İçindekiler
İslam, insanın ceset, akıl ve ruhtan meydana geldiğini kabul eder ve ona öyle bakar. Rüyâlar, ruhun temeli ve bu ruhun gayb âlemi ile ilişkisi esası üzerinde vardırlar. Bazı rüyâlar yakın ya da uzak geleceğe dair birtakım haberleri taşır ve bu rüyâlar peygamberlikten bir parçadır. Bazı rüyâlar ise kişinin kendisiyle ilgili telkinlerinin veya uyanıkken kendisini düşündüren hususların sonucu olup buna bağlı olarak uykusunda gördüğü rüyâlardır.
Ehl-i sünnet’e göre rüyâlar, yüce Allah’ın yarattığı ve insanın uykuda iken gördüğü bir takım inanışlardır. Zira Allah (cc.) Kur’an-ı Kerim’de “Allah her şeyin yaratıcısıdır.” (Zümer suresi, 39/62) buyurmaktadır.
Rüyâ Çeşitleri
Âlimlerimiz rüyâyı üçe ayırırlar. Bunlar:
- Rahmanî (Sadık) rüyâ
- Şeytanî rüyâ
- Günlük meşguliyeti gece dimağımıza aksettiren rüyâ
Kur’an-ı Kerim, Hz. Yusuf, Hz. İbrahim (aleyhimes selâm) gibi büyük peygamberlerin rüyâlarına genişçe yer verir. Resulullah’ın (aleyhissalâtu vesselâm) gerek hayatında ve gerekse hadislerinde rüyânın ayrı bir yeri vardır. Yani dinimiz, rüyâ hadisesi üzerine gerektiği kadar eğilmiş, onun ehemmiyetine dikkat çekmiştir. İbni Abbas’ın (radıyallahu anhümâ) bir âyette geçen “müjde”yi “salih rüyâ” olarak tefsir etmesi de sâlih rüyânın ehemmiyetine dikkat çekme sayılabilir. Aslında bu yorum, Resûlullah’ın (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadisine dayandırılabilir. Zira Efendimiz şöyle buyurmuştur: “…Rüyâ üç çeşittir: Rüyâyı sâliha: Bu Allah’tan bir müjdedir. Bir diğer rüyâ şeytanîdir. İnsanı üzer. Üçüncü çeşit rüyâ kişinin kendi kendine konuşmasıdır…” (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, 17\513)
Sâlih rüyâ’nın ehemmiyetini belirtme zımnında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun “nübüvvetin kırk altı cüzünden biri”ni teşkil ettiğini söyler. Bu, muhteva ve mana açısından peygamberliğin, kırk altı derinliğinden, kırk altı parçasından, ifade ettiği kırk altı manasından ve içindeki kırk altı esastan biri manalarına gelebilir. Yine bu babta şu hadis rivayet edilmiştir:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Risâlet ve peygamberlik artık bitmiştir. Benden sonra ne nebi, ne de resul gelecektir” buyurdu. Bu, cemaatin üzülmesine sebep olmuştu ki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
“- Ancak müjde vericiler (mübeşşirât) var” buyurdu.
“- Ey Allah’ın Resulü! Müjde vericiler de nedir?” diye sorulunca:
“- Müslümanın rüyâsıdır. O nübüvvetin cüzlerinden bir cüzdür” buyurur. (Bkz. Buhârî, tâbir 4; Tirmizî, rüya 1)
Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sahih bir hadîs-i şeriflerinde: “Rüyâ, nübüvvetin kırk altı cüz’ünden bir cüz’dür” buyuruyor. (Buharî, Tabir 5)
Rüyâların Anlatılması
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Rüyâ üç kısımdır: Biri Allah’tan bir müjdedir. Biri nefsin konuşmasıdır. Biri de şeytanın korkutmasıdır. Biriniz hoşuna giden bir rüyâ görecek olursa, dilerse onu anlatsın. Eğer hoşuna gitmeyen bir şey görürse onu kimseye anlatmasın, kalkıp namaz kılsın.” (Beyhakî, Adâb, 2\442)
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, birçok hadislerinde, hoşlanılmayan rüyânın anlatılmamasını tavsiye buyurmuştur. Bir hadiste de, birisinin hoşlanmadığı rüyâsını anlatmasını dolaylı bir üslupla tenkit etmiş, bu çeşit rüyâların şeytandan olduğunu, anlatılmamasının daha muvafık olacağını irşad buyurmuştur: “Güzel rüyâ Allah’tandır. Buna göre sizden herhangi bir kimse sevdiği bir şey görecek olursa onu ancak sevdiği kimselere anlatsın. Hoşuna gitmeyen bir şey görecek olursa onun ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın ve üç defa (soluna) tükürür gibi yapsın, o rüyâsını kimseye anlatmasın. O takdirde o rüyânın ona zararı olmaz.” (Buharî, Tıbb 39, Bed’ü’l-Halk 11)
Rüyâ anlatılan kimse, ehliyetli biri değilse, onun yapacağı rastgele yorumlar kişiyi iyiden iyiye huzursuz edebilir. Bu meselede de irşâd-ı nebevîye uyulmada nice hikmetler ve maslahatlar vardır.
Müslümanın gördüğü rüyânın çokça doğru çıkması, kıyametin küçük alâmetlerindendir. Buhârî ve Müslim’in naklettiklerine göre Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Zaman yaklaşacağı vakit müslümanın rüyâsı hemen hemen yalan çıkmaz.” (Buharî, Ta’bir 26; Müslim, Rüya 8)
Rüyâ Tevilinde Dikkat Edilecek Hususlar
Rüyâ tevili yapacak kişide olması gereken özellikler arasında;
- Her şeyden önce Kur’ân firaseti,
- Âlem-i misal ile âlem-i şehadet (maddî alemle madde ötesi alem) arasındaki eş sembollerin bilinmesi,
- İlham,
- Rüyâ tabirine ait mülahazaların bir kısım mübarek anlarda hatıra gelmesi gibi esaslar sayılabilir. Meselâ, namaz, rükû, kıyam, secde, tavaf, vakfe, duâ, vs…
Bazıları, rüyâ tevillerini pek karışık bulurlar. Bu, şahıs, zaman ve hâl farklılıkları nazara alınarak yapılmıştır. Dolayısıyla rüyâ tabirleri kitaplarında teferruata inilmediğinden, yani şahıs, zaman ve hâl gözetilmeden verildiği için, yorumlar iç içe iltibasa açık, istif haline gelmiş ve erbabının dışındakilere âdetâ kapanıvermiştir. Öyleyse, rüyâyı tevil ederken şahıs ve zamanı hesaba katmak lazımdır. Yoksa rüyâlar iltibas (karışıklık) ve bulanıklıktan kurtulamaz.
Rüyâlar esasen inananlar için bir esenliktir, bir gezinti mahallidir. Ancak bunun da ön şartları vardır. Bunları şu şekilde toparlayabiliriz:
- Şehvet, kin ve gayzlardan uzak bir kalple uykuya girilmesi,
- Rüyâ kasdıyla yatılmaması,
- Fıtratı baskı altına alacak müessir ve heyecana sevk eden hâdiselerden uzak kalınması
Rüyâ ile Amel Edilir mi?
Rüyâ, hadisin ifadesiyle ” mübeşşirat” tandır. Yani o bir muştular kaynağıdır.
İnsanın mükellefiyetlerini eda edeceği saha “yakaza” dediğimiz uyanıklık hâlinin devam ettiği zaman ve mekânla kayıtlıdır. Yani uyku ve baygınlık hâli gibi durumlar, mükellefiyet dışı bırakılmışlardır. Bu itibarla da, bunların, ne emredici ne de emir alıcı olarak hükümlere esas sayılabilecek yanları yoktur. Bu cümleden olarak bir insan, rüyâsında küfür ifade eden bir kelimeyi söylese dinden çıkmaz ve baygınlık hâlinde, dinin bütün mükellefiyetlerinden muaf tutulur. Meseleye bu zaviyeden baktığımızda; ister müsbet, ister menfî manâda, rüyâlarla gelen müjde veya ikazların objektif bir değer ifade ettikleri söylenemez. Bu yönüyle de onların bağlayıcı birer delil veya bürhan kabul edilmeleri mümkün değildir. Ancak, dine muvafık ve mülayim olan meselelerde rüyâların o rüyâyı görene özel bir mesaj ifade etmesi -tabiî Kitap ve Sünnet’le çatışmaması bir ön şarttır- söz konusu olabilir. Aksi haldeki rüyâların, hiçbir kıymet-i zâtiyeleri yoktur.
Diyelim ki, üzerine hac farz olan bir insan, bütün şartlar mevcut iken, sırf gördüğü bir rüyâyı, hacca gitmemesi gerektiğine bir işaret şeklinde yorumlayarak, bu vecibeyi îfâdan vazgeçmesi kesinlikle doğru değildir ve onun gördüğü bu rüyâ, onun için asla şer’î bir mesnet ve sebep sayılmaz. Çünkü haccın farziyeti Kitap ve Sünnet’le tesbit edilmiştir.. ve durumu bu şartlara uygun herkes mutlaka hac farizasını yerine getirme mecburiyetindedir. Ayrıca bu konuda mazeret kabul edilebilecek hususlar da, yine Kur’ân ve Sünnet’in bir uzantısı sayılan fıkıh kitaplarında tesbit edilmiştir. Bir insan bir değil yüz defa, bunun aksine rüyâ görse, yine fıkıh kitaplarında tesbit edilen hükümler doğrultusunda amel etmek mecburiyetindedir.
Hele rüyâları başkalarını ilzam etmede, onlara üstün gelmek için kullanmak çok büyük bir hata ve açıkça dinin hükümleriyle savaş demektir. Bununla beraber, rüyâların mübah mes’elelerde, rüyâyı görene münhasır kalmak şartıyla, yönlendirici bir fonksiyonunun olduğu da her zaman kabul edilebilir. Yine de bunun, Kur’ân ve Sünnet’te içtihad edilerek çıkarılmış bir hüküm ölçüsünde ağırlığının olduğu söylenemez.
Kaynaklar:
- Fasıldan Fasıla 2, Prizma 1
- Dr. Halid El-Anberi, Kur’an ve Sünnet Işığında Rüyâ Hakikati ve Tabiri
- Prof. Dr. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi