İçindekiler
Her Derde Devâ Olduğu İddia Edilen Doğal Taşlar ve İşin Vehameti
“On kere evlenseniz de yine boşanırsınız, eşinizle birlikte gelmeniz” lazım diye başlıyor, doğal taş uzmanı. Doğal taş tedavisi ile bu problemin ortadan kalkacağını söylüyor. Programın ilerleyen dakikalarında “ben ne yapayım on kere evlenecekmişim, ayrılacakmışım… ben ne yapayım yani, hiç mi nasibim yok benim, o kadar da dua ediyoruz…” diyor ilgili muhatap. Doğal taş uzmanı “ama çözelim bunu…” Bu sözler bir televizyon programında geçen sözler. “Anne karnında anne aç kaldı, kıtlık bilinci oluştu” ifadeleriyle annenin hamilelik döneminde yaşadığı bir açlık halinin çocukta kıtlık bilinci oluşturduğu ve bunun da çocukta manevi bir rahatsızlık hasıl edip tavır ve davranışlarına etki ettiği iddia ediliyor. Taşlarla yapılan bilinçaltı blokajı çözme yöntemi ile bunun temizlenebileceği öne sürülüyor. Uyku problemine karşı odaya veya yastık altına ay taşı (moon stone), ametist taşı, pembe kuvars taşı, selestit taşı koyulması; bolluk, bereket ve parayı çekmek için cüzdana sitrin taşının konulması; yoğun stres, uyku sorunu, stres, kronik yorgunluk, huzursuz bacak sendromuna selenity taşlı ağırlıklı battaniye örtülmesi… gibi onlarca tavsiye de bu iddiaların dillendirildiği platformların ortak malzemesi.
Taşların sağladığı faydalar ve işlevleri adına iddia edilenlere bakınca neredeyse dışarda kalan bir rahatsızlık kalmıyor. Taşlar ‘para taşı, bereket ve bolluk taşı’, ‘uğur, bereket ve koruyucu’, ‘şans ve bereket taşı’, ‘uyku taşı’ ‘mutluluk taşı’, ‘sevgi taşı’, ‘stres taşı’, ‘zihinsel temizlik taşı’, ‘durağan işleri çözen taş’, ‘kalbi yumuşatan taş, aşk taşı’… ‘eşler arası uyum bilekliği’, ‘okul bilekliği’, ‘kadın sağlığı bilekliği’, ‘panik atak bilekliği’, ‘kemik sağlığı bilekliği’ şeklinde işlevlerini ifade eden isimlerle isimlendiriliyor. Afrika yeşim taşı, akik, amazonit, apatit, aventurin, ay taşı, hematit, inci, kuvars, lavanta ametisti, malakit, necef, oniks… onlarca taş.
Mesele bu kadarla da kalmıyor; doğal taşların şifa getirdiğine delil olarak bir pazarlama aracı olarak dinî referanslar kullanılıyor. Örneğin muteber hiçbir kaynakta yer almadığı halde taşların fonksiyonelliğinin dinî bir yönü varmış zannı uyarmak için güya kudsi hadis olarak “Ben parmağında firuze yüzüğü olup da ellerini dua etmek için bana doğru kaldıran kimseyi ümitsizce geri çevirmekten utanırım”[1]https://www.tyrandesign.com/urun/damarli-firuze-turkuaz-tasli-gumus-erkek-yuzuk/; http://mgmustafagenc.com/koleksiyon-arizona-firuzesi-14-ayar-altin-101; … Okumaya devam et
sözü zikrediliyor. Bir de bunu yapanların dinî kimlikli (örneğin başörtülü… ) kişiler olması ve “yılın en iyi analizine göre, kişiye özel doğal taş tasarımcısı ödülü” verilmesi işin en problemli yanlarından bir tanesi.[2]https://www.instagram.com/reel/C6f4mh-NqSO/; https://www.tyrandesign.com/urun/damarli-firuze-turkuaz-tasli-gumus-erkek-yuzuk/; http://mgmustafagenc.com/koleksiyon-arizona-firuzesi-14-ayar-altin-101.
Değerli taşların ve albenisi yüksek doğal taşların belli ölçülere riayet edilmek kaydıyla takı ve aksesuar olarak kullanılmasında dinen bir mahzur yoktur. Ancak, bu taşlara uğur ve bereket getirme, şifa verme, uyku düzeni sağlama, aile içi ilişkileri düzeltme, bilinç altını temizleme gibi onlarca fonkiyonel ve mefafizik güçler yüklenmesi; ayrıca bunların sanki dinî referanslarla onaylandığı, hatta onaylanmakla da kalmayıp teşvik edildiği algısının oluşturulması son derece problemli bir durumdur.
Bilim, Din ve Doğal Taşların Fayda Sağlayacağı İddiası
Doğal ya da şifalı taşlar adı altında pazarlanan takı ve aksesuarların kullanımındaki asıl sorun, bunların tıbbî tedavilerde, psikolojik rahatsızlıkların iyileştirilmesinde, hatta ferdî, ailevî ve sosyal ilişkilerde yaşanan sorunlara çözüm üretebileceği iddiasıdır. Ayrıca, bu iddiaların hem bilimsel hem de dinî bilgilerin manipüle edilerek destekleniyor olması da başlı başına bir sorundur.
Bugüne kadar yapılmış muteber hiçbir bilimsel çalışmada, taşların yukarıda zikredilen tesirlerine dair bir tespitte bulunulmamıştır. Aynı şekilde, ne Kur’an-ı Kerim’de ne Sünnet-i Sahiha’da ne de muteber dinî kaynaklarda doğal taşların insana şifa verdiğine ya da şifaya vesile kılındığına dair bir bilgi vardır.
Doğal taşların fayda sağlayabileceği düşüncesi, tarih boyunca Sümer, Mısır, Çin, Hint, Roma gibi eski uygarlıkların kültürlerinde şu veya bu şekilde var olagelmiştir. Örneğin Doğu Roma Dönemi’nde yaygınlaşan dilek taşlarında da taşların şifa verici olduğu inancı görülmektedir. “Bu amaçla yapılan Taşlar’a dokunulduğunda veya insanların başının, elinin v.b hastalıklı uzvunun sokulup, bir süre burada tutulduğunda iyileşme sağlanacağı umulmakta, Ayasofya Kilisesi’nde ve Hattuşaş harabelerinde bu örneklere rastlanmaktadır.”[3]Erdoğan Yüzer vd., Doğal Taşların Öyküsü, s. 185. https://imib.org.tr/wp-content/uploads/k-6.pdf, erişim: 10 Haziran 2025 Bu sadece geçmişteki uygarlıklarla sınırlı kalmamış, günümüze de farklı şekil ve biçimlerde yansımıştır. “Son yıllarda gerek “Önleyici tıp”, gerekse “Tedavi edici tıp” yönünden alternatif tedavi yöntemleri, bilimselliği kanıtlanmış tedavi yöntemlerinin yanı sıra yardımcı olarak insanların ilgisini çekmeye başlamıştır. Yarı değerli süs taşlarının sadece süs takısı olarak değil, aynı zamanda şifasına, uğuruna ve tılsımına inanılarak bunlara mistik yanı ağır basan bazı kutsal kavramlar yüklenmiş ve bunları kullananların sayısı gittikçe artmıştır. Ancak bu konuda bilimsel açıdan yapılmış araştırmalara dayalı, neden-sonuç ilişkileri açıklanmış pozitif kanıtlar bulunmamaktadır.”[4]Erdoğan Yüzer vd., Doğal Taşların Öyküsü, s. 185. https://imib.org.tr/wp-content/uploads/k-6.pdf, erişim: 10 Haziran 2025. Günümüzde, hem kadim kültürlerin bir uzantısı olarak hem de New Age hareketleri ile din görünümlü organizasyonlar aracılığıyla, alternatif bir sağlık uygulaması ve terapi uygulamasına dönüşen doğal taşların kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır.[5]Fen bilimleri dersi öğretme adayları üzerine yapılan bir araştırma için bkz. Esra Karaoğlu, Ortaokul Fen Bilimleri Dersi Öğretmen Adaylarının Astroloji, Ufoloji, Aşı Karşıtlığı … Okumaya devam et
Netice olarak, doğal taşların şifa veya fayda sağladığı inancının ne bilimsel ne de dinî bir temelinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Doğal Taşlar ve Plasebo Etkisi
Doğal taşların takı ve aksesuar olarak kullanımının insan sağlığına doğrudan bir faydası olduğu bilimsel olarak doğrulanamamasına rağmen, bazı kullanıcıların psikolojik rahatlama ve ağrılarında azalma hissettiklerini belirtmeleri, bunun bir ‘plasebo etkisi’[6] https://ed.ted.com/lessons/the-power-of-the-placebo-effect-emma-bryce/digdeeper. Erişim: 9 Haziran 2025. olabileceğini düşündürmektedir.
Plasebo etkisi şu şekilde tanımlanmaktadır: “Plasebo etki ise, tedavi amacı ile uygulanan her hangi bir ilaç ya da işlemin, ilacın farmakolojik etkilerinden ya da işlemin özgül etkilerinden bağımsız olan ve psikolojik bir mekanizmayı kullanan psikolojik, fizyolojik, ya da psikofızyolojik etkisidir.”[7]https://psychiatry-psychopharmacology.com/Content/files/sayilar/120/1_3_4.pdf. Erişim: 9 Haziran 2025. “Plasebo etkisi.., farmakodinamik etkisi veya tedaviye yönelik özgül bir özelliği olmayan fakat hastanın etkisine inandığı bir tedavi ile elde edilen sonuç için kullanılan bir kavramdır.[8]https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115042. Erişim: 10 Haziran 2025
Örneğin bir kimsenin önünde biri ilaç diğeri şeker veya başka bir madddeden oluşan, ancak şekilsel olarak aynı olan iki tablet vardır. Bu kimse ilaç olanı değil de diğerini yuttuktan sonra rahatladığını, ağrısının dindiğini belirtmesi, plasebo etkisine örnek verilebilir. Halbuki gerçekte, şeker tableti ilaç vazifesi görmez; dolayısıyla ağrının dinmesi veya azalması tabletin etkisinden değil; yuttuğu tabletin tesirine olan inanç ve beklentisindendir. İlgili literatüre başvurulduğunda bunun pek çok örneğini görmek mümkündür.
Plasebo etkisi, tıp alanında uzun süredir tartışılan bir konudur. Bazı tespitlere göre, “insan psikolojisindeki değişikliklerin (stres, gerilim, korku, endişe, sevinç, umut) bedendeki fizyolojik etkilerine odaklanan psikosomatik yaklaşımda bio-feedback (biyolojik geri besleme) tekniği, stresten kaynaklanan hastalıklarda insanın duyguları ve zihnini kontrol ederek fizyolojik değişiklikler gerçekleştirebilmesine olanak sağlamaktadır.”[9] https://www.millifolklordergisi.com/PdfViewer.aspx?Sayi=95&Sayfa=304. Erişim: 9 Haziran 2025. Dolayısıyla tedavi sürecinde hastanın iyileşme inancı ve beklentisinin getirdiği psikolojik değişimlerin, bazı fizyolojik etkilerinin olması ve bunların tedavi sürecine olumlu olarak yansıması mümkündür. Nitekim, tedaviyi uygulayan kişinin (doktorun), hastayla iyi iletişim kurması ve hastalık ve tedavi yöntemi ile ilgili yeterli bilgi vermesinin olumlu anlamda etkisinin olduğu; aksi bir durumun da olumsuz etki yaptığı -Buna, plasebo etkisinin zıddını ifade eden nocebo etkisi denmektedir- yapılan çalışmalarla tespit edilmiştir. Hatta ilacın dış görünüşü, rengi, fiyatı, formatı (tablet, iğne vb.), tedavinin uygulanış biçimi, tedavi yapanın tutumu ve kişinin beklentisi gibi pek çok etkenin plasebo etkisinin meydana gelmesinde etken rol oynadığı çeşitli çalışmalara konu olmuştur. Diğer taraftan plasebo etkisinin de sınırlı, geçici ve özellikle ağrı, bulantı vb. bazı durumlarda bazı faydalar sağladığı; diğer hastalıklarda ise klinik anlamda güçlü ve yaygın bir etkisinin olmadığını ortaya koyan çalışmalar da yapılmıştır.[10]https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/11372012/; https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2667239124000133 Erişim: 9 Haziran 2025. Bunun yanısıra plasebo etkisine olduğunun üstünde bir değer verildiği; “ortalama değere doğru regresyon (Regression to the mean, Regresyon Towards the Mean)” ile ifade edilebilecek bir sürecin, plasebo etkisi olarak yansıtılabildiği de ifade edilmektedir.[11]https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15333621/. https://lakartidningen.se/klinik-och-vetenskap-1/kommentar/2017/12/placeboeffekten-ar-overvarderad/. Erişim: 9 Haziran 2025.
Plasebo etkisinin oluşumu tam olarak belirlenememekle birlikte, klasik koşullanma, beklenti ve ödül modeli gibi kuramlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Örneğin bir çalışmada, parkinson hastalarında olumlu beklentinin nigrostriatal yolakta dopamin salınımını artırdığı ve bunun ödül modeliyle ilişkili olabileceği belirtilmiştir. Diğer bir çalışmada, subtalamik stimülatörü olan hastalarda stimülatör çalışmadığı halde çalıştığı söylendiğinde, çalışmadığı söylendiği zamana kıyasla daha iyi motor performans gözlenmiş ve plasebo etkisiyle subtalamik ateşleme oranlarında artış yaşanmıştır.[12]https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115042. Erişim: 10 Haziran 2025. Saha çalışmalarında ifade edildiğine göre plasebo etkisi, ağrısı olan hastalarda olumlu beklentinin etkisiyle endojen opioidlerin ve ağrı düzenleyici yolakların aktive edilmesine; striatumda dopamin salınımının artmasına ve subtalamik çekirdekteki nöronların aktifleştirilmesine yol açmaktadır. Depresyonda ise bazı beyin bölgelerinde serotoninle ilişkili etkiler gösterdiği düşünülmektedir. Özetle, plasebo etkisi dopamin, serotonin ve endojen opioid sistemlerinin etkileşimiyle ortaya çıkmakta; beklenti ve ödül mekanizmaları bu süreçte önemli rol oynamaktadır. Parkinson, ağrı ve depresyon gibi durumlarda plasebonun nörobiyolojik etkileri farklı beyin bölgelerinde çeşitli nörotransmitterlerin salınımı ve aktivasyonu yoluyla gerçekleşmektedir.[13]Detaylı bilgi için bkz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115042.
Sonuç olarak, çeşitli bulgulardan hareketle plasebo etkisinin varlığı ve beynin çeşitli fonksiyonlarını harekete geçirdiği kanıtlanabilmektedir. Bu etkinin, hastanın kendini iyi hissetmesi, bazı ağrılarının azalması ve bazı hastalıkların tedavi sürecine olumlu etkide bulunması şeklinde gerçekleştiği görülmektedir. Kişinin hastalığının iyileşeceğine olan inanç ve beklentisi, herhangi bir araçla (umut, sevinç, hoşnutluk vb.) harekete geçirildiğinde, bu araçların iyileşmeye gerçek etkilerinden bağımsız olarak bazı hastalıklarda iyileşme sürecine etki ettiği düşünülmektedir.
Buradan hareketle doğal taşlar meselesine baktığımızda, doğal taşların gerçek anlamda fiziksel veya metafiziksel bir etkisi yoktur. Ancak, kişinin onlara yüklediği anlam, etki ve güç; klasik koşullanma, beklenti ve ödül modeli çerçevesinde kişide bir plasebo etkisi oluşturmaktadır. Yani, beynin belli bölümlerinde hareketlenmelere ve bunun da bazı fiziksel rahatlamalara neden olması mümkündür. Doğal taşlar yerine başka bir şey konulur, kişi ona da aynı anlam, etki ve gücü yüklerse aynı etkinin meydana gelmesi mümkündür. İşte plasebo etkisinin oluşturduğu bu gri alan üzerinden taşlarda olmayan bir metafiziksel güç onlara yükleniyor ve bu da müslüman toplumlarda dinî bir kisveye büründürülerek dini söylem ve referanslarla pazarlanıyor.
Doğal taşların plasebo etkisi ile bile olsa fayda sağlayabileceği düşünülerek “neden kullanılmasın ki” denilebilir. Nitekim bugünkü tıbbi bazı uygulamalarda ya da bazı psikolojik terapilerde de plasebo etkisinden yararlanılabilmektedir. Ancak mesele bu kadar basit değildir. Çünkü, gerçek dinî bir referansa dayanmadan, taşlara kendilerinde olmayan bir gücün atfedilmesinin ve bunun din üzerinden yapılmasının, dinle telif edilebilir bir tarafı yoktur. Diğer taraftan, plasebo etkisinin oluşturduğu sınırlı ve geçici rahatlamaların gerçek bir tedaviyi ya da terapiyi geciktirmesinin ileride telafisi güç sorunlara neden olma riski vardır. Ne yazık ki, bazı psikolojik problemlere maruz kalan insanların, alanında uzman kişilere başvurmak yerine, aldığı birkaç kursla doğal taş uzmanı, biyoenerji uzmanı oluverenlerin eline düştüklerine ve onlardan aldıkları sözde terapilerle telafisi zor bazı sorunlarla yüzyüze kaldıklarına çevremizde şahit oluyoruz.
Dini Açıdan Doğal Taşlar
Her ne kadar plasebo etkisinden tıbbi tedavide yararlanılmasının çeşitli olumlu etkilerinin olduğu kabul edilse de mesele doğal taşlar, biyoenerji vb. gelince işin rengi biraz değişiyor. Çünkü, plasebo etkisinin kullanımında bazı etik sorunlar oluşturabilecek tarafları (hastayı yanıltma, yalan söyleme..) dışarda bırakılacak olursa dinî açıdan bir mahzuru olmayabilir. Ancak taşlar söz konusu olduğunda, uğur getireceği, şifa vereceği, bilinçaltını temizleyeceği, uyku düzeni sağlayacağı, eşler arası ilişkileri düzelteceği vb. gibi onlara çeşitli mevhum mistik-fiziki güçler atfedilmesi dinî inanç açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor. Çünkü, şifaya vesile kılındığına dair ne dinî ne de tecrübî bir kaynağa/delile dayanmaksızın, çeşitli batıl inanç, din görünümlü organizasyonlar ve New Age hareketlerin tesiri ile doğal taşlara böyle bir güç atfedilmesi sonu şirke kadar varabilecek riskler taşıyor.
Dinî açıdan meseleye bakıldığında, dinî bir söylemle süslenerek pazarlanan bu uygulamaların pek çok problemi olduğunu görüyoruz. Bu sorunlardan bazıları şunlardır:
Birincisi ve en önemlisi; dinin, doğal (ya da sözde) şifalı taşların pazarlanmasına aracı kılınmasıdır. Bu amaçla, Allah Resûlü’ne (sallahu aleyhi ve sellem) aslı astarı olmayan çeşitli sözler isnad ediliyor. Böylece, yaşadıkları çeşitli rahatsızlıklarla maddi-manevi duyguları itibarıyla zayıf ve kırılgan hale gelen insanlar, dinî bir kisveye büründürülerek pazarlanan bu taşlara yönlendirilebiliyor.
İkincisi; bu taşlarla yapılan seanslar biyoenerji uygulamalarıyla birleştirilerek; tütsüler, mumlar, dinî söylemler vb. eşliğinde bir ritüele dönüştürülerek yapılıyor. Böylece din veya dinî söylemler, din ve dinî düşünce ile telif edilemeyecek bu seanslara hem meze yapılıyor hem de yerine göre ibadet ve duaya alternatif bir tatmin aracına dönüşüyor.
Üçüncüsü; doğal taşlara ne bilim ne din açısından temellendirilebilecek bazı mistik güçler atfediliyor. Nihai menzili şirke kadar gidebilecek böyle bir şeyin dinî bir kisveye büründürülerek pazarlanması son derece mahzurludur.
Dördüncüsü; bu işi yapanların ekseriyetinin, bilimsel bir alt yapıları olmadığı gibi dinî bilgi açısından da bir derinliklerinin olmadığı görülüyor. Birkaç kursla veya aileden aynı işi yapanlardan öğrenilen, ezbere dayalı, kulaktan duyma ve çoğunluğu eski uygarlıkların kültürlerinden kalma bazı bilgilerle uzmanlık iddiasında bulunuluyor. İnsanlarla görüşmeler yapılıyor, analizler yapılıyor ve onlara özel taşlar tasarlanıyor, böylece doğal taş uzmanı olan insanlar şifa dağıttıklarını iddia ediyor. Bu ise asıl rahatsızlıkların gölgelenmesine sebep olup, alanın asıl uzmanı olan doktor ve psikologlardan destek alınmasını geciktiriyor.
(Sözde) Şifalı Taşlar ile İlgili Tavrımız Ne Olmalıdır
Dinimiz bize, tedavi yollarının araştırılmasını, ilacın/çarenin tespit edilmesini ve bu şekilde tedavi olunmasını salık verir. Nitekim Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) “Ey insanlar! Tedavi olun, tedavi yollarını araştırın. Allah bir hastalık vermemiştir ki, karşılığında ilacını da yaratmış olmasın.” (Tirmizî, tıp 2; Ebû Dâvûd, tıp 1; İbn Mâce, tıp 1.) tavsiyesinde bulunmuş, kendisi de tedavi olmuş, maddi-manevi rahatsızlıklar için Şâfî olan Allah’a iltica etmiştir. “Allah, yeryüzünde ihzâr ettiği eczahâne-i kübrâsında her türlü hastalığın ilacını hazırlamıştır. Bu itibarla da araştırıldığı takdirde her hastalığa derman bulunacaktır.”[14]Kendi Ruhumuzu Ararken, “Hazreti Nuh’un Gemisi.” Dolayısıyla her hastalığın tedavisinin aranması, tedavi olunması için çarelere başvurulması ve bu noktada doğru yolların kullanılması gerekir.
Yaşanan maddi bir hastalık veya rahatsızlıktan dolayı, sebeplere riayetin fiili dua olduğu bilinciyle o alanın uzmanlarına başvurmak gerekir. Bunun yanısıra Allah’ın Şâfî ismine dua ile iltica edilmelidir. Bu süreçlerde de sabırlı olunmalı, çekilen dert ve sıkıntıların kişinin günahlarına kefaret olacağının bilincinde olunmalı, Cenab-ı Hakkın Şâfî ismine iltica edilmeli ve şifanın Allah’tan (müsebbibü’l esbabtan) geldiği bilinmelidir. Bunun dışında, faydası-zararı mevhum bazı şeylerin peşine takılmanın ve onlardan medet ummanın faydadan çok zarar getireceği ve bunların dini inancımızla telif edilmesinin mümkün olmadığının bilinmesi gerekir.
Manevi rahatsızlıklar, bunalımlar, depresyon vb. durumlarda alanında uzman psikolog ve psikyatristlere başvurulmalıdır. Bu tür durumların oluşturduğu kırılganlık ve zayıflıkların etkisiyle, çözüm olarak dinî bir kisveye de büründürülüp pazarlanan; ne dinin, ne bilimin ne de belli bir tecrübe birikiminin onayladığı yöntemlerin tedavi olarak uygulanmasına maruz kalmamak ve bütün bilgisi ve tecrübesi aldığı birkaç kurstan ibaret olan insanların eline düşmemek gerekir. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu tür insanların uyguladıkları yöntemlerle kısa süreli rahatlamalar sağlansa da uzun vadede daha büyük problemlerin ortaya çıkması çok karşılaşılan bir durumdur. İşin ehli bir psikolog/psikyatristi görmesi gerekenlerin, maalesef bu tür insanların eline düştüğüne ve problemin uzun süreçte daha da derinleştiğine çevremizde rastlıyoruz. Hem sağlığımızı ehil olmayan kişilerin ellerine bırakmamak hem de dinî açıdan pek çok mahzuru bulunduran bu tür uygulamalardan uzak durmak en sağlıklı yoldur.
Bazı manevi rahatsızlıklar, dini inancın zayıflığının oluşturduğu ruhi boşluktan kaynaklanır. Bu noktada da iman hakikatlerini hazmedecek eserlerin çokça okunması, ibadet hayatındaki aksaklıkların giderilmesi ve dua hayatının devamlı olmasına özen gösterilmesi gerekir.
İnsanları Alternatif Arayışlara Sevk Eden Asıl Neden: Manevi Boşluk
İnsanların, alternatif bazı uygulamalara yönelmesinin temelinde genellikle ferdi, ailevi ve toplumsal yaşamlarında karşılaştıkları çeşitli sorunlar, bu sorunların yol açtığı stres, depresyon, anksiyete bozuklukları, bunalımlar ve çaresizlikler ile inanç yokluğu, inanç eksikliği ya da zayıflığının oluşturduğu ruhî boşluğun ve manevi tatminsizlik duygusunun yattığı söylenebilir.
Bu sorunların bir kısmı, işin eğitimini almış psikolog ve psikyatristlere başvurmakla çözülebilir. Diğer bir kısmı ise dinî inancın gelişmesi, geliştirilmesi, temellendirilebilir bir zeminin elde edilmesi ile mümkündür. Oluşan ruhî ve manevi boşluk ancak Allah’ı bilme, tanıma, O’nu anma ve zikretmekle; Allah-insan-kainat ilişkisini doğru bir şekilde kurmakla mümkün olabilir. “Dikkat edin! Kalbler ancak Allah’a imanla (zikirle) oturaklaşır ve huzura erer.” (Ra’d sûresi, 13/28.) ayeti kerimesi, kalbî tatminin, huzurun ancak Allah’a iman ve O’nu zikirle mümkün olduğunu ifade etmektedir. Aksi bir durumda oluşan boşluk, başka fanteziler, zevk-u safa, oyun ve eğlencelerle muvakkat olarak baskı altında tutulsa da doldurulamaz. Bunlarla bu boşluğu doldurmaya çalışmak bir girdaptan kurtulup başka bir girdaba yakalanmaktan başka bir şey değildir. Doğal taşlarla yapılan uygulamalar da bu girdaplardan sadece bir tanesidir. Plasebo etkisiyle kişi kendisini geçici bir süreliğine rahatlamış hissedebilir. Hatta bu uygulamaların yaygın olduğu kültür ortamında kendini çeşitli din görünümlü organizasonların rahatlatıcı (!) atmosferinde bulabilir, bazı zevk ve vecd halleri, translar yaşabilir, böylece manevi boşluklarını tatmin etmeye çalışabilir. Ancak bunların hiçbiri yeterli olmayacak; sadece Allah’a iman ve O’nu zikrin doldurabileceği boşluğu dolduramayacaktır.
“İnsan bazen, Allah nezdinde kabul gören bir imana sahip olmadan da bazı zevk ve vecd hâlleri yaşayabilir. Mesela; bir insan kendisini mistisizme vererek çok ciddi bir ruhânî zevke erebilir, yoga ile her şeyi tül pembe göreceği bir havaya girebilir. Vakıa, bunlar da bir uyuşturucu gibidir; bunlar sayesinde insan problem ve sıkıntılarını muvakkaten unutur, geçici bir tatmine ulaşır. O hâlin tesiri geçip de tekrar gerçek hayata, problem ve sıkıntıların arasına dönünce yeniden o türlü şeylere sığınma ihtiyacı duyar ve bir kere daha yogaya, meditasyona, bir kısım mistik ritüellere yönelir. Yeniden translar yaşar, fevkalâde duygular tadar, harikulâdeden bazı şeyler hisseder. Bilmem ki, bütün bunlar, birer mazhariyet midir yoksa maruziyet mi; başa gelen bir musibet midir yoksa bir mevhibe mi? Her ne ise ve Allah’ın ne türlü bir imtihanıysa, bunlar, dine bağlı olmadan da gerçekleşebilir. Mesela, son günlerde adı sıkça duyulan Kabala bu türlü şeylerle doludur. Kabalistler, hep böyle tatmin arayışlarını değerlendirir ve bazen ervâh-ı habiseden, bazen cinden ve bazen de şeytandan istifade ederler. Kabalizm, zahiren, kötülüklerle mücadele metodu gibi gösterilse de, aslında semboller yoluyla güç kazanma isteğine bağlı ve büyüye dayalı bir akımdır. Kaynağının İsrailoğulları’na dayandığı ve Yahudilik’le ortaya çıktığı söylense de, aslında Kabala’nın Tevrat’la hiçbir alakası yoktur; onun menşeini Eski Mısır’ın putperest anlayışına ve Firavunların sihirbazlarına dayandırmak daha doğrudur. Putperest kavimlerin büyü ritüellerini de kullanan Kabala sayesinde habis ruhlar, cinler ve şeytanlar, aldatılmış insanların etrafında meltemler estirirler, değişik esintilerle onları biraz rahatlatırlar, sıcak bir havada bağrı yanan insanı serinletiyormuş gibi, onların yüreklerine de sahte bir serinlik serpebilirler. Fakat, bu da, nefs-i emmârenin, şerir cinlerin ve şeytanların ayrı bir oyunudur.
Tıpkı kâhinlerin bir tane doğru söyleyip yüz tane yalanı yutturdukları, bir doğrunun ardına yüz tane kizb sakladıkları gibi, Kabala, yoga ve meditasyon benzeri uyuşturucu mahiyetli sistemler de belki geçici bir rahatlık sağlayabilirler ama insan gönlünün ihtiyaçlarını karşılayamaz ve kat’iyen onun ebedi taleplerine karşılık veremezler. Aksine, bir süre sonra insanlarda kapanması zor ve daha büyük boşluklar açar, ruhî boşalmalara sebebiyet verir, iyileşmesi adeta imkansız yaralar hasıl ederler. Çünkü bunlar, hak bir dine bağlı değildir. Evet, Mistisizm, Hermetizm, Manihizm, Zerdüştizm, hatta Brahmanizm ve Yogizm gibi akımlar hak bir dine dayalı rûhî tecrübeler sonucunda değil, bir kısım tarihî tecrübeler neticesinde ortaya konmuş yollardır. Bu açıdan, ruhânî zevkler, keşifler, bir manada vecdler, maverâ-ı tabiatı okumalar.. dinin dışında da hasıl olabilir. Mesela, büyücüler, kâhinler ve Parapsikoloji’nin değişik dallarıyla meşgul olan kimseler de sizin önünüze çok fevkalâdeden şeyler koyabilirler. Onların ortaya koyduğu bu şeyler, Allah’a yakınlığa, salih amellere ve ihlasa da dayanmaz; dolayısıyla, Allah’ın maiyyetine, Cenabı Hakk’ın hıfz, riâyet ve inayetine dayanmayan bu harikulâdelikler kat’iyen bir kıymet ifade etmez. Çünkü, bir şeyin kıymet ifade etmesi, Allah’la münasebetine bağlıdır.”[15]Ümit Burcu, “Zevk ve Keramet Avcıları”.
Bu yapıldığı taktirde kişi maddi-manevi immün sistemini kuvvetlendirecek, karşılaştığı maddi-manevi problemlerle daha kolay bir şekilde yüzleşecek ve pek çok manevi rahatsızlığın asıl nedeni olan manevi boşluk, mantıkî ve hissi boşluk yaşanmayacaktır. Böylece kaşılaşılan problemler vehim ve hayallerin de etkisiyle köpürüp olduğunun üstünde bir görünüm arz etmeyecek, psikolojik tahribatı ya hiç olmayacak ya da az ve atlatılabilir bir seviyede kalacaktır.
“İnanan insanlarda -ekseriyetle- stres görülmez; çünkü, mü’minlerin musibetler karşısında bütün bütün çaresiz kalmaları, hadiselere teslim olmaları, uzun süreli derin boşluklar yaşamaları ve ebedî hüsrana uğramaları söz konusu değildir. Mü’minler olsa olsa “bir kısım terslikler karşısındaki kudsî heyecan” diyebileceğimiz hafakana düçar olurlar; nihayet onu da “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” diyerek aşağıya indirir, çekip küçültür ve Allah’ın inayetiyle kolayca aşarlar.[16]Vuslat Muştusu, “Yuva Tutkusu ve Yaşama Sevinci.
Sonuç
İnsanlığın ortak bilgisi ile gelişmiş olan günümüz tıbbî bilgilerinin vesileler planında şifaya vesile olduğu biliniyorken ne tıbbi olarak çerçevesi belirlenebilmiş ne de bir kanıta dayalı faydası ortaya konulabilmiş şeylere tevessül etmek lokal bir kısım faydalar sağlasa da beraberinde pek çok zararı da olacaktır. Bu uygulamalar, eski bazı inançların kalıntılarının, New Age akımlarının ve çeşitli din görünümlü organizasyonların uygulamalarının islâmi bir kisveye büründürülerek sunulmasından öte bir şey değildir.[17]Detaylı bilgi için bkz. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1666024.
Doğal taşların şifa, uğur, bereket vb. getirdiği inancı, tarih boyunca farklı kültürlerde var olagelmiş olsa da, günümüzde bu iddiaların ne bilimsel ne de dinî bir temeli bulunmaktadır. Günümüzdeki bilimsel bilgi üzerinden bakıldığında, taşların fiziksel veya metafiziksel olarak hastalıkları iyileştirdiğine, ilişkileri düzelttiğine veya bilinçaltı blokajları çözdüğüne dair elle tutulur bir kanıt yoktur. Ancak, bazı kişilerde plasebo etkisiyle geçici bir rahatlama veya iyileşme hissi oluşabilir; bu durum, taşların kendisinden değil, kişinin kendi inancı ve beklentisinden kaynaklanmaktadır.
Dinî açıdan bakıldığında ise, doğal taşlara şifa veya uğur getirici güçler atfetmek, dinî referanslarla bağdaşmayan, hatta şirke kadar varabilecek riskler taşıyan bir davranıştır. Bu nedenle, her ne kadar çeşitli dini söylemlerle süslenerek pazarlansalar da dinî referanslarla bu uygulamaları telif etmenin mümkün olmadığı bilinmelidir. Bunların farklı inanç havzalarından beslenen bir tür batıl inanç olduğunun farkında olunmalıdır.
Maddi-manevi bir hastalık ya da rahatsızlığa yakalanan kimsenin müracaat edeceği kimseler, ilgili alanda eğitim almış doktor ve psikologlar olmalıdır. Bunun da fiili dua olduğu unutulmamalıdır. Maddi sebebi tespit edilemeyen çeşitli manevi rahatsızlıklara karşı, öncelikle imanı besleyecek kaynaklarla haşir neşir olunmalı, manevi yaşantıya özen gösterilmeli ve başta Kur’an ve Sünnet’te yer alan dualar olmak üzere zikir ve duaya müracaat edilmelidir.
Özellikle, taştan medet ummaya kadar varabilecek, bir yönüyle putperesliği andıran uygulamaların hiç birine asla tevesssül edilmemelidir. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’te Allah’a sığınmak, O’na iltica edip dua etmek yol olarak gösterilmişken, başka şeylere başvurmaya ihtiyaç olmadığı unutmamalıdır. Dini duygu ve düşüncenin zayıflamasına yol açabilecek, dini naslar üzerinden din ve dinî düşünce ile telif edilemeyecek uygulamalara, özellikle bir manevi tatmin aracına dönüştürülen ve neredeyse dua ve ibadete alternatif halini alan/alabilecek uygulamaların hiçbirine iltifat edilmemeli; bu noktada naehillerin elinde oyuncak olunabilecek şeylere asla girilmemelidir.
Dipnotlar