Müminlerin hidayet kaynağı olan Kur’ân, her zaman için okunup düşünülmesi, tefekkür edilmesi gereken bir kitaptır. Mümin Kur’ân’a, hava, su ve ekmek kadar muhtaçtır. Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) bütün hayatını, insanların dikkat ve nazarını Kur’ân’a çekmekle geçirmiştir. O’nu, vird-i zeban edinmiş, bununla da kalmayıp zaman zaman bazı sahabilere okutup onlardan dinlemiştir. Oruçlu olduğu zamanlarda, hususiyle Ramazan’da Kur’ân’a daha bir özen göstermiş, onu çokça okumuştur. Müminler de Peygamber Efendimiz’in ümmeti olarak, özellikle Ramazan’da Kur’ân’la içli dışlı olmalı, onun aydınlık ikliminden nurlanmalıdırlar.
Kur’ân’ı hususiyle Ramazan ayında okumanın ayrı bir önemi vardır. Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) Ramazan’da her zamankinden daha fazla Kur’ân’la meşgul olur, onu okur ve tefekkür ederdi. Zira Allah onu, bu ayda indirmişti. Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) Cibril-i Emin’le birlikte aralarında Kur’ân talimi yaparlardı. Ve her Ramazanda baştan sona onu Cibril’le mukabele ederdi. Vefat ettiği yılda da bu arz iki defa cereyan etmişti. İbn Abbas rivayet ettiği bir hadiste bunu ifade etmektedir:
- “Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm), insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin doruğa ulaştığı zaman ise, Ramazan’da Cibril ile karşılaştığı an idi. O, Ramazan’ın her gecesinde Cibril ile karşılaşır, Kur’ân’ı aralarında mütalâa ederlerdi. Peygamber Efendimiz hayra karşı hızlı esen rüzgârdan çok atik idi.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 5, 6; Savm 7)