Âmil, zekât vermesi gereken mükellefleri tespit ederek onların zekâtını alan, mükelleflerden aldıkları zekâtları bir yerde toplayan, bunların hesabını tutan, topladıkları bu zekât mallarını zekâtın sarf yerlerine dağıtan vs. zekâtın mükelleflerden alınarak hak sahiplerine ulaştırılması sürecinde görev alan bütün çalışanları kapsar.
Ayette böyle bir gurubun zikredilmesi, zekâtı toplama ve dağıtma vazifesinin devletinin bir vazifesi olduğunu göstermektedir. Nitekim gerek Efendimiz zamanında gerekse Hulefa-i Raşidîn zamanında zekâtın zenginlerden toplanarak, ihtiyaç sahiplerine dağıtılma vazifesi devletin görevlendirdiği memurlar tarafından yapılmıştır. Böyle yapıldığı takdirde, bu çok ehemmiyetli müessese kendisinden beklenen fonksiyonu en güzel şekilde yerine getirecektir.
Zekât memurlarının fakir veya zengin olmalarına itibar edilmez. Çünkü onlar yaptıkları işten dolayı zekât almaya hak kazanmışlardır. Bu yüzden zengin olan âmillere de zekât verilir. Zekât memurlarının aldıkları zekâtın dışında ayrıca zekât mükelleflerinden hediye kabul etmeleri caiz değildir.