1) Anne, çocuğunu bakıcıya, kreşe ve yurda vermek zorundaysa, vereceği yerleri dikkatle seçmeli, kontrol etmeli ve ücret düşüklüğüne aldanmamalıdır. Çünkü, çocuk anaokulunda oyun ortamı sayesinde akranları ile ilişki kurar ve onlarla oynamasını öğrenir. Hele büyük kentlerdeki düzensiz yapılaşma sonucu oyun alanlarının olmayışı yüzünden çocuk yuvaları oyun ihtiyaçlarının kısmen de olsa giderildiği yerlerdir. Çocuk burada arkadaşları ile paylaşmanın tadına varırken, toplu halde yemek yemeyi, uyumayı ve oynamayı öğrenmektedir.
2) Anaokulu sadece çocukları bir arada toplayan ve onların yalnızlığını gideren yer olmamalıdır. Esas fonksiyonu itibariyle anne babanın verdiği şefkat, sevgi ve ilgilerini tamamlayıcı özellikte olmalıdır. İlk aylarda anne ile çocuk arasında başlayan sevgi alış verişi duygusaldır. Çocuk güven duygusunu anne ile olan beraberliği döneminde alır. Kreş ya da anaokuluna verilen çocuklarda ilk aylardaki sevgi alış verişi yetersizliği kişilik oluşmasında önemli biçimde olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu yönden, okul öncesi eğitim kurumları, anne ve babanın verdiği şefkat, ilgi ve sevgiyi aratmayacak düzeyde olmalıdır.
3) Yapılan araştırmalarda, annelerinden uzun süre ayrı kalan bu çocukların sevgi ve şefkat eksikliğinden kaynaklanan bir kişilik geliştirdikleri, saldırgan, içine kapanık ve yardımlaşma duygusundan uzak tipler hâline geldikleri gözlenmiştir. Bu çocuklar daha sonra anne babaları ile de sağlıklı bir iletişim kuramazlar. Yine yapılan bir başka çalışmada ortaya çıkan önemli bir sonuç da şudur: Bu yuvalardaki çocuklar, sabahları işe giden annelerinin kendilerini reddettiğine inanmaktadırlar.
4) Çocuklar, ilk üç yaştaki duygu alış verişini bizzat anneleri ile olan beraberliklerinden almaktadır. Bu yaşta annenin evden ayrılmasının çocuklara zarar verdiği pedagoglar tarafından şiddetle savunulmaktadır. Üç altı yaş arasındaki çocukların kreşlerde yarım günlük bakımdan yararlandıkları, genellikle bu ölçü aştığından faydanın da azaldığı müşahede edilmektedir. Üstelik böyle yerlerde enfeksiyon hastalıkları da sık görülmektedir. Çocukların ellerini sık sık ağızlarına götürmeleri bulaşma riskini de artırmaktadır.
5) Anaokulu ve çocuk yuvalarında, belirli bir iş bölümü vardır. Her şey beraberce yapılır. Birlikte yemek yenir, aynı anda uyunur. Ancak, bu davranışlar, çocuğun kendisine özgü bir kişilik geliştirmesini engeller. Çocuğa yardımcı olmak için eve alınan bakıcı ve dadıların eğitim düzeyleri genelde düşük olmaktadır. Bu durum da çocuk için çok önemli sakıncalar meydana getirmektedir. Çocuğun örnek model olarak kabul ettiği bu kişilerin konuşma tarzları, davranışları ve hareketleri çocuklar tarafından benimseneceğinden çok sakıncalıdır.
6) Büyük annelerinin yanında kalan çocuklar ise, aşırı ölçüde sevgiye boğulduklarından şımarık ve kural tanımaz insanlar olarak yetişmektedir. Bu gibi çocukların daha sonraki yaşlarda terbiye edilmeleri de oldukça zor olmaktadır.
Çalışan anne gerçeğini inkâr edemeyeceğimize göre, çocukları ile küçük yaşta ilgilenmek isteyen anne ve babalara değişik alternatifler sunmak gerekir. Annenin evde yapabileceği işler gösterilmeli ve bu işlere teşvik edilmelidir. Ruhen sağlıklı çocukların yetişmesi ve neslin geleceği bakımından devletin desteğine ihtiyaç vardır. Devlet çalışan annelere bazı kolaylıklar tanımalıdır. Annenin, çocuk bir yaşına gelinceye kadar ücretli izinli sayılması çocuk geleceği açısından çok önemlidir. Çalışan annelerin: “Yeterince ilgilenemiyorum.”düşüncesi ile çocuğunu sevgiye boğarak şımartması da doğru değildir. Önemli olan annenin çocukla geçirdiği süre içerisinde tatmin edici sevgi ve ilgiyi verebilmesidir.
Çocuk terbiyesi, çocukla ilgilenmek ve onu yetiştirmek bir sanattır. Çocukların olur olmaz davranışlar göstermeleri ve akıl almaz yaramazlıkları hiç düşünmeden yapmaları gösteriyor ki onları sert bir dille uyarmak yerine tatlı ve ikna edici bir üslûpla yaklaşmak, başarılarını güzel sözlerle mükâfatlandırmak, çocuğa arkadaş olmak, güzel ahlâk prensiplerini benimseyerek yaşamak ve çocuğu hayata hazırlayacak terbiyecileri bulmak zorunluluğu, anne ve babanın yükümlülüğünü daha da artırmaktadır. (Ahmet Yakut, Hangi Yaşta Hangi Eğitim?, 97-99)
Aileler, çalışan annenin açığını kapatmak için, çocuklarını bakıcılara veya okul öncesi kurumlara vermek isterken, seçici olmalıdırlar. Çocuğa, annesiz geçen zamanda annesinin kısmî de olsa yerini aratmayacak alternatifler bulmalıdırlar. Yoksa çocuk, eğitilmek için verdiği yerde, çok sağlıksız ve olumsuz davranışlar kazanır.
Kaynak: Halit Ertuğrul, Ailede ve Okulda Çocuk Eğitimi