İçindekiler
Çocuk, valideynin göz nuru, gönül sürurudur. Onunla yuva şenlenir, cennete döner, onunla evlere bereket gelir, hayat renklenir. Çocuk Allah’ın bir armağanıdır. Adeta cennet kokusuyla gelir gelirken ve anne-babasına dünyevî-uhrevî zevkler yaşatır.
Çocuk evliliğin pekişmesine, karı koca arasındaki sevgi ve alakanın kuvvetlenmesine bir vesiledir.
Çocuklarımız hem imtihanımız hem de yerine göre kurtuluş vesilemizdir. İmtihan ve şefaatçi olma gibi iki ayrı hususiyeti olan bir varlık karşısında anne-babaya düşen vazife, çocuklarını dinin esaslarına göre, ahiret merkezli yetiştirmek ve onlara güzel bir ahlak verebilmektir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bir hadislerinde مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا خَيْرًا لَهُ مِنْ أَدَبٍ حَسَنٍ “Bir baba yavrusuna güzel ahlaktan daha güzel bir hediye veremez” buyurmuştur (Tirmizi, Birr 33).
Âlimlerimiz, anne-babanın çocuklarına karşı vazifelerini sayarken güzel ahlakı aşılamak, nafakalarını sağlamak, ilim tahsillerini temin etmek, haram lokma yedirmemek, vakti gelince evlendirmek gibi hususların yanında güzel bir isim vermeyi de saymışlardır.
İsmin Güzel Olması
Güzel isim deyince akla ilk gelen şey, onun manasının güzel olmasıdır. Manası güzel isimleri Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) teşvik etmiş ve إِنَّكُمْ تُدْعَوْنَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِأَسْمَائِكُمْ وَأَسْمَاءِ آبَائِكُمْ فَأَحْسِنُوا أَسْمَاءَكُمْ “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın“(Ebu Davud, Edeb 69.) tavsiyesinde bulunmuştur. Ayrıca, birer misal kabilinden iki isim vermiş ve şöyle buyurmuştur: أَحَبُّ الأَسْمَاءِ إِلَى اللَّهِ تَعَالَى عَبْدُ اللَّهِ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ “Allah’a en sevimli gelen isimler, Abdullah ve Abdurrahman’dır”(Ebu Davud, Edeb 69). Benzer bir hadiste ise Peygamberlerin isimleriyle isimlenmeyi tavsiye etmiştir (Ebu Davud, Edeb 69).
Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de bilmekte fayda vardır. Yahya bin Said (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bol sütlü bir deve hakkında “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) adama: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Mürre” (acı) deyince ona “Otur” dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tekrar: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) ona da: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Harb” deyince, ona da: “Otur” dedi. Sonra “Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da “Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona “Sen sağ” dedi (Muvatta, İsti’zan 24). Bir başka hadiste Efendimiz (aleyhissalatü vesselam), Mürre ve Harp isimlerini, en kötü isimlerdendir diye vasıflandırmıştır (Ebu Davud, Edeb 69).
Efendimiz’den öğrendiğimiz bilgiler çerçevesinde, en güzel isim olarak belirlenen isimlerden bazıları şunlardır: Erkek ismi olarak, Abdullah, Abdurrahman, Peygamberlerin isimleri ve Hasan, Hüseyin. Kız ismi olarak da, Aişe (Ayşe), Fatıma, Zeyneb, Hatice, Cemile. Bu isimler birer misaldir. Yoksa bütün çocuklara mutlaka bu isimleri vermek şart değildir. En baştaki hadisi şerifte geçen “isimlerinizi güzel koyun/güzel isimler koyun” ifadesinden anlaşılan şey, esas olanın, ismin manasının güzel olmasıdır.
Netice olarak şöyle diyebiliriz: Mana güzelliği açısından ele aldığımızda ismin ya dinimizce iyi görülüp tavsiye edilen ya da dinimizin ölçülerine ters olmayan isimlerden olması önemlidir. Buradan hareketle, çocuklarımıza isim koyarken, ya Kur’an ve sünnette olan ya da Kur’an ve sünnette olmasa bile bu iki büyük kaynağa ters olmayan manada isimler aramak gerekir.
İsmin, Kültür ve Tarihimizi Yansıtması
Güzel isim denilince anlaşılacak ikinci mana, o ismin çağrışımlarının da güzel olmasıdır. Çağrışımdan maksadımız ismin, dinimizin, kültürümüzün, örfümüzün güzelliklerini yansıtıyor olmasıdır. Manası güzel olsa da bize ait olmayan mana ve kültürleri çağrıştırıyorsa, yani dinimize ve örfümüze ait bir isim değilse, onu isim olarak koymak uygun değildir.
Evet, ismin manasının güzel olmasının yanında bizim kültürümüze ait olması, bize ait değerleri yansıtması da ayrı bir ehemmiyet arz eder. Mesela Meryem isminin batıdaki kullanılış şekli olan Maria adını koymak uygun değildir. Yine manası güzel diyerek daha çok batıda kullanılan Melisa ismini koymak da uygun olmasa gerek. Netice itibariyle, çocuklarımıza koyacağımız isimlerin manasına dikkat edeceğimiz gibi, o isimlerin yaptığı çağrışımlara, hatırlattığı manalara da önem vermeliyiz.
İsmin Manası mı, Kulağa Hoş Gelmesi mi?
Esas olan ismin manasının güzel olmasıdır. Aynı zamanda kulağa hoş gelmesi ve çağrışımlarının güzel olması da güzelliğe güzellik katar. Fakat sadece kulağa hoş geldiği için manası iyi olmayan, bir mana ifade etmeyen ya da olumsuz şeyleri çağrıştıran isimleri koymak doğru değildir. Mesela son zamanlarda çokça konulan Aleyna isminin, Kur’an’da geçse de, “bize gerekir” “bizim üzerimizde” gibi manalarıyla isim olmaya müsait bir yapısı yoktur.
İsmin Cinse Uygun Olması
İsmin cinse uygun olması ve onu yansıtması da isim koyma konusundaki önemli hususlardan biridir. Yani kıza kız ismi erkeğe erkek ismi konulması gerektiği gibi, verilen ismin cinsin özelliğini yansıtması da gerekmektedir. Mesela kıza, onun narinliğini, inceliğini, nezaketini ifade eden ya da onun iffetini, utangaçlığını, iç güzelliğini yansıtan, erkeğe de pek çok güzel ismin yanında, yüksek ahlakın, cesaretin, kahramanlığın, Allah adına yaşamanın sembolü olan isimlerin konulması gibi. Bunlar yeni isimler olabileceği gibi, bu manaları temsil etmiş olan geçmiş büyüklerimizin isimleri de olabilir. Meryem, Ali, Hamza, Halid, gibi…
Allah’ın İsimlerini Çocuğa Koymak
Allah Tealâ’nın isimlerinden bazıları, sırf O’nun zâtına hastır ve başkasına verilemez. Rahman, Rab, Samet, Halık gibi. Ancak bu mübarek isimlerin başına kul manasına ‘abd’ kelimesi getirilerek Abdurrahman, Abdussamet, Abdülhalik şeklinde söylenebilir.
Rabbimizin bazı isimleri de vardır ki kâmil manada O’nun zatına has olsa da izafi olarak insanlarda da o isimler kullanılabilir ve bu güzel isimlerin hepsinin varıp ulaştığı yer Allah’tır. Latif, Cemil, Kerim gibi… Kur’an’da, Rauf ve Rahim isimleri, Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) için kullanılmıştır. Demek ki bu iki isim de sırf Allah’a has isimlerden değildir (Tevbe Suresi, 9/128; Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 3/2653).
Allah’ın isimlerini çocuklarımıza verme konusunda dikkat edilecek husus, isimlerin manasına bakmak, eğer bilinemiyorsa bilenlere sormaktır.
İsim Değiştirme
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bazen karşısına gelen insanlara isimlerini sormuş, ismin manasını beğenmemişse, onu güzel isimlerle değiştirmiştir. Mesela ismi Âsiye (isyan eden) olan bir kadına Cemîle (güzel) ismini vermiş, isminin kesen, koparan, tavizsiz, katı manasına Esram olduğunu söyleyen birine “Hayır, senin adın Zür’a olsun” demiştir (Ebu Davud, Edeb 70). Zür’a, eken, diken, yetiştiren, güzel davranan manalarına gelmektedir. Hem ismin insana tesiri manasına hem de Efendimiz’in, manası hoş olmayan isimleri hemen değiştirmesi adına güzel bir misal olan şu hadiseyi de aktarmadan geçmeyelim: Tabiîn’in büyüklerinden Said ibn-i Müseyyeb anlatıyor:
Dedem, Resûlullah’a (aleyhissalâtu vesselâm) uğramış. Allah Resulü dedeme “ismin ne?” diye sormuş. Dedem “Hazn (kaba, sert yer)” diye cevap vermiş. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hayır sen Sehl’sin” buyurmuş. Dedem de “olamaz, babamın verdiği bir ismi değiştiremem” demiş. Said ibn-i Müseyyeb diyor ki, o gün bugündür içimizde kabalık devam edip gitti”(Ebu Davud, Edeb 70). Ebu Dâvud’un rivayetinde, dedesinin Allah Resulüne şu karşılığı verdiği kaydedilir: “Hayır, Sehl ezilir ve hakîr görülür”.(Ebu Davud, Edeb 70).
Ebu Davud bu rivayetten sonra Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in, manası iyi olmayan kişi ve yer isimlerini güzel isimlerle değiştirdiğini misalleriyle aktarmıştır. Buradan anlaşılan, baştan güzel isimler koymak gerektiği gibi, manası iyi olmadığı halde konulmuş isimlerin de sonradan değiştirilebileceği veya değiştirilmesi gerektiğidir.
İsmin İnsana Tesiri
Az önce naklettiğimiz hadis-i şerifteki Said ibn-i Müseyyeb hazretlerinin yorumuna göre, ismin manasının insan üzerinde tesiri vardır ve bu tesir hatta bazen insanın nesline de uzanır. Evet, Bediüzzaman hazretlerinin de dediği gibi fena bir adama “İyisin iyisin” desen, iyileşmesi ve iyi adama “Fenasın fenasın” desen, fenalaşması çok vukubulur.[1]Mektubat, 22. Mektup, Birinci Mebhas, Dördüncü Vecih, Üçüncü Düstur. Bir insana elli yıl boyunca kurnaz denilse o insan, kurnaz olmasa bile artık ister istemez kendini kurnaz görecek ve ona göre davranacaktır. Olumsuz hasletleri olan birine de kırk yıl, ahlaklı manasına gelen bir sıfatla hitap edilse, o da kendini ahlaklı olmak zorunda hissedecek ve en azından öyle olmaya çalışacaktır. Pek çok âlim, ismin manasının insana tesiri üzerinde durmuşlardır.[2]İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, Tuğra Neşriyat, İstanbul 2004, s. 85. Öyleyse çocuklarımızın isimlerini bu açıdan da düşünmeli ve onların nasıl olmasını istiyorsak, o istikamette isimler koymalıyız.
İsmin Ağır Gelmesi
Verilen ismi çocuğun taşıyıp taşıyamaması, objektif bir mesele değildir ve bu konuda Kur’an ve Sünnet’ten bildiğimiz bir delil de yoktur. Ancak meselenin şöyle hakikat bir yönü olabilir: Mesela, oğlum Hazreti Ali gibi olsun diye Ali ismini koyanlar olur. Fakat kendileri, Hazreti Ali hassasiyetine ya da ona yakın bir hayata sahip değillerdir. Belki böyle bir gayretleri de yoktur. Dinî hassasiyetleri mevcut değildir, haram helale dikkat etmiyorlardır, yaşayışları, bir Müslüman ciddiyetini yansıtmamaktadır. Buna rağmen, hissî olarak, oğullarının Hazreti Ali gibi olmasını isterler. Ailesinde Hazreti Ali’nin ruhaniyatına uygun hassas bir hayat görmeyen çocuk, isminin ağırlığını taşıyamaz ve tam tersi bir hal alır. Öyleyse, her konuda olduğu gibi bu konuda da mütevazı olmalı seviyemizi aşkın hayal ve iddialara girilmemelidir. Mütevazı ve iddiasız olduktan sonra büyüklere ait bu türlü isimleri, Allah’ın rahmetinden ümid ederek koymakta da bir mahzur yoktur. Nitekim Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi isminin konulmasını tavsiye buyurmuştur (Ebu Davud, Edeb 74). Dikkat edilecek husus şudur: Çocuğa isim koyarken, ölçüsüz özentilerimizi, hissî yaklaşımlarımızı, hırslarımızı, boş kuruntularımızı değil, Allah’a güvenimizi, sünnet-i seniyyeye tâbi oluşumuzu ve mütevaziliğimizi seslendirmeliyiz.
İnsanlara Lakap Takmak
Dinimiz güzel lakapları tavsiye ederken, kötüsünden de sakındırmıştır. Allah Teala (c.c), Kur’an’da şöyle buyurmuştur: وَلاَ تَنَابَزُوا بِالأَلْقَابِ “Birbirinize kötü lakaplar takmayın!”(Hucurât Suresi, 49/11). Peygamber Efendimiz de bir müminin sevgisini celbedip kazandıracak üç şeyden biri olarak, ona güzel bir ismiyle yani lakabıyla hitap etmeyi de saymıştır.[3]Beyhaki, Şuabü’l-iman, 11/197 (8398) Hadisin manay-ı muhalifini düşünecek olursak, kötü lakapla çağırmak müminin nefretini kazanmaya sebebiyet verir. Bazı insanların kendilerine kötü lakapla hitap edilmesinden hoşlanması, meselenin hükmüne tesir edecek bir şey değildir. Zira kötülükten ve kötü hitaptan hoşlanmak fıtrata terstir ve fıtratın bozukluğuna işarettir. Hem böyle insanlar, yok denecek kadar azdır.
Bazı isimlerin hoş olmayan kısaltılmış hallerini de lakaplar çerçevesinde ele alabiliriz. Mesela İbrahim isimli birine bazı yerlerde söylenen İbo kelimesi, kötü bir lakaptır. Abdullah’a Apo, Mehmet’e Memo denilmesi vs. de böyledir.
Ayette geçen وَلاَ تَنَابَزُوا ifadesi, kötü lakap takmayın demektir. Yoksa iyi lakap takmak dinimizde yasaklanmamıştır. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bazı sahabeyi güzel sıfatlarla lakaplandırmıştır. Hazreti Ali’ye, toprakta yattığı için toprağın babası manasına Ebu Türab demiş, küçük kedilerle vakit geçirip onları sevdiği için Abdurrahman ibn Sahr’a Ebu Hüreyre lakabını vermiştir. Hazreti Ebu Bekir, Atîk (hür, asil, soylu) ve Sıddîk (dosdoğru); Hazreti Ömer, Faruk (hakkı batıldan ayıran); Hazreti Hamza, Esedullah (Allah’ın arslanı); Hazreti Halid de Seyfullah (Allah’ın kılıcı) lakaplarıyla meşhur olmuşlardır. Hazreti Ömer efendimiz; “Güzel lakapları yayın, çünkü bunlar insanı tembih ve ikaz edici özelliğe sahiptir” buyurmuştur.[4]Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 6/4470.
Netice
Netice olarak; çocuklarımıza koyacağımız isimler, mana ve çağrışım açısından güzel olmalıdır. Mana, şekle ve telaffuza feda edilmemelidir. Kıyamette yüzümüzü kızartacak, bir mana ifade etmeyen, dinimize ve kültürümüze uymayan isim ve lakaplardan uzak durulmalıdır. İsmin manasının insana tesir ettiği hakikati de unutulmamalıdır.
Dipnotlar