Ehli sünnetin Hazreti Aliyi görmezlikten gelmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Ehli sünnet, Hazreti Aliyi hep sevmiştir. Çocuklarının isimlerini Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma koymuşlardır. Ama Şia, Bekir, Ömer ve Osman ismine düşmandırlar. Kolay kolay bu isimleri aralarında göremezsiniz.
Şia, Hazreti Ali’yi gerektiği gibi sevmiyor denebilir. Çünkü Hazreti Ali’yi sevmek; Hazreti Ebu Bekir’i de Hazreti Ömer’i de sevmek demektir. Çünkü Hazreti Ali onları seviyordu. Hâlbuki şia, Hazreti Ali’yi seviyoruz derken Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer’e sövmeyi maharet kabul ediyorlar hatta bunu şart koşuyorlar. Böyle bir Müslümanlık olamaz, bu Hazreti Ali’yi sevmek değildir. Ehlisünnet kadar Hazreti Aliye itibar eden, onun yolundan giden onun hakkını veren bir mezhep gösterilemez yeryüzünde. Mesela Hazreti Ali beş vakit namaz kılmıştır. Ama bugün şia, çoğunluk olarak üç vakit kılıyorlar. Hazreti Ali, sahabeye saygı duymuştur ama bugünkü şia saygı duymuyor. Hazreti Ali, cesaret kahramanı bir zattır. Fakat Şiiler, Hazreti Ali’yi korkaklıkla (takiyyeyle) itham ediyorlar. Belki de şia, eski pers kültürünün yıkılmasından dolayı, Hazreti Ömer’den Hazreti Ebu Bekir’den intikam almak için Hazreti Ali’yi adeta kullanıyorlar. Tarih boyunca da kullanmışlar. Başka bir açıdan değerlendirecek olursak, şia, Hazreti Ali sevgisi üzerine değil, Hazreti Ömer nefreti üzerine kurulmuş bir akımdır.
Bugün İran şiasının dinle diyanetle alakası çok yoktur, siyasidirler ve siyaseti, hâkimiyeti dinden önde tutarlar. Tarih boyunca da bu böyle olmuştur. Eğer şia dünyasının din gibi, Müslümanlık gibi bir dertleri olsaydı Müslümanları bu kadar uğraştırmazlar, biraz da hıristiyanlarla, yahudilerle, ateistlerle meşgul olurlardı. Ama bakın tarihe, hep Müslümanları uğraştırmışlar, fitne yaymışlardır. Ehlisünnet dünyası bunları çok dile getirmiyor fitne olmasın diye ama şia kardeşlerimizin de biraz gerçekleri görmeleri lazım artık.
Ehlisünnet Hazreti Ali’yi sevmeyi adeta bir din olarak görürler ve ona karşı olmayı dinden çıkmak gibi tehlikeli kabul ederler. Ancak şiiler, hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer’i acımasızca eleştirirler, onlara düşmanlık yaparlar. Meseleye sadece bu açıdan baksak bile şianın ne kadar haksız olduğu ortaya çıkar.
Elbette şianın hepsi bir değil, aralarında çok farklılıklar vardır. Ama düşünürken konuşurken mutedil veya müsbet şia kardeşlerimiz, diğerlerinin tesirinde kalarak konuşuyorlar. Bu konuları çok güzel özetleyen bir eser var: Hazreti Ali’nin torunu olan Bediüzzaman Hazretlerinin 4. Lema adlı eseri. Bu harika eseri lüften çok dikkatlice okuyun. Fevkalade dengeli bir değerlendirme yapmış ve olayları özetlemiş.. 4. Lemayı merkeze alarak düşünmek bugün pek çok anlaşmazlıkları çözecektir inşallah..
Türkiye’deki ehli beyt, şiadan farklılık arz eder. Her ne kadar onlar arasında da siyasileşenler, dinden uzaklaşanlar olsa da temelde bir Hazreti Ali sevgisi vardır. Hazreti Ömer ve Hazreti Ebu Bekire düşmanlık olmadıktan sonra onlar da güzeldir, haktır. Ancak halifelere, sahabeye sövüyorlarsa, onlara dil uzatıyorlarsa, Hazreti Ali’yi istedikleri kadar sevdiklerini söylesinler haksızdırlar. Nitekim, bugün Kur’an’a kitabımız, Efendimize Resulümüz, halifelere selefimiz deyip, beş vakit namaz kılan ve Hazreti Ali sevgisiyle dolup taşan ehl-i beyt kardeşlerimiz de eksik değildir.
Evet, yol bellidir: Kuran ve Sünnet rehberliğinde, Sahabenin hepsini severek, takdir ederek yaşamak ve bu üç temel üstünde bugün dini ihya etmektir..