağaçlardan fazlaysa da, keyfiyetçe bırakalım doksan hurma çekirdeğinin on hurma ağacına eşit olmasını, bir ağaca bile denk olamazlar. İşte Allah’ın emirlerine karşı geldiğinden ve Allah’ın kendisine bahşettiği imkânları cenneti kazanma yolunda kullanmadığından dolayı cehenneme giden kişilerin sayısı, cennete giden Müslümanlardan çok da olsa, burada –hâşâ- bir abesiyet veya rahmet-i İlâhiyeye muhalif bir durum yoktur. Çünkü bir mümin taşıdığı vasıflar dolayısıyla yüzlerce kâfirden daha değerlidir. Ayrıca biz kati olarak biliyoruz ki, Allah kesinlikle kullarına zulüm etmez, ancak onlar kendi kendilerine zulmederler. (Bkz: Yunus Suresi, 10/44; Nisa Suresi, 4/40; Enfal Suresi, 8/51)
Küfür, şirk ve itikadî nifakla ölenlerin, ebedi cehennemde kalacağını hatırlattıktan sonra şimdi bir de küfrün mahiyetine bakalım.
Bediüzzaman Hazretlerinin, İkinci ve Sekizinci Sözlerde ispat ettiği gibi, iman, mânevî bir cennetin çekirdeğini taşıyor. Küfür dahi, manevî bir cehennemin tohumunu saklıyor. Nasıl ki küfür, Cehennemin bir çekirdeğidir. Öyle de, Cehennem, onun bir meyvesidir.
Nasıl ki küfür, Cehenneme girmeye sebeptir. Öyle de, Cehennemin vücuduna ve icadına dahi sebeptir. Zira, küçük bir hâkimin küçük bir izzeti, küçük bir gayreti, küçük bir celâli bulunsa, bir edepsiz ona serkeşâne dese, “Beni tedip etmezsin ve edemezsin”; herhalde, o yerde hapishane yoksa da, tek o edepsiz için bir hapishane teşkil edecek, onu içine atacaktır.
Halbuki, kâfir, Cehennemi inkâr etmekle, sonsuz izzet, gayret ve celâl sahibi, gayet büyük ve nihayetsiz kudret malik bir Zâtı tekzip etmiş oluyor ve O’na acziyet isnadında bulunuyor. O’nu yalancılıkla ve aczle itham ediyor, izzetine şiddetle dokunuyor, gayretine dehşetli dokunduruyor, celâline karşı isyan ederek ilişiyor. Elbette, farz-ı muhal olarak, Cehennemin hiçbir varlık sebebi bulunmasa, şu derece tekzip ve acz isnadını içinde barındıran bir küfür için, bir Cehennem yaratılacak ve kâfir onun içine atılacaktır.” (Bediüzzaman, Sözler, Şahdamar Yayınları, s.674)
Cehennemde ebedi kalacak olanlar kafirler ve münafıklardır. Yukarıda da görüldüğü gibi bir insanın iman etmemesinin anlamı; onun Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını yalanlaması, kâinatta Allah’ın varlık ve birliğine delalet eden bütün delilleri yok sayması, bütün inanaları karşısına alıp onları yalancılıkla itham etmesi, hatta Peygamberlerin ve evliyaullahın bütün söyleyip yaptıklarını tekzip etmesi anlamalarına gelir. Yani küfür basit bir mesele değildir. Küfür içinde olan kişi Âlemlerin Rabbine karşı gelmektedir. Bir kişi kasıtlı olarak bir Padişahın bardağını bile kırsa, büyük bir ceza alacaktır. Allah’ın onca uyarıcı ve müjdeleyici peygamber göndermesine, kitaplar indirmesine ve kâinatı ve insanı kendi varlığına en büyük birer alamet olarak yaratmasına rağmen hala şeytanın ve nefsinin kulu kölesi olmuş ve ömrünü inkâr karanlıklarında geçirmiş birinin gideceği yer de cehennemden farklı bir yer olamaz.
Yani burada işlenen suçun zaman bakımından kısalığına ve basitliğine değil mahiyetine ve içerdiği anlamlara bakmak lazım. Dünyada bir kişi bir dakika bile sürmeyen bir zamanda bir cinayet işliyor, ama yirmi otuz yıl hatta ömür boyu hapiste kalabiliyor. Biz demiyoruz ki, bir iki dakikalık suçtan dolayı bu kadar yıl hapis yatılır mı?