İlim, insanı diğer varlıklardan ayırmış ve onların da önüne geçirmiştir. İlim, insanı diğer varlıkların önüne geçirdiği gibi devletlerarası muvazenede de milletleri söz sahibi yapmaktadır. Evet, milletleri âlâ mertebelere taşıyan ilim çalışmaları ise ancak eğitim-öğretimle ve dahası, bu yola kendisini adayan, bu yola talip olan talebeyle (talebelerle) gerçekleşir. Eğitim-öğretim, yani talebe olma -okutma meselesi ne kadar şerefli olsa da- gayet masraflı ve külfetli bir meseledir.
Bugün Anadolu’da eğitim-öğretim çağına gelmiş, üniversiteye girmeye hak kazanmış yüzlerce öğrenci belki de imkânı olmadığı için okuyamayacak geçmiş yıllarda olduğu gibi. Başını sokacağı bir yurt, aylık masraflarını karşılayabileceği maddi imkânı olmadığı için okuma hayallerini bitirmek zorunda kalacak. Bu ise Türkiye’nin geleceğinin heba edilmesi demektir.
Zira günümüzde artık önemli bazı ilmî imtihanlarda ve bilimsel yarışmalarda Türkiye birincilerinin Büyükşehirlerden değil de Anadolu’dan çıktığını görmekteyiz. Bu talebelere sahip çıkanlar olmasaydı, bugün belki de onlardan bazılarının eli kalem değil silah tutuyor olacaktı. Bu bakış açısıyla bakacak olursak, bu çocuklara maddî imkân sağlayarak, burs vererek bu ülkenin geleceği olan gönlü imanlı nesillere sahip çıkmak çok önemlidir.
Öğrencilere Sahip Çıkma ve “Ashab-ı Suffe Örneği”:
Kendisini ilim yoluna adayan insanlar günümüzde olduğu gibi Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem zamanında da mevcuttu. Ashab-ı güzin’den bazıları kendilerini tamamen ilme adamış Efendimiz (sas) de onlara Mescid-i Nebevi’nin arka kısmında yer ayırmıştı. Bu güzide topluluğa “Ashab-ı Suffe” denmiştir. Bu sahabiler çoğu zaman giyecek, yiyecek bir şey bulamazlar, yokluk içinde yaşarlardı. Efendimiz (sas), onları her zaman gözetir, gelen hediye ve sadakalardan onlara da pay ayırır, böylece onların iaşelerini temin ederdi.
Görüldüğü gibi Allah (cc) yolunda ilim yapan talebelere maddî yardımda bulunmak, onların dünyevî maişet ve iâşelerini tedarik etmek, Efendimiz (sas)’in bizzat takip ettiği bir “ilim ve infak” uygulamasıdır.
Talebelere Verilen Burs, Zekât Yerine Geçer mi?
Zekâtın verilme yerlerinden biri de “fi sebilillah”tır. Hanefi ve Şafii fıkıhçıları, “fi sebilillah” kavramı içerisine talebelerin de bulunduğunu belirtmişlerdir. Hanefi ve Şafii âlimleri, talebelere verilen zekât türü maddi yardımların, onların ilimle uğraşmaları ve dolayısıyla kazanç imkânlarından da mahrum kalmaları nedeniyle verilebileceğini söylemişlerdir. (Damad, I, 214; İbn Abidin, II, 364; Tahtavi, s. 474; Nevevi, el-Mecmu, IV, 190)
Kanaatimizce zekât ve diğer maddi fonlarla yapılan eğitim faaliyetleri sayesinde insanlık yeniden İslam’ın hayat veren soluklarını tanıma imkanı bulacak ve gönüller Allah’la buluşabilecektir. Bu yolda yapılan maddi yardımlar, burslar “fi sebilillah” çerçevesinde olacaktır. (Murteza Köse, Yeni Ümit Dergisi, sayı: 77, s. 44)