Akıllı insan, çevresiyle münasebetleri bozulduğunda, onlarla arasındaki hoşnutsuzluğu çarçabuk giderip, dostluğunu yenilemesini bilen insandır. Bundan daha akıllısı da, titizlik gösterip, dostlarıyla hiçbir zaman uyumsuzluğa düşmeyen kimsedir.
* * *
Çevresiyle sık sık çekişip münâzaa edenlerin dostları da az olur. Dostlarının hem çok, hem de vefâlı olmasını arzu eden, onlarla gereksiz münakaşalardan kat’iyen kaçınmalıdır.
* * *
Sizin gibi düşünmeyip farklı bir dünya görüşüne sahip bulundukları halde çok samimî ve faydalı kimselerin de olabilecekleri mülâhazasıyla, size ters gelen her düşüncenin karşısına acele edip çıkılmamalı ve farklı düşünce sahipleri kaçırılmamalıdır. Hatta, onların mütalâa ve fikirlerinden istifade yolları araştırılarak, kendileriyle mutlaka diyaloğa girilmelidir. Yoksa, bizim gibi düşünmüyorlar diye bir bir uzaklaştırılan veya uzaklaşan bu gayrimemnunlar, dev dev kitleler meydana getirerek karşınıza çıkar ve sizi yerle bir edebilirler. Beşer tarihi boyunca gayrimemnunların müspet bir icraatları gösterilemese de, yıktıkları devletler sayılamayacak kadar çoktur.
* * *
Kötülükleri iyilikle sav; görgüsüzce muamelelere aldırış etme!
Herkes, davranışlarıyla kendi karakterini aksettirir. Sen, müsamaha yolunu seç ve töre bilmezlere karşı her zaman âlicenap ol..!
* * *
Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır. Herkesten nefret ise, ya gönlü şeytana kaptırmışlık veya bir cinnet eseridir. Sen, insanı sev; insanlığa saygılı ol..!
* * *
Hâsılı, insanlar içinde sevgi ve itibarını korumak için, Hak için sev! Hak için nefret et!
Ve gönlü Hakk’a açık bir insan ol..!
* * *
Önü arkası iyice düşünülmeden içine girilmiş nice işler vardır ki, bir adım ileriye götürülememiş olmaktan başka, her zaman o işe teşebbüs edenlerin itibarlarını yitirmeleriyle sonuçlanmıştır. Evet, aklına esen şeyleri yapmaya kalkan birisi, bu kabil yanlış yollarla içine düşeceği inkisarlardan dolayı, yapabileceği şeylerde de er-geç ümitsizliğe dûçar olur.
* * *
Az yeme, az uyuma gibi az konuşma da, öteden beri olgun kimselerin şiarı olagelmiştir. Ruhî melekelerin gelişmesinde insana ilk tavsiye edilen şey, diline hakim olup, lüzumsuz ve münâsebetsiz sözlerden sakınma olmuştur. Zira, her yerde ağzını açıp saçma sapan söz edenlerin, kafa ve gönüllerinden daha büyük olan dilleri, ihtimal ki, onların sürekli kaybetmelerine sebep olacaktır; hem burada, hem de öteki âlemde.
* * *
Büyük küçük her hareket adamı temsil ettiği hareketin gayesini, oluşturulma hikmetini sık sık hatırlamalıdır ki, iş hedefinden saptırılmasın ve semereli olsun. Aksine, hedef ve kuruluş gayesi unutulmuş yurtlar, yuvalar, mektepler, tıpkı yaratılış gayesini unutan bir insan gibi, kendi varlığına ters bir çizgide yürür durur da, asla gâye ve hedefine ulaşamaz.
* * *
Herkes, işini, mesleğini çok iyi bilmeli ve imkânlar ölçüsünde kendi ihtisas sahası içinde kalmalıdır. Zira, herkes ihtisası dışında başarılı olamayabilir. Onun için, tabip, tabip olarak, mühendis de mühendis olarak kalmalı.. hoca, tabiplik yapmamalı; tabip de, hukukçu olacağım diye kendini zorlamamalıdır.
* * *
Ferdin amel ve davranışlarıyla iç hayatı arasında birbirini destekleyici ve düzenleyici bir münasebet vardır. Bunu, “fâsit daire”karşılığı “sâlih daire”diye de adlandırabiliriz. Buna göre, insanın azim, ısrar, kararlılık gibi davranışları aksedip onun iç dünyasını nurlandıracağı gibi, vicdanının aydınlığı da, azim ve iradesini kamçılayarak, ona daha yüksek ufuklar gösterecektir.
* * *
Hakikat eri, cismâniyeti itibarıyla her türlü dâhiyeyi göğüsleyebilecek kadar çelikleşmiş bir beden; düşüncesi itibarıyla, asrının ulaştığı anlayışla Hak beyanını tahlil edebilen mâhir bir kimyacı gibi her an başka terkiplere ulaşan inşâ edici bir kafa; ruhî melekeleri ve kalbi itibarıyla, asırlardan beri Mevlânaların, Yunusların şekillendiği potada kavrula kavrula pişmiş, olgunlaşmış bir ruh; nihayet, “insanlar arasında insanlardan bir insan olma”felsefesine inanmış olgun bir gönül ve başkalarının saadeti uğruna kendi hazlarını unutmuş bir fedakârdır.
* * *
… Bir de içe doğru ve benlikte derinleşen mâverâî bir kahramanlık vardır ki, ne doğu ne de batı, böyle bir kahramanlığı hiçbir zaman tanıyamamıştır. Bu itibarladır ki, tarihin sayfalarına aksetmemiş bu kahramanlığı, ancak benim ülkemde görmek mümkündür. Evet, kahramanlığın bu çeşidini görmek için, mutlaka bu diyara seyahat etmek lâzımdır. Zira, nefsine gurur geldi diye, sırtına bir çuval un yükleyip, halkın içinde yürüyen devlet reisi; bir hamlede batının en güçlü ordularını târumâr edip, sonra kralın sarayındaki hazineler karşısında: “Dün bir berberiydin, bugün muzaffer kumandan, yarın toprak altında hesaba hazır bir insansın.”diyen, başı dönmemiş, bakışı bulanmamış kumandan; şarkı, garbı halâyık olarak kullandığı bir dönemde, bir hakikat erinin atının ayağından sıçrayan çamurla lekelenen cübbesinin, tabutuna sarılması tavsiyesinde bulunan büyük asker ve idare adamı, ancak bu ülkenin insanları arasından zuhur etmiştir.
* * *
Yeryüzünde hakikî insan kalmasa, dört bir yandan ufukları toz duman kaplasa, sokaklar bütün bütün çamur seylaplarına yenik düşse; her tarafı dikenler sarsa ve zakkumlar gülleri gölgede bıraksa; meydanlar saksağanlarla dolsa ve saksağan sesleri bülbül nağmelerini bastırsa, bal kâselerinin etrafında eşek arıları uçuşup dursa; ormanların ürperten vahşeti sokaklarımızda kol gezse, ilme hürmet kalmasa, mârifet kapı kapı kovulsa, insanlık bütün bütün vefasızlığa kurban gitse; dostluklar yıkılıp dostlar düşman tavrını alsa onlar sarsılmadan hep yerlerinde durur ve “Her şey devrilebilir ben ayaktayım ya.! Her taraf kupkuru çöle dönmüş; gözyaşları gibi bir kaynağım olduktan sonra ne ehemmiyeti var.! Yürümek için Allah iki ayak lütfetmiş, iş yapmak için de iki pençe; iman gibi bir sermayem var, gönlüm gibi de bir serhaddim.. dünyaları imara yetecek fırsatlar değerlendirme bekliyor; Rabbime dayanıp bunlarla cihanı cennetlere çevirebilirim.. toprağa atılan her tohum birkaç başak verdikten sonra, gelecek adına gam u keder de niye.! Ve hele bir de, Allah ötede birleri binlere ulaştıracağını vaad ediyorsa!.”der yürürler hedeflerine doğru, harap olmuş yollara ve yıkılmış köprülere rağmen. Yürür ve ırmaklar gibi geçtikleri her yere hayat götürür, herkesin ve her şeyin ateşini söndürür.. ateş gibi kendilerini yeyip bitirme pahasına başkalarını soğuktan korur.. mumlar gibi erir gider; erir gider ama, binlerce göze ışık olur akarlar. Kâh leylîler gibi pusuya yatar ve bağırlarını rahmet esintilerine açarlar, kâh eşref-i saatlerde âhlarla inler ve ızdırap rıhtımlarından ekstra inayetlere yürürler. Onların yürüdükleri bu yol, hak dostlarının gelip geçtiği bir güzergahtır ve bu yolda yürüyenlerin de yolda kaldıkları hiç görülmemiştir.
* * *
Engin iman kahramanları, kazandıkları ve başarıdan başarıya koştukları zaman, bir taraftan imtihan geçiriyor olma endişesiyle tir tir titrer; diğer taraftan da şükran hisleriyle iki büklüm olur ve sevinç gözyaşlarıyla boşalırlar. Kaybettikleri zaman sabretmesini bilir, azimle gerilir ve bilenmiş bir irade ile “yeni baştan”der yola koyulurlar. Ne nimetler karşısında küstahlaşır ve nankörlük ederler ne de mahrumiyetlere dûçâr olduklarında ye’se düşerler.