Hastanın, Cuma’ya gidip gelinceye kadar müsaade etmeyecek kadar sıkı bir bakıma ihtiyacı varsa, bu ihtiyacı karşılayacak Cuma mükellefiyetinde olmayan biri de mevcut değilse (Cuma kendisine farz olmayan kadın gibi) bu bakıcı Cumaya gitmeye mecbur olmaz. Cuma yerine öğle namazını kılmakla o günkü ibadet mükellefiyetini eda etmiş olur. Namaz borcuyla kalmaz.
Bu husus, bütün zaruri mecburiyetler için böyledir. Cuma namazında imtihana girmek zorunda kalan talebe, girmediği takdirde bu hakkını kaybediyor, bir daha kolayca o hakkı elde edemiyorsa imtihana girer, çıkınca kılınmış olan cuma namazı yerine o günkü öğle namazını kılar. Böylece öğle vakti ibadet mükellefiyetini yerine getirmiş olur. Cumayı kılamamışsa da öğleyi kılmış olmakla öğle ibadeti borcundan kurtulmuş olur.
Dinimizde, ya hep, ya hiç’cilik yoktur. Elbette ki, en güzel olanı Cumayı kılmaktır. Şayet büyük veya küçük zaruretlerden dolayı Cumayı kılamamışsa artık her şey mahvolmuş, dini hayatı yıkılmış demek değildir. Cumayı kılamayan, hiç olmazsa öğle namazını kılar, böylece yapılması lâzım geleni yapar. Öğle ibadeti borcunu eda etmekle vicdanen müsterih olur. Mesuliyet, bu hakkını kullandırmayan idarecilere ait bulunur. (Kaynak: Ahmet Şahin)