Değerli kardeşimiz,
İnsan hayatı boyunca nasıl yaşarsa son nefeste de öyle olur. Yani içinde bulunduğu ortamı, dünyası nasılsa, son nefeste de öyledir. Ecelin; ne zaman, nerede, nasıl geleceği (Lokman, 31/34) bilinmediği için; hangi ruh durumumuzda, düşünce ufkumuzda isek öylece son nefesimizi veririz. Kur’ân’ın bize belirttiği iman çizgisinde olursak, hem burada hem de âhirette kazançlı çıkarız. Şeytan çizgisinde olursak son nefeste de zorlanırız. Zorlukların, meşakkatlerin, azâpların başlangıcıdır ölüm..
Bu hâle sebep olan âmeller vardır. Yani son nefeste Kelime-i Şehâdet veya Tevhid’i söylemeye dil dönmez. Mesela; ezân, kâmet, hutbe ve Kur’ân-ı Kerim okunurken dünya sözü söylemek, dinlememek, bunları alaya alır mahiyetinde konuşmak, dinî konular anlatılırken, alaya almak, dinlememek, tuvalette ihtiyaç giderirken dünya sözü söylemek (Ebû Dâvud, taharet 7), ana ve babasına haksız yere asî olmak, insanlara iftira ve zulmetmek gibi amellerin son nefeste dili tutacağı bildirilmektedir.
Dilde “Kelime-i Tevhid veya Şehâdet” olup da kalpte olmazsa, bunun önemi olmayacağı aşikârdır. Son nefeste dilin kalbe bağlanacağı bilinmektedir. Ölüm meleğini gören kişinin dili artık gerçekleri konuşur. Dünya ile irtibatı kesilir. Son nefeste, Sırat-ı Müstakîm çizgisinde dünyadan ayrılmak önemlidir. İç dünyasında, kalb’te hidâyet çizgisinde dünyadan ayrılan kişinin, dili elbetteki Sırat-ı Müstakîm çizgisinde olacaktır. Allah ve Rasûlünün yolunda olmayan, onları sevmeyen, gönlünde onlara yer vermeyen kişilerin, son nefeste hidâyet çizgisinde olmaları ve dillerinin gerçekleri söylemeleri beklenemez.
Kaynak: Osman Oral, 100 Soruda Ahiret Hayatı
Selametle kalınız.