Yoga, uzak doğu dinlerinde, ruhun gelişerek belli bir seviyeye ulaşması için, duygu, düşünce ve insan vücudunun bir noktaya odaklanması şeklinde uygulanan bir metoddur. Bu metodu tamamen bir spor olarak görenler olsa da, inançla irtibatlandırarak zamanla bunu bir tapınma haline getirenler daha çoktur ve bu yönüyle dünyada tehlikeli bir şekilde yayılmakta, tatmin etmese de en azından insanların zihnini meşgul etmektedir.
Baştan belirtelim ki bu uygulama, dinî kaynaklı değildir ve tarih boyunca yaşanan tecrübelerle elde edilmiştir. Dini kaynaklı olmadığından ve insanı Allah’a ulaştırmadığından dolayı da, bu metodu uygulayanlar kendilerini tatmin oluyor, yenileniyor zannetseler de belli bir süre sonra içte boşluklar oluşturur ve insan büyük bir bunalım yaşar. Buna delil ise, doğuda bu işi yapanların bunalımlardan kurtulamamaları, sonradan bu yola başvuranların bir türlü huzura erememeleridir. Eremezler zira ruh ve kalp ancak Allah’ı anmakla tatmin olur ve yükselir, kendilerine ait mana âlemlerini ancak Allah’ı tanıyarak ve O’nun rızasını gaye bilerek idrak eder. Aksi halde, ruha ait kabiliyetlerle bir yerlere varılsa da orada devamlı kalınamaz, kalındığı müddetçe de insanın kalbi ve ruhu içi boşluklardan kurtulamaz. Çünkü Allah en büyük gayedir. O’nsuz hiçbir şey insanı tatmin etmez. Bizim kalbimiz, ruhumuz ve duygularımız tamamen Allah’ın varlığına bağlı olarak terakki eder. Eğer insan Allah’la irtibatını koparırsa, başka hiçbir metod, hiçbir tecrübe onun derdine derman olmayacaktır. Bazıları derman oluyor gibi görünse de bu, uyuşturucunun aldatıcılığına benzer bir dermandır. Sürekli dertlere giriftar eder.
Yogada hedeflenen bütün hususlar Allah’tan kopuktur ve o daha başta bu yönüyle tehlikelidir. Yogada gaye, İslam’ın ruhî hayatı olan Tasavvufta olduğu gibi insanın kendine ait uzaklığı aşarak Allah’a ulaşması değildir. Onun gayesi, ruhun yükselip belli bir seviyeye ulaşması, maddenin ötesine geçmesi, bedenin ruhun emrine verilmesi ve yüce ruh diye tanınan, ne olduğu da belli olmayan bir ruhla (bazıları evrensel ruh(!) diyorlar) bütünleşmesidir. Kâinatta umumi bir ruhun olduğu ya da her şeyin kendine mahsus bir mananın olduğu kabul edilse de, bu mana ve bu ruhların Allah’tan müstakil, kendi başlarına birer ruh ve mana olması yoganın çıkmazıdır. İşte tasavvufî kavramlarla yogaya ait uygulamaların ve anlayışların arasındaki en büyük fark burada yatar. Yani, yogada ruh Allah’la irtibatsızdır, kendini müstakil kabul eder. Tasavvufî uygulamalarda ise, ruh tamamen Allah’tan gelmiştir ve O’nunla irtibatsız edemez. Tasavvuftaki bazı uygulamalarla yoganın metodları benzerlik arz etse de dediğimiz gibi yogada gaye tamamen farklıdır. Öyle olunca da yoga, tasavvufun insana kazandırdığının yüzde birini kazandıramaz. Kazandırmak şöyle dursun, pek çok şeyi kaybettirir ve insanı cinlerin, şeytanların oyuncağı haline getirir.
Zira maddenin ötesine geçmeye başlayınca oradaki büyülü dünya insanın başını döndürür, o âlemlere nüfuz kabiliyeti olan cin ve şeytanlar, insanı ellerine alarak birer oyuncak haline getirirler. İşte bu noktada geriye dönüş yoktur. İnsan bir kere cin ve şeytanların oyuncağı olunca, ne denge, ne tevazu, ne de düz bir insan olma kalır. Yükseldiğini zannederken kibir ve gurur çukurlarına düşer, ruhum terakki ediyor zannederken nefsin azat kabul etmez kulu haline gelir. Ruh ve beden arasındaki denge çoktan bozulmuştur ama insan bunu, diğer insanlar arasında farklı bir konuma sahip olduğu düşüncesiyle bastırmaya çalışır. Bu da belli bir yere kadar gider ve derken insan mekanizması iflas eder. Bu açıdan da dikkatli olmak gerekir. Her nedense, yogaya başvuranların başlangıç tecrübelerinden bahsedilir de en nihayet ne halde olduklarından bahsedilmez. Çünkü çoğu boşluğa düşmektedir. Bu boşluğu doldurmak için de kendilerini uyuşturucuya, içkiye ve eğlenceye vermekte, belki pek çoğu hayatına kastetmektedir. Dolayısıyla, yoga, insanları semavi dinlerden ve özellikle de İslam’dan, İslam’ın ruhî terakki yollarından, ibadet usullerinden soğutmak için reklamı yapılan sinsi bir oyundur. Başta nefes kontrolünü sağlama, ruhî konsantrasyona ulaşma, spor yapma gibi masumane uygulamalarla başlayan yoga, bir yoga yetkilisinin de dediği gibi belli bir süre sonra insanı bir resmin karşısında tapınıyor hale getirir. Bu resim zamanla heykel olur ve sonra da bir inanç haline geliverir.
İnancımız o ki, yoganın usul ve metodlarına bir Müslümanın hiçbir şekilde ihtiyacı olamaz. Zira hiçbir Müslüman yoktur ki, yoganın sağladığı iddia edilen kalbî huzuru, ruhî yoğunlaşmayı, bedeni geliştirecek sportif faaliyetleri İslam’da bulmuş olmasın. Evet, İslam, insanı maddî-manevî her yönüyle memnun ve mutlu eden, bu mutluluğu ölümden sonra da devam etmesi için gereken inanç ve ibadetleri öğreten bir ilahî sistemdir. On dört asır boyunca İslam dairesinde hareket edip de sonradan başka dinlere geçen ve oralarda tatmin olma yolları arayan insan ya yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Olanlar da, ya bir başkası tarafından zorlandığı için ya İslam’ı bilememenin ya da yanlış bilmenin neticesinde başka yollara tevessül etmiştir. Oysaki dış dünyada tatmin olmayıp, mutluluk yollarını ararken İslam’la karşılaşan ve onunla sonsuzluğa eren dünya kadar talihli insan vardır.
İslam’ın, müntesiplerine öğrettiği her bir ibadette, insanın ruhunu ve bedenini geliştirecek yönler vardır. Zira İslam, insanı bir bütün olarak ele alır ve onu her yönüyle tatmin eder. Mesela namaz, Allah’ın huzuruna çıkmak için en büyük bir ibadettir. Aracıya, vasıtaya gerek kalmadan her inanan, namazla Allah’ın huzuruna varır ve O’na içini döker, O’ndan medet bekler. Hele bir de namazını tam bir konsantrasyonla, Allah huzurunda bulunmanın şuuruyla kılarsa işte o zaman birden gökler ötesiyle irtibata geçer ve tarif edilmez zevkler yaşar. Bu zevki bir başka yerde bulması da mümkün değildir. Çünkü birincisi namazı ibadet kastıyla kılar, ikincisi ise hedefinde Allah ve O’nun rızası vardır. İşte bu iki husus, Müslüman’ı yaptığı ibadetlerde ve bütün hayatında farklı kılar ve başka uygulamalara ihtiyaç bırakmaz. Evet ibadet kastı ve Allah rızasını gaye edinme.. yoga ve benzeri uygulamalara başvuranlarda ise, bu iki husus yoktur. Ne ibadet kastıyla yaparlar yaptıklarını ne de hedeflerinde Allah rızası vardır. Bütün mesele onlara göre ruhu geliştirmek, bir başka ruhla bütünleşmek, ruhun kendine mahsus olan ve içinde potansiyel olarak bulunun zevke ulaşmak, bu arada spor yapmak, bedeni de geliştirmek vs.dir. Bunlar, bizim anladığımız manada ruhu tatmin etmez. Zira yukarıda da beyan ettiğimiz gibi ruh, Allah’tan insana üflenmiş bir nefhadır bir kutsi nefestir. (Bkz: Secde Suresi, 32/9; Enbiya Suresi, 21/91) Bu durumda onun Allah’la irtibatı koparılarak tatmin edilmesi mümkün değildir.
Yogayı sadece spor maksadıyla yapan ve gerisi önemli değil diye düşünenlere gelince, sonu riskli olan, zamanla bir resime, bir heykele tapınmaya kadar götüren böyle bir metottan uzaklaşıp, sonu risksiz ve insanı beden itibariyle geliştiren başka spor dallarını uygulamak gerekir. Diğer türlü Allah korusun, bedenimi geliştiriyorum diye ruha ehemmiyet vermemek, beden gibi dar kalıplı ve fani bir sistemi düşünürken, ruh gibi sahibini bularak ve ebedî yaşayarak tatmin olacak olan bir harika sistemi ihmal etmek, ruhu bedene yedirmek manasına gelir ki bu da insanın insanlığının bitişi demektir. Sadece insanlığın bitişi de değildir, aynı zamanda ebedi bir hayatın sönmesi manasına gelir.