Kur’an, Tahrim suresi 8. ayetinde “nasûh tevbe” edenlerin günahlarının bağışlanabileceğini ifade etmektedir. Nasûh tevbeyi samimi bir tevbe diye nitelendirmek mümkündür. Ayrıca nasûh tevbe, Allah Rasulünün beyanlarına göre, geçmişte irtikâp edilen bütün günahları siler, süpürür. (İbni Mâce, Zühd, 30.)
Onun için bu insanlar kendilerini mazileri itibariyle değil, mevcud durumları itibariyle değerlendirmeli veya etraftaki insanlar böyle kişileri değerlendirirken onların geçmişlerini değil, şimdiki durumlarını nazar-ı itibara almalıdırlar.
Evet, zina, hırsızlık, gıybet.. ne olursa olsun, küçük veya büyük günahları işleyen, fakat peşi sıra tevbe edip, hayatını Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda geçiren bir insan, elbette imamlık yapabilir.
Bunun örneğini bir açıdan Asr-ı Saadet içinde görmemiz mümkündür. Hudeybiye sulhu sonrası müslüman olan Halid b. Velid ve Amr b. As -ki ikisi de askerî ve siyasî dâhidir- müslüman oldukları andan itibaren geride bıraktıkları bütün günahlarından yıkanmışlar ve tertemiz olmuşlardır. Hatta Amr b. As’ın Efendimize biat esnasında ‘geçmişte işlediğim günahlardan dolayı beni affetmen’ demesine mukabil, Allah Rasulü (s.a.s.) “Ey Amr! Müslümanlık, cahiliye dönemindeki bütün günahları siler-süpürür” buyurmuştur. (Müsned, 4/ 198.)
insanımızın bir fetret dönemi yaşadığı göz önüne alınacak olunursa durumumuzun, Sahabenin durumu ile paralellik arzettiğini söylemek mümkündür. Onun için bunun örneğini Asr-ı Saadette görmemiz mümkün derken “bir açıdan” ilavesini yaptık. Evet, çokları bir bataklığın içine düşmüş. O bataklıkta, zina, rüşvet, hırsızlık, kumar gibi günahları irtikâp etmiş ve onları birer leke gibi alınlarında taşıyorlar. Fakat İslamiyete uyandıktan sonra tevbe-i nasûh ile Rabblerine yönelmişler. Rabbin o engin rahmet ve merhametinden umulur ki, bunları bağışlaya. Öyleyse bu halde bulunanlar kat’iyen ümitsizlik içine düşmesin ve yeniden iradî olarak günahlar içine girmesinler.