Gıybetin Tanımı
Gıybet hakkında yapılan tanımların hemen hepsinin, temel olarak Peygamber Efendimiz’den nakledilen aşağıdaki hadisten alındığını görüyoruz. Peygamber Efendimiz ashabına gıybetin ne olduğunu sorar. Ashabı- Kiram her zamanki edep ve tevazularıyla “Allah ve Resulü daha iyi bilir” derler. Bunun üzerine Efendimiz “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!”deyince, ashab-ı kiramdan birisi: “Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)” diye sorar. Efendimiz ise bu soruyu; “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun, eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir.” şeklinde cevaplar. (Tirmizi, Birr 23)
Görüldüğü üzere gıybet, herhangi bir kişinin nesebinde, ahlakında, dini yaşayışında, işinde, giyim kuşamında, yaratılış özelliklerinde vb. bulunan bir kusuru onun gıyabında ve duyduğunda rahatsız olacağı, üzüleceği bir tarzda konuşmaktır. Bu isterse “Aval aval yüzüme baktı” demek kadar basit bir söz olsun, duyduğu zaman muhatabının hoşuna gitmeyecekse gıybettir ve haramdır.
Gıybetin Çeşitleri
Kapalı söylemek, işâret ve hareket ile bildirmek, imâ etmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir. Bundan dolayı başka bir ayeti kerimede de şöyle buyruluyor; “Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline.” (Hümeze Suresi,104;1) Yani gıybet denince, bunun sadece dil ile yapılacağı anlaşılmamalıdır. Görüldüğü gibi, kişinin gıyabında yapılacak ve onun hoşlanmayacağı her türlü hal ve hareket gıybetin kapsamına girmektedir.
Şunu da hatırlatmak gerekir ki gıybetin hepsi, işlenen günahın büyüklüğü açısından bir değildir. Efendimiz bir hadislerinde “Gıybet katl gibidir.” (ed-Deylemi, el-Müsned 3/116) diyerek gıybetin içinde böyle bir çeşidin de bulunduğuna dikkat çeker. Çünkü gıybeti yapılan kimsenin durumu, yapılan gıybetin mevzu, gıybeti yapılanın bir gurup veya cemaat olmasına göre haramlığın şiddeti değişecektir.
Gıybetin Hükmü
Bazılarının yeme-içme hususunda, şüpheli olan şeylerden dahi kılı kırk yararcasına kaçındığını, namazlarını titizlikle kıldığını, zinaya, yalana karşı olabildiğince kapalı bulunduğunu görürüz. Haddi zatında bunlar, kişinin manevi hayatı adına çok güzel davranışlardır. Fakat diğer taraftan aynı kişilerin gıybetin merkezinde yer aldığını müşahade ederiz. Yani çoğu zaman bu sinsi günaha karşı sair haramlarda olduğu kadar dikkat edilemez ve bu konuda tembellik ve umursamazlık gösterilir. Halbuki gıybet de en azından zina kadar, yalan kadar günahtır. Dolayısıyla farkında olmadan dinin bir yönünü titizlikle yaşamaya çalışırken diğer yönünü arkamıza atmamalıyız. Kur’ân-ı Kerim, bu durumu anlatırken “Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını red mi ediyorsunuz?” (Bakara, 2/85) diyerek; onların dinin bir kısım emirlerini uygulayıp, diğer bir kısmını görmezlikten gelmelerini tenkit etmektedir.
Zaten, Kur’an gıybetin ne kadar şeni bir haram olduğunu göstermesi bakımından başka beyana ihtiyaç bırakmıyor. Allahu Teâlâ, Hucurât sûre-i celilesinde “Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun.” (Hucurât suresi, 49/12) buyurarak gıybetin aklen, kalben, insaniyeten, vicdanen, fıtraten, toplum ve millet açısından ne kadar çirkin bir fiil olduğunu gösteriyor, bu çirkinliğini ortaya koymak için de onu ölü kardeşinin etini yemekle eşdeğer kabul ediyor. Kur’an, böyle bir üslüpla bizlere ders veriyor ki bu günahtan yılandan çıyandan kaçar gibi kaçalım.
Kişiyi Gıybete Sürükleyen Sebepler
İnsanı gıybet etmeğe sürükleyen birçok sebep bulunabilir. Bunlardan bazıları şunlardır: Gıybeti yapılan kimseye karşı duyulan düşmanlık, onun hatalarını bildirerek kendisinin bu tür ayıplardan uzak olduğunu anlatmak istemesi, kalbinde o kimseye karşı hased taşıması, kendisinin ondan üstün olduğunu ima etmesi, gıybetini yaptığı kimseyle alay etmesi, şaklabanlık yaparak yanında bulunanları güldürmek istemesi vs. Gıybete sebep olarak gösterilebilecek bu davranışlara baktığımızda, bunların hepsinin, dinin yasakları kapsamına girdiği görülecektir. Dolayısıyla gıybet; içinde Müslümanlara karşı düşmanlık, haset ve inad gibi kötü duyguları taşıyanların en çok kullandıkları alçak bir silâhtır. Bundan dolayı izzet-i nefis sahibine yaraşan, böyle bir silâha tenezzül etmemesi ve onu kullanmaması olacaktır.
Gıybetin Dünyevi Neticesi ve Birlik Beraberliğimize Verdiği Zarar
Hadis kitaplarına baktığımızda İki Cihan Serveri’nin, bir müminin ardından, onun hoşlanmayacağı bir kelime konuştuğunu göremeyiz. Hatta O, ashabının kendisine gelerek, bir Müslüman aleyhinde konuşmalarına müsaade etmemiştir. Çünkü Efendimiz ümmeti arasında kardeşliğin kurulmasına son derece önem veriyor, birlik ve bütünlüklerini bozarak, aralarına düşmanlık ve kin sokabilecek her türlü şeyden uzak duruyor ve ashabını da bundan sakındırıyordu. Hiç şüphesiz ki insanların arasını bozarak gereksiz husumetlere yol açacak en büyük sebeplerden biri de gıybettir. Çünkü gıybet meclisinde hazır bulunup, gıybeti yapılan kimse hakkındaki konuşmalara şahit olanlar, kendisini savunma imkanından mahrum bir kişiye karşı olumsuz düşüncelere sahip olacaklardır. Bunun yanında gıybetinin yapıldığını öğrenen kimse de aleyhinde konuşana karşı bir cephe alacaktır.
Dilin afetlerini çok iyi bilen Efendimiz “Gerçek Müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir.” (Buhâri, İman, 4) buyurarak Müslümanlar arasında bu güvenliği sağlamak istemiştir. Şurası açıktır ki bizim yanımızda başkalarının gıybetini yapan kimsenin yarın da bizim gıybetimizi yapması kuvvetle muhtemeldir. Toplumda bu haram işlendiği sürece fertlerin bir birine olan güveni zedelenecek ve anlatılan kötülükler ve olumsuz sıfatlar toplumda bir nevi meşruluk kazanacaktır.
Hz. Aişe validemiz Efendimizin yanında “Ey Allah’ın Resulü, sana Safiyye’deki şu hal yeter” şeklinde konuşunca, Alemlerin Sultanı “Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsad edecekti” şeklinde cevap vererek bu toplumsal maraza bir kez daha dikkat çekmiştir.
Gıybetin Uhrevi Neticesi
Efendimiz miraç gecesi gördüğü bir manzarayı şöyle anlatıyor; “Mîrac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. “Ey Cebrâil! Bunlar da kim?” diye sordum: “Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir.” (Ebû Dâvud, Edeb 40)
Görüldüğü gibi dünyada kardeşliğe, birlik ve beraberliğe indirilen bir balta olan gıybet, ahirette de kişiyi işlediğine pişman edecek ve eğer tövbe etmeden ve gıybetini yaptığı kimselerle helalleşmeden ahirete göç ederse, işlediği bu münkerin cezasını çekecektir.
Gıybeti Dinleyen Ne Yapmalıdır?
Efendimiz bir hadislerinde “Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur.” (Tirmizî, Birr 20) buyurarak gıybet yapılan yerde bulunanlara da bir vazife yüklemiştir. Buna göre kişi imkanı varsa tepkisini ortaya koyarak bu meş’um (çirkin) fiilin yapılmasına mani olacak, eğer buna güç yetiremiyorsa kendisi kalkıp gidecektir. Çünkü gıybet yapmak haram olduğu gibi onu dinlemek de haramdır.
Gıybetin caiz olduğu yerler
Bediüzzaman Hazretleri gıybetin bazı yerlerde duruma göre caiz olacağını ifade ediyor. Bunlar; bir adamın zararını engellemek için yetkili birisine onu şikayet etmek, kötülüğünü bildiğimiz bir adamla ortaklık yapacak birisi, bize fikrimizi sorduğunda ona gerçeği söylemek, eğer bir adam belli bir özelliğiyle meşhursa (kör, topal vb.gibi) hakaret etme amacı taşımadan sadece tarif için o sıfatları kullanmak ve bir de fenalıktan sıkılmayan, belki işlediği günahlarla iftihar eden bir fasık hakkında konuşmak.
Sonuç
Kişinin amellerini yiyip tüketen bu toplumsal maraza karşı bizler ciddi bir tavır almalıyız. Kendimiz bundan olabildiğince kaçınırken, yanımızda başkalarının da gıybetini yaptırmamalıyız. Kendi ırzımıza şerefimize sahip çıktığımız gibi kardeşlerimiz hakkında da aynı titizliği göstermeliyiz. Bir kişide bir hata gördüğümüzde onu arkasından çekiştirmek yerine kendisini usulünce ikaz etmeli ve güzel bir dille kusurunu düzeltmesine yardımcı olmalıyız. Eğer böyle bir günahın içine düştüysek, bunun pişmanlığını kalbimizde duymalı ve gıybetini yaptığımız şahıstan hakkını helal etmesini istemeliyiz.