İçindekiler
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) her konuda örnek olduğu gibi, eşlerine davranışıyla da ideal bir örnektir. O’nun eşlerinin birden fazla olup onların değişik kültür ve yaşta olmasının belki önemli hikmetlerinden biri de, ümmetine aile konusunda örnek olması ve eşlere nasıl davranılacağını detaylı bir şekilde göstermesidir.
1. Eşleriyle istişare ederdi
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) en kritik zamanlarda ve olaylar karşısında eşleriyle istişare etmiştir. Yüce Beyan müstakil bir sûreye Şûrâ adını vermekle de ayrıca buna dikkatleri çekmiştir. “Onlar öyle kimselerdir ki, işlerini istişare ile yürütürler…” (Şûrâ, 42/38) beyanıyla istişareyi yapanlar övülmüş, “işleri onlarla müşavere et.” (Âl-i İmrân, 3/159) yüce buyruğu ile de Örnek Kul’a örnek davranış hatırlatılmıştır. Bu yüce beyanın beşer hayatına en ideal yansımasını, Fahr-i Âlem Efendimizin daha ilk vahiyle karşı karşıya kaldığındaki tavrında görüyoruz. Bu, hem öyle bir istişareydi ki, meleğin görülmesi, mukaddes görevle tavzifin başlaması, işitilmemiş bir söze muhatap olunması gibi konularının danışıldığı bir istişare. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ilk defa Cibril’le karşılaşınca bu olağanüstü durumu anlama, hareket alanını belirleme ve doğru bir karar verme için doğruca şuna buna değil, sevgili ve biricik eşi Hz. Hadîce (r.a.) Validemiz’e koşmuştu. Ona danışmış ve onunla konuşmuştu.
Yine Hudeybiye gibi son derece önemli olan bir anlaşmayı yaparken şartların zahiren müslümanların aleyhine olduğunu gören müslümanlar, anlaşmadan razı olmamış, dolayısıyla Resûlullah’ın, “kurbanlarını kesip ihramdan çıkmaları” şeklindeki emrini yerine getirmede işi ağırdan almışlardı. Bir peygamber için oldukça zor ve hassas bir durumdu. Peygambere isyan, küfrü gerektirirdi. Ama ortada da bir vaka vardı. İşte böyle zor bir durum karşısında Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) eşlerinden Ümm-ü Seleme validemizle istişare etti. Yaptığı istişarenin de hakkını vererek kendisi kurbanını kesip ihramdan çıktı. Bunu gören ashap efendilerimiz de hemen durumu anlayıp aynı şeyi yaptılar.
Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) mümtaz eşi Hz. Âişe (r.a.) validemize atılan iftira karşısında da aynı istişare ilkesinin uygulandığını görüyoruz. Böyle bir durumda Resûlullah, Hz. Âişe ile ilgili istişareyi, diğer eşi Zeynep binti Cahş’la yapıyor.
2. Eşlerine Yardım Ederdi
Âlemlerin Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ev işlerinde geri durmaz, eşlerine yardım ederdi. Evinde ailesinin işleriyle kendisi ilgilenirdi. Yardımcıları, hizmetçileri yoktu. Elbisesini mübarek elleriyle kendisi dikip yamardı. Koyunlarını kendisi sağıyordu. Ayakkabılarını kendisi tamir ederdi. Kendi hizmetini kendisi görürdü. Devesini kendisi yemlerdi. Hizmetçisiyle beraber yemek yiyip hamur yaptığı zamanlar da olurdu. Çarşıdan aldığı malları kendisi taşırdı. Çocuk işlerinde eşlerine yardım ederdi. Kızı Zeynep’ten torunu olan Ümame’nin yüzündeki kiri-pası görünce yerinde duramamış, her işi karşıdakinden beklememiş, torununun yüzünü bizzat kendisi silmiş temizlemişti.
3. Eşlerine Değer Verirdi
Örnek İnsan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) eşlerine bu konuda şu muameleleri yapmıştır: Eşlerini sevdiğini bizzat ifade ederdi. Zaten bir sözünde de “Sevdiğinize sevdiğinizi belirtin!” demiyor muydu? Aynı zamanda eşlerine kendilerinde bulunan faziletlerini ihsas ettirir ve söylerdi. Hayvana binmesi için yardımcı olma gibi (Buhârî, Megâzî 38) sevginin bir yansıması olarak kabul edeceğimiz nazik davranışı yaparak aradaki sıcaklığı pekiştirirdi. Bir gün kendisini yemeğe davet etmişlerdi de, O Nezaket Âbidesi (sallallahu aleyhi ve sellem), böyle bir davete katılmasının şartı olarak: “Hanım da olursa.” kaydını koymuştu. (Müslim, Eşribe 139) Zira O (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ):
“Müminlerin iman bakımından en kusursuzu, ahlâkı en güzel olanıdır. (Ahlâk ile insan öyle zirveleri tutar, öyle insanî semalara yükselir ki, hiçbir ibadetle o makamları elde etmek mümkün olmaz.) Ahlâkı en güzel olanınız da, hanımına en güzel davrananınızdır.” (Tirmizî, Radâ’ 11)
buyurarak bu türlü güzel davranışları, imanın kusursuzluğuna işaret kabul etmişti.
Eşlerinin bir sıkıntısı oldu mu onlarla ilgilenir, ağlayan birini gördü mü teselli eder, elleriyle onun gözyaşlarını siler ve böylece ağlamasını dindirmiş olurdu. Mesela bir gün Safiyye Validemizin üzüldüğünü görmüştü. Hanımlarından biri Safiye Validemizin yahudiliğini yüzüne vurmuş ve ona: “Ey yahudi kızı!” demişti. O bu durumu Allah Resûlü’ne aktarmış ve üzüntüsünü dile getirmişti. Efendimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem) onu şöyle teselli etmişti:
“Bir daha sana böyle bir şey diyecek olurlarsa, sen de onlara şu cevabı ver: ‘Benim babam Hz. Harun, amcam Hz. Musa, kocam da gördüğünüz gibi Hz. Muhammed Mustafa’dır. Siz bana karşı neyinizle övünüyorsunuz?’” (Tirmizî, Menâkıb 63; Hâkim, el-Müstedrek, 4/31) Böyle mükemmel bir çözüm kimi sevindirmezdi ki! Zaten öyle de oldu. Safiye Validemiz Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) huzurundan ayrılırken, bütün üzüntülerini geride bırakmış, öyle ayrılıyordu.
Hz. Âişe’nin (r.a.) çocuğu yoktu. Bunun için künyesi de yoktu. Araplarda künyeye çok ehemmiyet verilirdi. Bunun için Hz. Âişe üzülürdü. Bir gün Hz. Peygamber’e bunu arz etmiş ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de buyurmuştu ki:
“Sen yeğenin Abdullah bin Zübeyr’i kendine evlat edinirsin ve onun ismine izafeten de künye alırsın.” Bundan sonra Hz. Âişe yeğeni Abdullah bin Zübeyr’e izafeten Ümm-ü Abdullah diye künyelendi. (İbn Sa’d, Tabakât, 8/66).
4. Eşlerine karşı nezaketli davranırdı
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), eşlere karşı güzel muameleyi, Allah katında hayırlı olarak kabul edilmeye vesile teşkil eden önemli bir davranış olarak kabul etmiş ve: “En hayırlınız, aileniz için hayırlı olandır. Bana gelince ben, aileme karşı sizden en hayırlı olanınızım.” (Tirmizi, Menakıb 63) buyurarak eşlerine nasıl davrandığını göstermiştir. Başka bir sözlerinde de: “Kadınlara karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda emanetler gibidirler. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler.” buyurarak hanımların, Allah’ın insanın uhdesine verdiği birer emanet olduğuna, dolayısıyla bunda kusur edilmemesi gerektiğini vurgu yapmıştır.
Hayırlı olmanın bir ölçüsü de onların hataları karşısındaki tutumdur. Rahmet Elçisi (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ), erkeğin, eşine karşı nezaketli ve sabırlı olmasını, özellikle de hanımların hassas olmalarından dolayı da daha nazikçe davranılmasını tavsiye etmiştir. Onların “eğe kemiğinden yaratıldıkları” (Buhârî, Nikah 79; Enbiya 1) hususunu belirterek nezaket ve incelikteki konumlarına işaret etmiş, yerli yerince muamele yapılmadığında ise kırılmanın mukadder olduğunu belirtmiştir.
Safiyye Validemiz çok güzel yemek yapardı. Bir defasında Resûlullah Hz. Âişe Validemiz’in odasındayken ona yemek yapıp göndermişti. Bunun karşısında Hz. Âişe Validemiz şiddetli bir kıskançlık hissetmiş ve kendisini bir titreme sarmıştı. O kadar ki yemek tabağını aldığı gibi yere atıp kırmıştı. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sesini çıkarmamış, sabır ve tahammülüyle işin sonunu hayra çevirmişti. Bir süre sonra Âişe Validemiz pişman olmuştu. Hatta sadece pişmanlıkla yetinmemiş, aynı zamanda bunun kefaretini de sormuştu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da kefaretinin tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek olduğunu bildirmişti. (Ebu Davud, Büyu’ 91; Nesai, İşretu’n-Nisa 4).
Kadınlara karşı hayırlı olmanın bir ölçüsünün de onlara hakaret etmeme ve onları asla dövmeme olduğunu görüyoruz. Başka insanlara bile hakareti hoş karşılamayan Hz. Peygamber özellikle eşlere karşı daha hassas olunmasını istemiş, hele dövme gibi insana yakışmayan kaba-güç gösterisini asla tasvip etmemiştir. Kadını dövmeme hususunda Allah Resûlü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) birçok hadis-i şerif vardır. Bilhassa, gündüz, kadını hayvan döver gibi dövüp gece de yanına gitmeyi sert bir lisanla kınamıştır. Gece bütün bağları koparmak zorunda olan insanın sabahki tavrı hiç de hoş karşılanmamıştır. Fiilî olarak da Allah Resûlü’nün hayatında asla böyle bir şey görülmemiştir.
5. Eşlerinin yakınlarına değer verirdi
Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımlarıyla ilişkisinde dikkate değer bir davranışı da; eşlerinin yakınlarına ve dostlarına itibar göstermesi, zaman zaman onlara hediye göndermesiydi. Evine uğrayan yaşlı bir kadına itibar gösterir, iltifat ederdi. Hz. Âişe Validemiz sebebini sorunca:
“Ey Âişe, bu kadın Hadîce’nin arkadaşıdır. Onun sağlığında bize uğrardı. Dostluğa vefa göstermek imandandır.” demiş, böyle bir davranışı Hz. Hadîce’yi sevmenin bir belirtisi olarak kabul etmişti. Aynı zamanda Resûlullah her koyun kesiminde Hz. Hadîce’nin arkadaşlarına da bir pay gönderirdi.
6. Eşlerine karşı hoşgörülüydü
Kâinatın Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) o kadar yoğun işlerinin arasında şefkatli bir eş olarak eşlerine kıymet veriyor, onları dinliyor, anlattıkları haberlerle ilgili onlara yorumlar yapıyor ve sevdiğini söylüyordu. Hz. Âişe Validemiz, bir gün Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem), o zaman Araplar arasında yaygın olan ve 11 hanımın bir araya gelerek kocalarıyla ilgili birbirlerine anlattıkları hikâyeyi anlatmıştı. Hadisi rivayet eden Hz. Âişe der ki:
“Resûlullah gönlümü almak için: “Ey Âişe! Ben sana Ebu Zer’in Ümmü Zer’e nispeti gibiyim, şu farkla ki Ebu Zer, Ümmü Zer’i boşamıştır, ben seni boşamadım. Biz beraber yaşayacağız.” buyurmuştur. (Buhârî, Nikah 83; Müslim, Fezâilü’s-Sahabe 9).
Allah Resûlü’nün eşlerine karşı gösterdiği sevginin bir alâmeti de, onlarla birlikte vakit geçirmesidir. Hem bir devlet başkanı hem de bir peygamber olmasına rağmen işleri ne yoğun olsa da ailesiyle ilgisini koparmıyordu. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) en mükemmel kul olmasından dolayı ibadet hayatı ve sahabesiyle geçirmek zorunda kaldığı çok önemli zaman dilimleri, asla ailesini ihmale götürmüyordu. Buna son derece dikkat ediyor, onlarla birlikteliklerinde sohbet ediyor, hâl ve hatırlarını soruyor ve şakalaşıyordu.
Hatta özellikle ailenin bir araya gelmesini sağlamak maksadıyla her akşam, bütün hanımlar, Resûlullah, o gece kimin yanında geceleyecek ise, topluca oraya gelirler, beraberce sohbet ederlerdi. Bu toplantılarda Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) eşlerine ibretli kıssalar anlatır, hepsini tebessüme sevkedecek şakalar yapardı.
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz