Faiz, iki kişi veya kurum arasındaki bir işlemde bir taraftan diğer tarafa karşılıksız değer aktarımıdır. Faizsiz esasa göre çalışan katılım bankacılığı, kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp; ticaret, ortaklık ve finansal kiralama yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modelidir.
Katılım bankaları, fon toplama aşamasında kâr-zarar ortaklığını başarıyla uygularken, fon kullandırma aşamasında bu yöntemi kullanmakta zorlanmakta ve bugün daha çok ticarette yoğunlaşmış bulunmaktadır. Kendilerinden beklenen ve ideal olan ortaklık yöntemleri bu kurumlarda şimdilik çok az yer tutmaktadır.
Katılım bankaları fon kullandırma aşamasında günümüzde ağırlıklı olarak kişi ve kurumların mal ve hizmet alımlarını finanse etme, yani onlara bu alımlarda malî destek sağlama fonksiyonu görmektedir.1
Bu özelliklerini dikkate alarak bugünkü hâliyle katılım bankacılığını, parasal işlemlerle mal ve hizmet hareketlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlandığı, her para hareketinin mutlaka bir mal veya hizmete karşılık geldiği; gelirin ise, katılım hesabı sahipleriyle kâr ve zarar ortaklığı esasına göre bölüşüldüğü bir sistemolarak da tanımlamak mümkündür.
Yani katılım bankaları sadece para hareketlerinden para kazanamaz; parayı mutlaka bir iktisadî faaliyette değerlendirerek ticarî kazanç elde etmeye çalışır ve kazanç gerçekleşirse, onu ortağı durumundaki katılım hesabı sahipleriyle yani halkla paylaşır.
Katılım hesapları, katılım bankalarında açılan ve sahibine kâr veya zarar getiren vadeli yatırım hesaplarıdır.
Katılım bankacılığının bugünkü uygulamasında elindeki tasarrufuyla kazanç elde etmek isteyen fon (tasarruf) sahipleriyle banka arasında İslâm hukukunda mudârebe denilen bir ortaklık tesis edilir.
Mudârebe, emek-sermaye ortaklığı demektir. Bu ortaklıkta sermaye sahibi emek sahibi müteşebbise parayı teslim eder ve müteşebbis de bu parayı işletir. Kâr elde edilirse, bu kâr taraflar arasında önceden belirlenen oran üzerinden paylaşılır. Kâr elde edilmezse, sermaye sahibine bir şey verilmez. Hattâ zarar meydana geldiğinde, bu zarar da sermayeden düşülür; müteşebbis de boşa çalışmış olur, yani emeğinin zararını çeker.
Bu ortaklıkta tasarruf sahibi sermayeyi, katılım bankası emeği temsil eder. Kâr paylaşım oranı, gerçekleşmiş olan net kârın –anaparanın değil– %80’i sermaye sahibine, yani bankaya para yatırana; %20 bankaya şeklindedir. Bu oranlar piyasa şartlarına göre değişebilir.
Katılım bankası emek tarafı olarak kendisine yatırılan parayı ticarî bir faaliyette veya üçüncü kişilerle kurduğu mudârebe veya diğer ortaklık türleriyle değerlendirerek bir ticaret veya ortaklık kârı elde etmeye çalışır. Kâr gerçekleşirse, katılım hesabı sahipleriyle paylaşır.
Katılım bankalarının bir diğer fon kullandırma yöntemi finansal kiralamadır. Bu yöntemde gayrimenkul veya dayanıklı bir mal, katılım bankası tarafından satın alınarak, mülkiyeti bankada kalmak üzere belli bir süre kullanmak üzere ona ihtiyaç duyan kişi veya firmalara kiralanır.
Kiralamada üretkenliği tabiî, kendinden, belirli ve kesin olan dayanıklı malın kullanım faydası belli bir kira karşılığında satılmış olur. Kullanım faydası kesin olduğundan kiranın da baştan belirlenmesi gerekir.
Leasing adı da verilen finansal kiralamadan kira geliri elde eden katılım bankası, bu geliri katılım hesabı sahipleriyle paylaşır. Genellikle kira ödemesi, anapara ödemesini de ihtiva eder ve kiralama süresi sonunda sembolik bir fiyatla mal müşteriye satılmış olur.