İnsan hata yapabilir. Asıl olan, hatasını anladığı an geri dönmesini bilmektir. Bu ma’nâda hatadan geri dönmek, bir fazilettir.
Hz. Âişe ile, Hz. Talha, Cemel vak’asında Hz. Osman’ın intikamının alınmasını, katillerin cezalandırılmasını talep ediyorlardı. Hattâ bunun için ordu bile toplamışlardı. Oysa bu iş, onlara düşmezdi. Zira ortada bir devlet ve devlet reisi, yani Hz. Ali vardı. Fakat bin tane ruhum olsa uğrunda feda edeceğim anam Hz. Aişe ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr bunu ilk başta anlayamamışlardı. Anladıkları zaman da geri döndüler. Geri dönmekle de kendilerine yakışanı yaptılar. (Kaynak: Fasıldan Fasıla-1, s. 109-110).
***
Hz. Âişe Validemiz, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha Efendilerimiz gibi nezih kimseler, Hz. Ali’nin karşısına çıkmışlardı; çıkmışlardı ve Hz. Talha orada şehit düşmüştü. Hz. Zübeyr, Hz. Ali’nin karşısına atını sürüp çıktığında Hz Ali Efendimiz ona şöyle demişti: “Zübeyr! Hatırlarsan bir gün Resûl-i Ekrem’in huzurunda bulunuyorduk. Buyurdular ki: “Zübeyr! Bir gün Ali’nin karşısına çıkacaksın; ama o gün sen haksızsın!” Bu sözleri dinleyen Hz. Zübeyr, biraz düşündükten sonra “Çok doğru!” dedi ve kılıcını kınına sokarak oradan ayrıldı. Biraz sonra da bir bahtsız arkadan yetişerek onu şehit etti. Hz. Zübeyr’i şehit eden kişi, daha sonra Hz. Ali’den bir pâye koparmak için huzuruna geldi ve “Safiyye’nin oğlunu öldürdüm.” deyiverdi; buna karşılık Hz. Ali de “Ben bu kulaklarımla Resûl-i Ekrem’den işittim. O şöyle buyurmuştu: ‘Safiyye’nin oğlu Zübeyr’in kâtilini Cehennem’le tebşir ederim!’” demişti.
Evet, ashab-ı kiram efendilerimiz karşı karşıya geldikleri zaman bile çok hakperest idiler. İşte Âişe Validemiz.. o, devesiyle Cemel vak’asına doğru ilerlerken, uğradığı bir yerde köpek sesleri duymuştu. Bunun üzerine hemen Efendimiz’in şu sözlerini hatırlayarak olduğu yerde kalakalmıştı: “Ehl-i Beytimden birisi, haksız olarak bir yere gittiğinde orada Hav’eb köpeklerinin sesini duyacak.” Daha sonra o da Hz. Ali’den helallik almış ve oradan ayrılıvermişti. Bu, bir içtihat kavgası idi ve hak ortaya çıkınca da kavga bitiyor ve barış ilan ediliyordu. (Kaynak: Zihin Harmanı, s. 157-158).