Soru Detayı: Çocuğun, yaşına ve yetiştiği çevrenin şartlarına göre, dergi, roman ve hikaye kitapları gibi ürünlerle desteklenmesi de bir çare sayılabilir mi?
Günümüzde kısmen bu da yapılıyor; dergiler çıkarılıyor, roman ve hikaye kitapları yazılıyor. Ne var ki, onlar da genellikle Batı taklitçiliği içinde ortaya konuyor; başka kültürlerin terbiye telakkilerine göre hazırlanıyor.
Maalesef, mevcut çocuk mecmualarının hemen hepsinde genel çizgileri yine yabancılara ait bir kısım lüksler ve fanteziler oluşturuyor. İnanan insanlar tarafından neşredilen dergiler dahi kendi duygu ve düşüncelerimizi aksettirmiyor. Müşahhasın boğucu ve kalbi öldürücü argümanlarıyla bazı ulvî hakikatler anlatılmaya çalışılsa da, Batı ahlakından damlayan figürler bizim insanlarımıza bir ruh ve mana kazandırmıyor. Çocuklara ve gençlere, mücerredin geniş ufukları gösterilemediğinden ve bizi “biz” yapan değerler yine bizce verilemediğinden dolayı beslenme eksikliği sürüp gidiyor.
Bu itibarla, bir taraftan günümüz açısından bizi bekleyen mesuliyetler adına tembellikten silkinmemiz, bir diğer taraftan da, üretilip ortaya sürülen yanlış bilgilerden, gayr-i tabii ve bizim kültür dünyamıza yabancı malzemelerden sıyrılmamız gerekiyor. Bizim cins dimağlarımızın asırlık uykulardan sonra nihayet uyanıp vazifelerinin başına geçmeleri icap ettiği gibi, eğitimcilerimizin de, toplumdan kaçıp yalnızlığa sığınan, insanlardan uzak yaşadığı halde içtimaî reçeteler yazdığı iddiasında bulunan, nihayet bir sürü anguaz içinde ölüp giden ama bir kesim tarafından kurtarıcı gibi takdim edilen, hem kendisiyle hem de halkla kavgalı tiplerin naturalizmi aksettiren ve mâl-i hülyaları dillendiren kitaplarından yüz çevirip kendi kültür kaynaklarına dönmeleri lazım geliyor.
Evet, yeni nesillerin gerçek birer fazilet âbidesi olmasını istiyorsanız, bir kere daha öz değerlerinize teveccüh etmeli ve onların ihtiyacı olan esasları kendi kaynaklarınızdan çıkarmalısınız. Şu kadar var ki, öncelikle, Kur’an-ı Kerim’in hem şahsî hem de içtimaî bütün dertlerinize derman olabileceğine ve Rasûl-ü Ekrem’in sünnet-i seniyyesinde her türlü hastalığınızın şifasını bulabileceğinize gönülden inanmalısınız. Kendilerine sathî bir nazarla baktığınız zaman onların kıskanç davranacaklarını da hesaba katmalısınız. Dupduru hislerle ve ihtiyaç tezkeresiyle onlara im’an-ı nazar etmeli, muhtevalarında derinleşmeli ve sırlarına vakıf olmaya çalışmalısınız. Unutmamalısınız ki; siz onlara kendinizi vermezseniz, onlar da size bağırlarını açmazlar.
Bir kere olsun deneyin; hâlis bir niyet ve sağlam bir nazarla kendi değerlerinize yönelince, siz de göreceksiniz ellerinizin boş kalmadığını, gönüllerinizin itminana kavuştuğunu… Emin olun, Kur’an her defasında size de çok farklı hakikatler fısıldayacaktır. Kelam-ı İlahî öyle cömerttir ki, bir dilenci edasıyla ellerinizi açıp kapısına gittiğiniz zaman, mutlaka sizin kucağınıza da bir armağan bırakacaktır. Fakat, siz en muhteşem avizeler misillü öz değerlerinizi terk eder ve mum ışığına benzeyen beşerî yakıştırmalara koşarsanız, hem gözlerinizin görme kabiliyetine karşı saygısızlık etmiş hem de müşahede alanınızı daraltmış sayılırsınız; Kur’an güneşinin aydınlatıcılığından ve ısıtıcılığından da mahrum kalırsınız.
Kaynak: Vuslat Muştusu