İnsanı bir bütün olarak ele alan İslam, ona, ruhunu tatmin etme ve yüceltme usullerini gösterdiği gibi, bedenini helal dairede rahatlatma ve ihtiyaçlarını meşru yollardan elde etme tarzını da belirlemiştir. Böylece insana öyle büyük bir lütufta bulunulmuş ki, o bir taraftan ruhuyla semalar ötesine kanatlanırken, bedenini de dinin gösterdiği istikamette kullanarak, sıradan işlerini dahi ibadete çevirme gibi bir avantaja sahiptir.
Dünyanın üç yüzü vardır:
- Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği bir ayna olan, bizi tefekküre sevk eden yönü. Bu açıdan “Elbette Biz göğü, yeri ve aralarında olan varlıkları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık” (Enbiya Suresi, 21/16) buyuran Cenab-ı Hak, bizi yarattığı muhteşem eserleri üzerinde tefekküre teşvik etmektedir.
- Ahiretin mezrası olan yönü. Bu yönüyle insan, dünya tarlasını ne kadar verimli ve faydalı amellerle ekerse, ahirette de ona göre sevap mahsullerini devşirecektir. (Zilzal Suresi, 99/7-8; Nisa Suresi, 4/123-124)
- Geçici ve faydasız yüzü. İnsanların çoğunun aldandığı husus, dünyanın bu yüzüdür. Bu yönüyle, dünyanın zevk ve eğlenceden ibaret olduğunu belirten dinimiz, onun bu tarafından sakınılması gerektiğini vurgulamıştır. (En’am Suresi, 6/32)
Bir mü’min, dünyasını bir ve ikinci yüze göre değerlendirir. Ömrünü bir sermaye bilir, hep ahiret için çalışır, zahiren dünyanın üçüncü yüzüne bakan dinlenme ve eğlencesini bile, “O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş. Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş!” (İnşirah Suresi, 94/7-8) ayetleri gereği çalışma-dinlenme-çalışma sistemiyle verimli hale getirir.
Buradan şu neticeye varabiliriz: Bir Müslüman’ın eğlencesi, şu iki önemli husus etrafında dönmelidir:
- İstikbale yönelik faydalı şeyler olmalı
- Bizim dünyamıza ait unsurlarla yaşanmalı
- Gaye değil vasıta olarak görülmeli
Evet, mü’min zevk içinde vakit geçirirken bile, istikbalde kendisine, ailesine, vatanına, milletine, Müslümanlara ve insanlığa fayda sağlayacak ve temeli itibariyle bize ait şeylerle meşgul olmalı, bunların dışındakilerle boş yere ömür tüketmemelidir. Faydalı olmakla beraber, bir eğlence unsuru eğer bize ait değilse, yani bizim dinî ve milli değerlerimizle bağdaşmıyorsa ona itibar etmemelidir. Eğlenceyi, ibadet etmek ve çalışmak için bir motivasyon unsuru olarak kullanmalı, bununla beraber onu, kardeşliğin, insanlar arası kaynaşmanın ve barışın sağlanması için birer vesile olarak ele almalıdır.
Efendimiz’den (sas) örnekler
İnsanın eğlence ve zevk tarafını bir realite olarak ele alan Efendimiz (sas), eğlenme adına, mü’minin nelerle meşgul olabileceğine dair açık ve pratik misaller vermektedir. Aişe validemiz anlatıyor:
“Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrederken Resulullah (sav)’ın beni ridası ile örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi, genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin.” (Buhari, Salat 69, İydeyn 2, 3, 25, Cihad 81)
Bir topluluğun zevkini göz önünde bulundurup itibara alma adına Efendimiz’in şu tavrı ne hoştur. Yine Aişe validemiz naklediyor: Bir kadını, Medineli Müslümanlardan biriyle evlendirmiştik. Allah Resulü (sas), “Ey Aişe! Eğlenceniz yok mu? Zira Ensar eğlenceyi sever” buyurdular. (Buhari, Nikah 63) Yalnız bu eğlencenin, düğüne ait olduğu gözden kaçmamalıdır.
Bir başka hadislerinde Efendimiz (sas) şöyle buyururlar:
“..Allah’ın zikri olmayan her şey ya eğlencedir veya vakti boşa geçirmektir. Ancak şu dört şey bunlardan değildir: İnsanın, atıcılık için iki şey arasında yürümesi, atını terbiye etmesi, ailesiyle hoşça vakit geçirmesi ve yüzücülüğü öğrenmesi. Bunlar Hak’tandır..” (Ebu Davud, Cihad 24)
Bu misallerden atıcılık, atı terbiye etme gibi hususlar, o gün pratikte faydası olan ve kullanılan unsurlardı. Bugün sosyal hayatımızda kullanmadığımız bu hususların karşılığı olarak mesela, bilumum teknolojik imkânlardan yararlanmayı öğrenmek ve öğretmek şeklinde özetleyebiliriz. Spora ve sanata ait meseleleri de bu çerçevede değerlendirebiliriz.
Dikkat edilecek hususlar
Eğlence konusunda dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Eğlence unsurları, kumar, kadın ve erkeklerin birbirine karışması, içki içme, küfür sözleri kavgaya sebebiyet veren laflar sarf etme gibi haramlara kapı açmamalı.
- İnsan vücudunu yorup ilerde çeşitli hastalıklara sebebiyet verme tehlikesi bulunmamalı. Vücut geliştirme sporlarında olduğu gibi.
- İnsanın kendisi de dâhil herhangi bir canlıya zarar vermemeli. Boks gibi. Ancak, kungfu, karate, judo gibi sporlar, kendini bazı durumlarda koruma gayesiyle öğrenilip öğretilebilir. Canlı bir hedefe yapılan atışlar da bu madde dâhilindedir. Şu hadisi şerif bize bu konuda güzel bir misal teşkil eder: “Kim bir kuşu boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse kıyamet günü, o kuş, sesini yükselterek Allah’a şöyle seslenir: “Ey Rabbim! Falan beni boş yere öldürdü, bir menfaat için öldürmedi.” (Nesâî, Dahaya 42)
- Eğlence unsurları, zaman israfına yol açmamalı, ibadetlerimizi ve gerekli çalışmalarımızı etkilememelidir. Efendimiz (sas) şöyle buyururlar: “İki büyük nimet vardır ki insanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit. (Buhari, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1) Oyun eğlence sırasında zamanın ne kadar da çabuk geçtiği hepimizin malumudur.
- Eğlence bizzat gaye edinilmemeli, manevî ve millî değerlerin yaşanmasına yardımcı ve hayırlı işlere birer basamak olarak kullanılmalıdır. Bu durumda, gereğinden fazla eğlenme söz konusu olmayacak, her şey ihtiyaç ölçüsünde gerçekleşecektir.
- Kendisiyle eğlenilen unsurlar, insanın günaha açık yönlerini tahrik etmemelidir. Şehvet, sinirlilik, diyalektik, ümitsizlik, kibir, kendini beğenme ve yalan söyleme gibi zayıf damarlar, insanın boş anlarında şişer ve onu esaret altına alırlar. Eğlence, insanı böyle tehlikeli bir zemine kaydırmamalıdır.
Netice
Bazı yönleriyle kısaca ele aldığımız, bedenimizle beraber ruhumuza da hitap eden eğlence kültürü, bizim dünyamızda her zaman ibadet neşveli ve ebediyet derinlikli olmuştur. Milletçe her şeyin bizcesi olduğu/olacağı gibi, eğlence kültürümüzün de bizcesi olması gerekir. Aslında milletimiz, dininden aldığı ilhamla her meseleye engin yorumlar getirmiş ve İslam’ı her yönüyle yaşanır bir din olarak temsil etmiştir. Eğlencemiz de din eksenli kültürümüzün bir parçası olmuştur.
Başta Kur’an ve ezan sesi olmak üzere, çocuklarımızın cennet misal şakımaları, şu şırıltısı, yaprak hışırtısı, koyun kuzu melemeleri, kuş cıvıltıları ve rüzgar sesi bizim musikimiz olmuş; ev, bağ bahçe işleriyle uğraşmamız, pikniklerimiz, oyunlarımız dinlendirici birer ve vesile haline gelmiş, ziyaretlerimiz, gezilerimiz, hep bir ibadet gibi eda edilmiştir. Öyle inanıyoruz ki, bu şekilde geçireceğimiz bir ömür, her dakikası ve her ânıyla bize sevap kazandıracak, ahirette hep birer sürpriz olarak karşımıza çıkacaktır.