Soru Detayı: Bazıları yılın yorgunluğunu çıkarmak için dinlenmeyi tavsiye ediyorlar. Yıllık veya haftalık tatil olmalı mıdır? Olmalı ise nasıl olmalıdır?
Hayır dairesi içinde bile olsa yapılan işlere bazen renklilik kazandırılmazsa monotonluktan ötürü bıkkınlık olabilir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), seâmet (bıkkınlık) hâsıl edecek şekilde kendilerini ibadete verenlere mâni olmuştur.
Bu vak’anın kahramanlarından birisi, kadınlık dünyasının sultanlarından Zeynep binti Cahş Validemiz’dir. O, ezvâc‑ı tâhirât içinde ibadet ü taate düşkünlüğü ve cömertliği ile meşhur bir kadındı. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), ne yaparsa o da onu yapardı. Soylu bir aileye mensup olan Hz. Zeynep Validemiz, Kureyş’in şereflilerindendi. Belki bunun vermiş olduğu bir ruh hâliyle Hz. Zeyd ile evlendiği zaman bir iç hazımsızlık yaşamıştı. Esasen o, Efendimiz’e zevce olacak bir kadındı ki, “Biz onu sana nikâhladık.” âyetinin ifadesiyle Cenâb-ı Hak, onların nikâhlarını gökte kıymıştı.
Hz. Zeynep Validemiz, ibadet ü taate o kadar düşkün idi ki, yorulduğu zaman düşmemek için tutunmak maksadıyla mescitteki iki direk arasına bir ip germişti ve ona dayanıyordu. Bu ipi gören Allah Resûlü ikaz sadedinde şöyle buyurmuşlardı:
“Çözün o ipi, yorulunca istirahat etsin ve dinlendikten sonra ibadet yapsın. Siz bıkkınlık göstermedikten sonra –müteşabih bir ifade– Allah bıkkınlık göstermez ve istediğinizi verir.”
Başka bir defasında ise O: “Uyku ile kılacağınız namazda, lehinizde yapacağınız duayı aleyhinizde de yapma ihtimali var.” buyurarak istirahat ettikten sonra ibadet etmeyi tavsiye buyurmuştu.
Evet, devamlı aynı çizgide yapılan işlerin zamanla bıkkınlık vereceği muhakkaktır. Buna meydan vermemek için imkânlar nispetinde başka bir mekâna gitmekte, başka işlerle meşguliyette fayda var. Bu arada, aşk ve şevkin kamçılanması, metafizik gerilimin artırılması niyetiyle aynı duygu ve düşüncenin paylaşıldığı kişilerle görüşülmede de yarar olabilir. Hatta böyle bir yerde misafir olarak da kalınabilir. Bu arada ecdat yadigârı tarihî eserler ve hizmet maksadıyla kurulan müesseseler ziyaret edilebilir. Bu şekilde insan hem dinlenmiş, hem de canlılığını korumuş olabilir.
Bunun aksine gaflet ve hevesatı kalınlaştırıcı yerlerde dinlenmeyi düşünmek, ruhun değil, belki bedenin dinlenmesini sağlar. Aslında bedenin tam dinlenmesi de zinde bir ruha bağlıdır. Bedenle beraber ruh da dinlendirilmek isteniyorsa, ibadet ü taat, güzel ahlâk ve yaşayışlarıyla örnek olabilecek güzel insanlar ziyaret edilmelidir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu uğurda kullanılan benzin ve diğer masraflar sadaka hükmüne geçer. Bu şekilde ailelerimize karşı da en güzel sadakayı vererek onları tenezzüh ettirmiş oluruz. Tabiî biz de meşru dairede dinlenir ve kendimizi buluruz. Bunun dışındaki bir maksatla yapılan tatiller, bedeni dinlendirse de gafletin temadisini sağlar ve belki de bir kısım letâif öldürülmüş olur.
Hâsılı, inanmış sinelerin, kendilerini ve ailelerini dinlendirmek maksadıyla tatile çıkmaları, imkânları nispetinde ayda veya senede bir belli günlerde bir yerlere gidip tenezzüh etmeyi ihmal etmemeleri, canlılıklarını devam ettirmeleri adına çok önemlidir. (Kaynak: Zihin Harmanı)
Tatil veya dinlenme anlayışımızın atalet üzerine değil aktif dinlenme üzerine kurulması gerektiğini M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle ifade etmektedir:
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ
“(O hâlde) bir işten boşalınca hemen (başka) bir işe koyul.” (İnşirah sûresi, 94/7)
Bu âyet-i kerime, Müslümana önemli bir hareket felsefesi ve bir hayat düsturu sunuyor. Evet, mü’min her zaman hareket hâlinde olmalıdır. Çalışırken hareket, dinlenirken de hareket.. bir diğer ifadeyle o, mesaisini öyle tanzim etmelidir ki, hayatında boşluğa hiç yer kalmamalıdır. Gerçi mukteza-i beşeriyet olarak dinlenmeye ihtiyaç duyduğunda o da dinlenecektir ama böyle bir dinlenme de yine aktif dinlenme şeklinde gerçekleşmelidir. Meselâ, dimağı okuma ve yazma ile meşgul olan ve yorulan biri, dinlenirken yan gelip yatabileceği gibi, pekâlâ meşguliyet değiştirerek dinlenebilir; Kur’ân okuyabilir, namaz kılabilir, kültürfizik yapabilir, musâhabe ve mülâtefede bulunabilir ve hâkeza. Bunlarla yorulduğunda da döner tekrar kitap mütalâasına başlar.
Hâsılı, sürekli hareket, sürekli iş çizgisini bir meşgaleyi bırakıp diğerine geçmek suretiyle değiştirme.. böylece “Çalışarak dinlenme, dinlenirken çalışma” metoduyla hareket etme mü’mince bir davranış olsa gerek.
Evet, bir mü’min için “artık yapacak bir şey kalmadı; vazifem bitti” diye rahata kapılıp, olduğu yerde kalma söz konusu olamaz. Mü’mine düşen şey bir hayırdan boşalınca ikinci bir hayıra koşma, yorulma içinde dinlenme, dinlenmeyi bir başka yorulmanın mukaddimesi hâline getirme, ‘usür’lerde ‘yüsr’ yaşama, ‘yüsr’leri de büyük ‘usür’lerin gerektirdiği metafizik gerilimler istikametinde değerlendirme, bütün sa’y ü gayretlerimizde fiziğin metafiziği, metafiziğin de fiziği tamamlayıcılığı esprisiyle davranma ve hayatında boşluk olmayan bir insan gibi yaşamaktır.( M. Fethullah Gülen, Kur’an’dan İdrâke Yansıyanlar)
Yukarıda Hocaefendi’nin tatillerde gaflet ve hevesatı kalınlaştırıcı yerlerde tatil yapmamanın gerekliliğine işaret buyurmuştu. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de yaz mevsiminin insanda oluşturduğu gaflete dikkatleri çekmektedir:
Bilirsiniz ki; yaz mevsiminde dünya gafleti ziyâde hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgâle mecbur oluyor. Ciddî hakâik ile tam meşgûl olamıyor. (Barla Lahikası)
Bu yıl ve gelecekteki beş altı yıl boyunca, üç ayların yaz aylarına denk gelmesi münasebetiyle, bu konuda tahşidat yapan Bediüzzaman Hazretleri’nin ikazlarına bir kez daha kulak verelim:
“… fakat yaz mevsimi dünya çarşısıdır, gaflet meydanıdır. Atalet, fütur veriyor. Şuhûr-u Selase (üç aylar) takarrub ettikçe (yaklaştıkça), âhiret çarşısı faaliyete başlar. Onun için oradaki fütur, sana yeis ve futur vermesin. (Barla Lahikası)
Bu yaz mevsimi gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı; şuhur-u selâse (üç aylar) çok sevablı ibadet vakti.. olduğu cihetle; gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nur’un hizmeti zararına bir atalet, bir fütur ve tevakkuf başlar.
Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki: Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dünyevî merak-aver mes’elelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyve’nin Dördüncü Mes’elesini çok defa okuyunuz, kuvve-i maneviyeniz kırılmasın. (Emirdağ Lahikası)
Evet, görüldüğü üzere Üstad Hazretleri yaz mevsiminin gaflet ve ataleti artırma tehlikesine dikkatleri çekmiş ve dünyaya dalıp iman hakikatlerinden uzak kalınmamasını tavsiye buyurmuşlardır.
Sonuç olarak; inanmış bir insan haftalık, aylık veya yıllık istirahatini yapmak için, mekan ve atmosfer değiştirmeli fakat bunu, kalbine ruhuna derman olacak tarzda yapmalı, yeniden işe başladığında ruhen, kalben ve zihnen doymuş olarak başlamalıdır. Beden, ruha tabi olduğundan dolayı, ruhun dinlenmesinden o da nasibini alacak ve ruha arkadaşlık yapacaktır. Tatil yapıyorum derken, vaktini öldürmemeli, manevi hayatı adına önemli olan bazı hayatî duygularını katletmemelidir.