Öncelikle kadının evinde durmasıyla ilgili naslara bir göz atalım. Cenâb-ı Hak Ahzâb Sûresinde ezvâc-i tahirata hitaben şöyle buyuruyor:
وَقَرْنَ في بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولٰى “Hem vakarla evinizde durun da daha önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi süslenip dışarı çıkmayın.” (Ahzâb Sûresi, 33/33.)
Kurtubî bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle diyor:
“Her ne kadar bu âyet-i kerîme Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) zevcelerini muhatap alsa da mana itibarıyla diğer kadınlar da bu âyetin şümulüne girerler. Kaldı ki burada bütün kadınların kastedildiğine dair bir delil olmasa bile din, hanımların evlerinde kalmalarını emreden ve zaruret olmadıkça dışarı çıkmaktan men eden hükümlerle doludur.”[1]Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 17/141.
Elmalılı Hamdi Yazır da bu âyetin tefsirini yaparken, burada ezvâc-ı tâhirâta yalnız tesettürün değil, muhaddereliğin yani yabancı erkeklerle bir perde arkasından konuşmalarının da vacip kılındığını ifade etmiş, ardından diğer Müslüman kadınlar hakkında tesettürün vacip olduğunu ancak meşakkat olmaması için perdenin müstehap olduğunu söylemiş ve sonra da şöyle demiştir: “Bütün İslâm kadınlarının da Peygamberin zevcelerinin sîret ve ahlâkını örnek almaları elbette onlar için bir hak ve şereftir.”[2]Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 6/3891.
Cessâs da bu âyet-i kerîmede, bütün kadınlara evlerinde oturmalarını emir ve dışarı çıkmalarını da nehiy konusunda bir delâlet olduğunu ifade etmiştir.[3]Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 3/529. Daha başka müfessirler de âyet-i kerîmedeki hitabın birinci derecede Allah Resûlü’nün eşlerine olsa da aslında bütün mümin kadınlar için de önemli bir edeb olduğunu söylemişlerdir. Hatta bazıları diğer mümin kadınların bu emre muhatap olmada ezvâc-i tahirattan daha önce geleceklerini ifade etmişlerdir.
Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الْمَرْأَةَ عَوْرَةٌ فَإِذَا خَرَجَتْ اِستَشْرَفَهَا الشَّيْطَانُ وَأَقْربُ مَا تَكُونُ مِنْ وَجْهِ رَبِّهَا وَهِيَ في قَعْرِ بَيْتِهَا “Kadın örtülmesi gerekli olan bir varlıktır. Evden dışarı çıktığında şeytan gözünü ona diker. Kadın için Rabbinin rahmetine en yakın olduğu yer evinin içidir.” (Tirmizî, radâ 18.)
Bu hadis-i şeriften kadının lüzumsuz yere sokağa çıkmasının hoş karşılanmadığı anlaşılır.
Enes b. Mâlik’in rivayet ettiği bir diğer hadis-i şerife göre kadınlar Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek şöyle demişlerdir:
“Ey Allah’ın Resûlü! Erkekler, Allah yolunda cihad yapmak suretiyle bütün sevabı götürdüler (bize bir şey bırakmadılar). Biz, Allah yolundaki mücahidlerin ameline yetişebilmek için hangi ameli yapalım?” Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onların bu sorusuna şöyle cevap verdi: مَنْ قَعَدَ مِنْكُنَّ في بَيْتِهَا فَإِنَّهَا تُدْرِكُ عَمَلَ الْمُجَاهِدِ في سَبيلِ اللّٰهِ “Sizden her kim evinde oturursa, Allah yolunda cihad yapanların ameline (sevabına) yetişir.” (Bezzâr, el-Bahru’z-Zehhâr, 13/339.)
Diğer yandan birçok hadis-i şerifte kadınların evlerinde kıldıkları namazın mescitte kıldıkları namazdan daha hayırlı olduğu ifade edilmiştir. Mesela Ebû Dâvud’da geçen bir rivayette Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
صَلَاةُ الْمَرْأَةِ في بَيْتِهَا أفْضلُ مِنْ صَلَاتِهَا في حُجْرَتِهَا وَصَلَاتُهَا في مَخْدَعِهَا أفْضَلُ مِنْ صَلَاتِهَا في بَيْتِهَا
“Kadının odasındaki namazı holündeki namazından üstündür. Daha hususi bir bölümde kıldığı namaz ise odasındaki namazından üstündür.” (Ebû Dâvud, salât 54)
Bir diğer rivayette ise Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): لَا تَمْنَعُوا نِسَاءَكُمُ الْمَسَاجِدَ وَبُيُوتُهُنَّ خَيْرٌ لَهُنَّ “Kadınlarınızı mescide gitmekten menetmeyin. Ancak evleri onlar için daha hayırlıdır.” (Ebû Dâvud, salât 53.)
buyurarak bir yandan kadınların mescitlerden alıkonulmamasını isterken[4]Kadınların mescide gitmelerinin hükmü, ayrı bir başlık altında işlenmiştir., diğer yandan da evlerinin onlar için daha hayırlı olduğunu ifade buyurmuştur.
Kadınların toplu olarak yerine getirilen birçok ibadetten muaf tutulmaları da konumuz açısından önemlidir zira kadınlar, Cuma namazı, bayram namazı, cenaze namazı, i’tikâf, ezan gibi ibadetlerle mükellef tutulmamışlardır. Beş vakit namaz için camiye gitmek, erkekler için yirmi yedi kat daha faziletli olmasına mukabil, kadınlar için en faziletli namaz evlerinde kıldıkları namazdır. Aynı zamanda İslâm, kadının nafakasını ya babasına, ya kocasına ya da diğer yakın akrabalarına yükleyerek hiçbir zaman onu çalışma mecburiyetinde bırakmamıştır. Bütün bunlar da kadın için en hayırlı mekânın kendi evi ve ailesi olduğuna işaret eden hükümlerdir. Yanlış anlaşılmasın, kadınların bazı dinî mükellefiyetlerden muaf tutulmaları onlar için bir eksiklik değil; bilakis bu, rahmet-i ilahiyenin neticesi ve onlara gösterilen merhametin bir sonucudur.
Bu gibi hadis-i şeriflerden hiçbir zaman İslâm’ın kadını eve hapsettiği veya onu dar bir alana mahkûm ederek bütün haklardan mahrum bıraktığı şeklinde bir sonuca ulaşmak doğru değildir. Bilakis burada, kadına değer verilmesi, onun kötü nazarlardan korunması ve bir temettü ve istismar aleti olmaktan kurtarılması söz konusudur. Aynı zamanda İslâm’ın kadınla ilgili bu düzenlemeleriyle, toplumun her türlü gayrimeşrû ilişkilerden ya da bu konudaki şüphelerden temizlenmesi, aile huzurunun temin edilmesi, eşler arası vazife taksiminin belirlenmesi ve çocukların eğitim ve terbiyesinin sağlanması gibi pek çok hikmet ve maslahat gözetilmiştir. Zaten şahısların hatalarından kaynaklanan bazı suiistimalleri istisna edecek olursak, kadın hiçbir zaman bütünüyle eve hapsedilmemiş, Müslüman toplumlarda her zaman muallâ mevkiini korumuş ve gerektiğinde toplum içinde kendisine düşen vazifeleri de yerine getirmiştir. Öyle ki gerektiğinde cepheye gidip savaşmaktan veya savaşan gazilere yardım etmekten bile geri durmamıştır.
Aslında Batı toplumlarında kadının sere serpe sokağa çıkmasının, reklamlarda, dizilerde, filmlerde, toplu programlarda ve daha birçok yerde arz-ı endam etmesinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığı meydandadır. İnsanlık kadının evden uzaklaşmasının bazı acı neticelerini görmeye başlamışsa da henüz tam olarak bunun faturasını ödediği de söylenemez. Acaba ailede kadın ve erkek arasındaki iş bölümünün ortadan kalkmasının aile huzuruna ne gibi tesiri oldu? Acaba çocukların kreşlerde veya bakıcı ellerinde büyümesi, onların kişiliklerine nasıl tesir etti? Biz, anne şefkatinden ve sıcak bir aile yuvasından mahrum büyüyen çocukların sağlam bir ruh terbiyesine ulaşabileceği kanaatinde değiliz. Bu durum ileriki yaşlarında muhakkak farklı boşluklar hâlinde onların karşısına çıkacaktır. Acaba kadının cismanî yönünün öne çıkarılarak çarşıda pazarda boy göstermesi ne gibi gayrimeşrû ilişkilerin önünü açtı ve bunun neticesinde kaç aile yıkıldı? “Kamusal alan” denilen sahadaki bütün işlere erkekler kadar kadınların da girmesinin ekonomik yönden ne getiri ve götürüsü oldu? Acaba kadın hakları diyerek kadınların seçim yapmadan ve fıtratlarını hesaba katmadan her işe girmeleri onlara huzur getirdi mi?
Soruları arttırabiliriz. Aslında bütün bu hususların ciddi analizlerinin yapılması gerekir. Biz inanıyoruz ki kadının evden uzaklaşmasının zâhiren bazı faydaları olmuşsa da kadın, aile ve toplum açısından zararları çok daha büyük olmuştur!
Maalesef kadının bu hâle gelmesinde, modernitenin en büyük neticelerinden olan ve kimilerince nimet olarak algılanan sınırsız özgürlük anlayışının ve tüketim çılgınlığının da etkisi büyük olmuştur. Ayrıca geçim sıkıntıları ve ekonomik problemler de kadını evinden uzaklaştıran faktörlerdendir. Bunlara ilave olarak duygu ve düşünceler, İslâmî bakış açısından uzaklaşınca ve himmetler de dünyaya teksif edilince günümüzdeki tablo kaçınılmaz olmuştur. Maksat ve niyetler Allah rızasını kazanma ve O’nu hoşnut etme istikametine değil de dünyalık kazanma ve teveccüh görme hedefine yönelince, İslâmî bir hayat tarzından uzaklaşmalar başlamıştır. Tabii ki bütün bunlar, toplum hayatında büyük itibarı olan, muhabbet ve hürmet gören ve kendisine bacı, hala, teyze olarak bakılan kadına bakışı değiştirmiştir. Neticede kadın nefsanî arzulara hizmet eden bir meta hâline gelmiş, istismar edilmiş ve İslâm’ın kendisine bahşettiği o muallâ konumu koruyamamıştır. Çözüm ise yeniden vahye kulak vermek ve Kur’ân ve sünnetin rehberliği altında bir hayat yaşamaktır.
Kadınların Dışarı Çıkmalarına Müsaade Edilen Durumlar
Yukarıda kadın için en hayırlı ve selametli mekânın evi olduğunu ifade etmeye çalıştık. Evet, kadın için evinin hayırlı olduğunu ifade eden nasları yanlış anlayarak kadını eve hapsetme ve onu toplum hayatından tamamen tecrit etme doğru değildir. Bu gibi uygulamalar da İslâm’a mal edilemez. Hocaefendi bu konuyu şöyle değerlendiriyor:
“İslâm’a göre kadının dünyadaki rolü sadece evinin işleriyle meşgul olmak ve çocuk büyütüp yetiştirmekle sınırlı değildir. Aslında o, fıtratına ters düşmemesi ve dinî hassasiyetleri gözetmesi kaydıyla, toplumun hemen her alanında kendi üzerine yüklenen vazifeleri yapmakla ve içtimaî hayatta erkeğin elinin yetişmediği yerlere uzanıp oradaki eksiklikleri tamamlamakla mesuldür fakat maalesef, bu gerçek zamanla Müslümanlar arasında dahi göz ardı edilmiş ve kaba bir anlayış, hoyrat bir düşünce kadın ve erkeğin birbirine yardımcı olmalarına dayalı bu sistemi bozmuştur. Onun bozulmasıyla da hem aile düzeni hem de içtimaî nizam bozulmuştur. Farklı milletlere mensup Müslümanların kendi tarihi birikimlerine İslâm libası giydirmeleri, âdet ve geleneklerini Din-i mübinin esaslarıymış gibi görüp göstermeleri ve belli dönemlerde bu çizgide bir kısım ictihadlar yapmaları sebebiyle kadının hakları yenmiş, gün be gün o daha dar bir alana itilmiş ve bu işin neye müncer olacağı hesaba katılmadan, bazı yerlerde hayattan bütün bütün tecrid edilmiştir. Fakat, bu husustaki düşünce kaymalarının ve inhirafların müsebbibi -haşa- Din-i mübin değildir; hata, onu yanlış yorumlayıp yanlış uygulayanlara aittir. Tatbikattaki bu hataların da mutlaka düzeltilmesi lazımdır. Ne var ki bu mevzudaki yanlışlıklar düzeltilirken mesele feministlerin arzu ettiği şekilde ele alınırsa, bu defa yine denge bozulacak ve ifratları tefritler takip edecektir.”[5]Gülen, Ölümsüzlük İksiri, s. 53-54.
Bu açıdan âyet ve hadislerde yasaklanan husus kadının fıtratına uygun bazı işlerde çalışması, eğitim öğretim faaliyetlerine katılması vs. değil; onun aileden uzaklaşması, çocuklarını ve eşini ihmal etmesi, erkeklerin içine karışması (ihtilat), giyim ve davranışlarına dikkat etmediğinden toplumda fitneye sebep olması, gereksiz yere çarşı ve pazarda dolaşması gibi hususlardır. Bu açıdan ihtiyaç duyulduğunda kadın dışarı çıkabilir. Fıkıhçılarımız, kadının dışarı çıkmasının cevazını şu şartlarla kayıtlamışlardır:[6]bkz.: Mevsûatu’l-Fikhiyyeti’l-Kuveytiyye, “el-hurûc”, 19/108-110.
- Kadının dışarı çıkmasında fitne korkusu olmamalıdır.
- Yol güzergâhı fesattan, tehlikeden emniyet içinde olmalıdır.
- Kadın, erkeklerle içli dışlı olmaktan (ihtilattan) kaçınmalıdır zira kadın-erkek ihtilatı birçok mefsedet ve şerrin ortaya çıkmasına sebep olur. Zina ve fuhşiyatın da asıl sebebi budur.
- Kadın tam bir tesettür içinde, koku sürünmeden, ziynetlerini göstermeden, sesini yükseltmeden, sade, şatafatsız, basit ve dikkat çekmeyecek bir hâlde dışarı çıkmalıdır.
- Kadının dışarı çıkması kocanın müsaadesiyle olmalıdır.
Kocanın Müsaadesi
İslâm’ın eşlerin birbirine karşı görev ve sorumlulukları cümlesinden vaz ettiği hükümlerden birisi de kadının eşinden habersiz olarak dışarıya çıkmamasıdır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınların haklı bir gerekçe olmadan, kocasından izinsiz evden çıkmalarını yasaklamıştır. Mesela bununla ilgili bir hadis-i şerif şu şekildedir: Abdullah b. Ömer’in rivayetine göre bir kadın Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü! Kocanın karısı üzerindeki hakkı nedir?” diye sorunca Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap vermiştir: “Kadının, kocasının evinden ondan izinsiz çıkmamasıdır.” Bunun üzerine kadın: “Çıkarsa ne olur?” demiştir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de: “Allah, rahmet ve gazap melekleri, bu kadına tevbe edinceye veya evine dönünceye kadar lanet eder.” şeklinde cevap vermiştir. Kadın tekrar: “Eşine zulüm yapan bir koca olması hâlinde de mi durum aynıdır?” diye sorunca Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de: “Zâlim bile olsa” buyurmuştur.[7]Ebû Dâvud, nikâh 40; İbn Mâce, nikâh 4, Dârimî, nikâh 39.
Fıkıh âlimlerimizin, kadının kocasından izinsiz dışarı çıkmasının câiz olmadığına dair istidlal ettikleri bir diğer hadis-i şerif de şu şekildedir:إذَا اسْتَأْذَنَتْ أَحَدَكُمْ اِمْرَأَتُهُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَلَا يَمْنَعْهَا “Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona mâni olmasın (izin versin.)” (Buhârî, cum’a 12; Müslim, salât 134.) Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) burada kadınların mescide gitmelerine engel olunmamasını ifade ediyor. Ancak hadisin başında إذَا اسْتَأْذَنَتْ “izin talep ederse” buyurarak, kadının dışarı çıkmak istediğinde kocasından izin talep etmesi gerektiğine işarette bulunuyor.
Evet, bir kadının kafasına estiği gibi kocasından habersiz dışarı çıkıp dolaşması, ailede onarılması güç derin yaralar açabileceği gibi bu durum kadını töhmet altında bırakacağı için eşler arasında vazgeçilmez bir esas olan güven duygusuna da zarar verebilir.
Fakat bu hükme bazı istisnalar da getirilmiştir. Yani bazı durumlarda kadının kocasından izin alması gerekmez. Hanefî mezhebine göre kadının kocası izin vermese bile evden çıkabileceği durumlar şunlardır: Yanında mahremi olan kadının hacca gitmesi, kocası evde kadın için gerekli dinî meseleleri öğrenmesini sağlamıyorsa, kadının bunun için ilim meclislerine gitmesi veya fetva sorması, kocanın nafakayı kısması durumunda maişetini sağlaması, en az haftada bir anne babasını ziyaret edebilmesi, senede bir kere mahrem akrabalarını ziyaret etmesi, müzmin hastalığa tutulan babasına bakacak kimse olmadığında kadının babasının ihtiyaçlarını karşılamak üzere yanına gitmesi vs. Bunların yanında eğer kadın hemşire, ebe, gassâle vb. ise veya başkasında bir alacağı varsa aynı şekilde kocası izin versin vermesin evden çıkabilir.[8]İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik 2/462.
Aslında bunlar meselenin hukukî boyutudur. Yani bu konuda kadınla erkek arasında bir anlaşmazlık yaşandığında ve mesele mahkemeye intikal ettiğinde hâkim bunlarla hüküm verir. Ancak ailede hiçbir zaman iş buraya getirilmemeli ve bu gibi meseleler karşılıklı anlayışla çözülmelidir.
Mesela bir anne baba veya akraba ziyaretini düşünecek olursak, şöyle böyle İslâm’ın hükümlerinden haberdar olan bir kocanın gereksiz yere bu gibi konularda eşine kısıtlama getirmesi düşünülemez zira Kur’ân, Allah hakkından hemen sonra anne baba hakkını nazara vermiştir. Diğer yandan İslâm, akrabalık ilişkilerine büyük önem vermiş ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) akrabalık bağlarının kopmasını kıyamet alametlerinden saymıştır. Durum böyleyken bir kocanın önemli bir gerekçe olmaksızın eşini anne-babasına gitmekten veya akrabalarını ziyaret etmekten alıkoyması doğru olmaz. Aynı şekilde bir kadının da akrabalarımı ziyaret edeceğim diye kocasının haklarını ihmal etmesi uygun değildir. Dolayısıyla bu gibi konular hukukî müeyyidelere gerek kalmaksızın, ahlâkî esaslar çerçevesinde karşılıklı konuşarak halledilmeye çalışılmalıdır. Ancak her zaman bu mümkün olmayacağından İslâm her meselede olduğu gibi aile müessesesi için de eşlerin birbirine karşı hak ve vazifelerini tespit ederek vuku bulan anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmuştur.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar
⇡1 | Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 17/141. |
---|---|
⇡2 | Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 6/3891. |
⇡3 | Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 3/529. |
⇡4 | Kadınların mescide gitmelerinin hükmü, ayrı bir başlık altında işlenmiştir. |
⇡5 | Gülen, Ölümsüzlük İksiri, s. 53-54. |
⇡6 | bkz.: Mevsûatu’l-Fikhiyyeti’l-Kuveytiyye, “el-hurûc”, 19/108-110. |
⇡7 | Ebû Dâvud, nikâh 40; İbn Mâce, nikâh 4, Dârimî, nikâh 39. |
⇡8 | İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik 2/462. |