Resûlullah (s.a.s) prensip olarak hediye kabul ederdi, sadakayı almazdı. Sadakanın Âl-i Beyt’e haram olduğunu söylerdi. Şöyle buyurmuştur: “Sadaka ile Allah rızası gözetilir, hediye ile Resûlullah’ın rızası ve ihtiyacın giderilmesi gözetilir.” Eve bir şey getiren olunca bunun sadaka mı, hediye mi olduğunu sorardı, hediye ise şahsen istifade edebilirdi, değilse istifade etmeden muhtaçlara dağıtırdı.
Resûlullah’ın hediyeleşmeye teşvik edici hadisleri çoktur. Bu teşviki yaparken, hediyenin hâsıl edeceği mes’ûd neticeleri de zikreder:
“Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen hediyeyi hakir görmesin, bir koyun paçası parçası olsa bile.” (Tirmizî, Velâ ve’l-Hibe 6)
“Ziyaretleşin, hediyeleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler, hediye de kalpteki (buğz, kin, adavet gibi) kötü duyguları söker atar.”
“Kime bir kardeşinden taleb etmediği halde bir iyilik gelirse, onu kabul etsin, geri çevirmesin. Zira o, kendine Allah’ın gönderdiği bir rızıktır. Hediye, değersiz bile olsa kabul edilmeli”
“Bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hediye edilse kabul ederim, böyle bir yemeği yemeye çağrılsam icabet ederim.” (Tirmizî, Ahkâm 10)
“Resûlullah hediyeyi kabul eder, karşılığını da verirdi.” (Buharî, Hibe 11; Ebu Davud, Büyu 87)
Aşağıdaki rivayet Efendimizin (s.a.s) bir hediyeyi reddettiğini gösteriyor.
İyaz İbnu Himar (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah’a (aleyhissalâtu vesselâm) bir hediyede bulunmuştum. Bana: “Müslüman mı oldun?” diye sordu. “Hayır!” dedim. “Ben müşriklerin hediyesini almaktan menolundum!” buyurdular (ve hediyemi almadılar).” (Ebu Davud, Harac 35; Tirmizî, Siyer 24)
Burada şöyle düşünülebilir: Bu meselede, her ne kadar aslolan müşriğin hediyesini kabul etmemek ise de hususi veya umumî bir maslahat sebebiyle kabul edilebilir de.
Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir bedevî Resûlullah’a (aleyhissalâtu vesselâm) genç bir deve hediye etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona mukabil altı genç deve verdi. Bedevî, memnun kalmadı. Bu hal, Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’a ulaştı. Allaha hamd ü senadan sonra:
“Falan kimse bana bir deve hediye etti. Ben ona mukabil altı deve verdim. Buna rağmen memnun olmamış. Allah’a yemin olsun, şu günden sonra Muhacirler, Kureyşliler, Ensarîler, Sakifliler veya Devsliler dışında kimseden hediye almamaya azmettim!” buyurdular.” (Tirmizî, Menakıb 73; Ebu Davud, Buyû 82)
Bu ve benzeri hadislere dayanan âlimler, “daha çok istemeye” bahane edilecek hediyenin kabulünün mekruh olduğunu söylemişlerdir. Resûlullah’ın zikrettiği zümreleri hediyelerini kabul meselesinde istisna kılmasının sebebi onların tokgözlülük, cömertlik, sehavet, himmet yüceliği, hediyede karşılık beklememek gibi vasıflarla mümtaz olmalarından ileri geldiği de belirtilmiştir. Buradan hareketle bazı büyüklerimizin hediye kabul etmemelerini, belli şartların oluşmuş olmasına bağlamak gerekir. Mesela Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatında hediye kabul etmemek bir prensip haline gelmiştir. Sebep olarak saydı hususlardan bir tanesi de şudur: “Bu zamanın insanları hırs ve tama’ yüzünden küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar.” (Mektubat, İkinci Mektup) Bu husus, Peygamber Efendimiz’in yukarıda zikredilen tavrından kaynaklanmaktadır. Yani hediyenin karşılığında çok şey bekleniyor ve hediye alana minnet ediliyorsa, o hediye alınmaz ve alınmamalı.
Netice olarak diyebilir ki, Efendimiz (s.a.s) hediyeleşme mevzuuna çok önem vermiştir. Gerek Müslümanlardan gerekse gayrimüslimlerden gelen hediyeleri kabul etmiş, hediyelere hediyelerle mukabelede bulunmuş, Müslümanları da hediyeleşmeye teşvik etmiştir. Çok az da olsa, bazı şartlarda hediye almaya karşı tavır koymuştur.
Kaynak: İbrahim Canan, Kütüb-i Site Tercüme ve Şerhi, 16/238–245.