Katılım bankaları zarar da edebilir. Katılım bankalarının katılım hesabı sahiplerine kâr verme garantisi yoktur. Katılım bankaları katılım hesapları havuzunda biriken paralarla yüzlerce kalem iş yaptığından, bunlardan bazıları başarısız olsa bile, çoğu kârla neticelendiğinden toplamda şimdiye kadar hep kâr dağıtmışlardır. Zararla sonuçlanan projeler ancak dağıtılan kâr paylarının miktarını düşürür.
Meselâ yüz kalem projeden 90 tanesi başarıyla neticelenip 10 tanesi başarısızlıkla sonuçlansa, bunun ortalama neticesi en fazla diyelim ki 100 liraya 10 lira kâr vermek yerine, 9 lira kâr vermek demektir. Nitekim katılım bankaları dâhil bankacılık sisteminde geri dönmeyen alacaklar %2-3 gibi düşük bir seviyededir.
Bu kurumların kâr-zarar esasına göre çalıştığını göstermek için illâ hesap sahiplerine zarar ettirmeleri gibi bir şart söz konusu olamaz. Neticede bu kurumlar zarar etmek için değil, kâr etmek için yola koyulmuşlardır.
Katılım bankaları kendilerine yatırılan paraları çok arzu edilen ortaklık yöntemleriyle değerlendirmekte çeşitli sebeplerle zorlanmakta, bu yüzden daha kolay ve daha az riskli olan mal ve hizmet alım-satımına yönelmektedir. Bu tercih de onların zarar riskini azaltan bir unsurdur.
Katılım bankaları geleneksel faizli bankalardan farklı olarak, ihtiyacı olanlara parasal kredi vermek yerine –çünkü bu doğrudan faizi doğurur ihtiyaç duyulan malı satıcıdan peşin alıp müşterisine vadeli satar. Yazımızın ana konusu, işte bu peşin alıp vadeli satmanın ne ölçüde meşru olduğunu belirlemektir.
Aşağıdaki linkten katılım bankacılığı hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz: