Değerli kardeşimiz,
Zikir, Allah’ı anmaktır ve kalple, dille olabileceği gibi organlarla da zikir yapılabilir. Kâinatta her şey Allah’ı tesbih etmektedir, tesbih de bir zikirdir. Dolayısıyla her şey aynı zamanda Allah’ı zikretmektedir. (İsrâ Suresi, 17/44)
Kur’an’da “Allah’ı çokça zikredin, kurtuluşa eresiniz” buyrulmuştur. (Enfal Suresi, 8/45) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de, bazen gizli, bazen açıktan, bazen topluca bazen münferiden zikretmiştir. Buradan hareketle zikrin belli bir şekli, kalıbı yoktur. Her şekilde, her durumda zikredilebilir. Yeter ki, Kur’an ve sünnette belirtilen temel prensiplere ters olmasın.
Tarikatlardaki zikirler de temelde Kur’an ve sünnete dayanır. Kur’an ve sünnetten aldıkları zikirlere, zamanın şartlarına, insanların ihtiyaçlarına göre ilaveler yaparak zikri geniş tutmuşlardır ki bunlar bidat değildir. Bidat, sonradan ortaya çıkıp da dinde temeli olmayan şeylere denir. Hâlbuki bütün zikirlerin dinde temeli vardır. Evet, ayet veya hadiste geçen bir duanın etrafına başka isteklerini ekleyerek dua etmek, öteden beri büyüklerin adetlerinden olagelmiştir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, mescidde toplu zikreden sahabeye katılmış, onları tebrik etmiştir.
İki hadisi şerif aktaralım:
(Sahabi anlatıyor) Hz. Peygamberle beraber bir evde idik. Bize sordu: “İçinizde garib; yani ehl-i kitaptan bir kimse var mı?” Biz: “Hayır” dedik. Sonra kapıyı kapatmamızı emretti ve şöyle dedi. “Ellerinizi kaldırın ve Lâ ilahe illallah deyin.” Ellerimizi kaldırdık ve la ilahe illallah dedik. Sonra Hz. Peygamber: “Allah’a hamdolsun. Ya Rabbi, sen beni bu kelime ile gönderdin, bana bunu emrettin ve onda bana cenneti vaad ettin. Sen vaadinden dönmezsin.” dedi. Sonra da şöyle buyurdu: “Sevinmez misiniz, Allah sizin hepinizi affetti”. (Müsned, 4/124)
Bu hadiste geçtiği gibi insanların tevhid kelimesi veya başka ilahî isimlerle zikretmek üzere bir araya gelmeleri sünnetteki uygulamaya uygundur. Allah Rasulü’nün “İçinizde yabancı (garib) var mı?” buyurarak aralarında yapacakları işi yadırgayacak bir kimsenin bulunup bulunmadığını kontrol etmesi, Hatm-i hacegana ehl-i tarik olmayan yabancıların alınmamasının dayanağıdır.
Toplu zikrin asr-ı saadetteki bir başka örneği Ebû Saîd el-Hudrî’den gelen bir rivayette anlatılmaktadır. Bu rivayete göre Allah Rasûlü bir gün, halka teşkil etmiş bulunan bir sahabe topluluğunun yanına vardı. Onlara niçin böyle oturduklarını sordu. Onlar da: “Kendilerine başta İslam olmak üzere pek çok nimetler veren Allah’ı zikretmek için bir araya geldiklerini” anlattılar. Peygamberimiz tekrar: “Siz gerçekten sadece Allah’ı zikretmek için mi toplandınız?” diye ısrarla sorunca sahabiler: “Vallahi sadece bu maksatla bir araya geldik.” diye yemin ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Israrla sormam sizi itham ettiğim için değildi. Cebrail bana: “Allah’ın sizlerle meleklerine karşı iftihar ettiğini haber verince ben de sizin tam olarak ne ile meşgul olduğunuzu anlamak istedim” buyurdu (Müslim, Zikir, 11)
Diğer bir hadis şöyledir: Hazreti Ebu Hureyre rivayet ediyor:
Şüphesiz ki: Allah Tebareke ve Teâla’nın bir takım seyyar melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı onlarla beraber otururlar. Ve kanatlarıyla birbirlerini kuşatırlar. Ta ki kendileriyle alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldıkları vakit yükselir ve gökyüzüne çıkarlar. Allah (Azze ve Celle) onları bildiği halde kendilerine: Nereden geldiniz, diye sorar. Onlar da: Senin yeryüzündeki bazı kullarının yanından (geldik), onlar sana teşbih ediyor, tekbir, tehlilde bulunuyor, sana hamdediyor ve senden istiyorlar, cevabını verirler. Teâla Hazretleri: Benden ne istiyorlar, diye sorar: Senden cennetini istiyorlar, derler. Onlar benim cennetimi gördü mü, der. Hayır, yâ Rabbî! cevabını verirler. Acaba cennetimi görmüş olsalar ne yaparlar, der. Melekler: Senden eman dilerler, derler. Benden neden eman dilerler, diye sorar. Senin cehenneminden yâ Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim cehennemimi görmüşler mi? der. Hayır! cevabını verirler. Acaba cehennemi görmüş olsalar ne yaparlar, der. Senden mağfiret dilerler, derler. O da: Ben onları mağfiret ettim, ne diledilerse kendilerine verdim. Ve onları eman diledikleri şeyden kurtardım, buyurur. Bunun üzerine melekler: Ya Rabbi! İçlerinde filan var, günahı çok bir kul. O ancak oradan geçerken onlarla beraber oturdu, derler. Teâlâ Hazretleri: Onu da affettim. Onlar öyle bir cemaat ki, onlarla düşüp kalkan şaki olmaz, buyurur. (Müslim, Zikir 8)
Hadiste geçen “seyyara” kelimesinin manası, yeryüzünde seyahat eden melekler demektir. Zikir halkalarını araştırır ve teftiş ederler.
Görüldüğü üzere, halkalar ya da saf halinde yapılan toplu zikirlerin sünnette bir mahmili, bir dayanağı vardır. Bu yüzden tarikatlardaki zikirlere karşı çıkmamak gerekir. Bununla beraber, elbette zikir gibi alanı çok geniş bir ibadeti belli şekillere, kalıplara da hapsetmemek icab eder. Her zaman, her yerde ve her durumda insan Rabbisini kalbiyle, diliyle, iç ve dış azalarıyla zikredebilir.
Selametle kalınız.