İçindekiler
Özet Cevap
Fıkıhta, devletin kanunen yetkili kılınmış resmî kurumunun doğrudan fiyatlara müdahale etmesi, fiyat belirlemesi ve fiyat sınırlaması yapması, “narh” terimi ile ifade edilmiştir. Terim anlamıyla fiyat sınırlaması (İslâm hukukundaki ismiyle “narh” veya “tes’ir”), devletin veya onun yetkilendirdiği bir kurumun açık kamu yararı gereği piyasa fiyatlarına müdahale ederek belli malların fiyatlandırmasına bir sınır koyması ve satıcıları buna uymaya mecbur tutması demektir. Bu, daha çok tavan fiyat uygulaması şeklinde karşımıza çıksa da, taban fiyat belirlemesi ya da sabit fiyat uygulaması şekillerinde de olabilir.
İslâm âlimlerinin çoğunluğu, normal işleyen piyasa şartlarında “narh”ı caiz görmemişlerdir. Çünkü fiyatların, serbest piyasada arz-talep dengesi ve serbest rekabet ile dışarıdan müdahale olmaksızın oluşması esas kabul edilmiştir. Alışverişlerde akitlerin/sözleşmelerin tarafların rızasına dayanması, Allah Resûlü’nün, fiyat sınırlaması taleplerine olumlu cevap vermemesi, Hulefa-i Râşidin’in de uygulamada Allah Resûlü’nü takip etmesi bu meselede zikredilen delilerdendir.
Ticari faaliyetlerde ve normal seyrinde işleyen bir piyasada devletin öncelikli görevi fiyatlara müdahale etmek değil, pazarı düzenlemek, spekülasyonların ve haksız rekabetin önüne geçmek, tekelciliğe fırsat vermemek, piyasanın adil şartlarda işlemesini temin etmek, açgözlü ve hırslı tüccarların müşterilerin gafletinden yararlanmasını engellemek ve her türlü zulüm ve haksızlığı menetmek olmalıdır. Hatta devlet, fiyatların aşırı yükseldiği durumlarda piyasadaki arz artışını sağlayarak tekrar arz ve talebi dengelemeye çalışmalı ve böylece fiyatların yeniden normale dönmesini temin etmelidir.
Fakat serbest piyasanın bozulduğu, bir kısım kimselerin tekelciliğe giderek ticarî hayatı ele geçirmeleri, sunî olarak fiyatları arttırmaları, maliyetine veya zararına satış yaparak (damping) piyasaya hâkim olmaya çalışmaları, ihtikâr yoluyla temel ihtiyaç malzemelerini piyasadan çekerek halkı zor durumda bırakmaları, fahiş fiyatlarla satış yapmaları gibi durumlarda halkın menfaati icabı narh uygulanması, Hanefî ve Malikîler başta olmak üzere pek çok fakih tarafından caiz kabul edilmiştir. Narhın caiz kabul edilmemesi asıl olsa da istisnaî ve arızî bazı durumlarda maslahat gereği devletin veya ilgili kurumlarının narha/fiyat sınırlamasına başvurması caiz olmaktadır.
Narh uygulamasının tanımını, genel çerçevesini, bu konudaki delillerin değerlendirilmesini ve hangi durumlarda başvurulabileceğini detaylı olarak aşağıdaki makalemizde okuyabilirsiniz.
Detaylı Cevap
1- Narhın Tanımı
Farsça asıllı bir kelime olan narh, fiyat belirleme, fiyat sınırlaması demektir. Bunun Arapçadaki karşılığı ise “tes’îr”dir.[1]Bkz. İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 4/365; Zebidî, Tâcü’l-arûs, 12/28. Buna göre fıkıh ıstılahında narh veya tes’îr denildiğinde, devlet başkanının veya onun yetkilendirdiği bir kurumun piyasa fiyatlarına müdahale ederek belli mallara sabit fiyat koyması ve satıcıları bu fiyat üzerinden satmaya zorlaması anlaşılmaktadır. Farklı bir ifadeyle narh, fiyatların devlet eliyle düzenlenmesi ve kontrol edilmesidir. Genel itibarıyla narh denildiğinde tavan fiyat uygulaması kastedilse de geniş mânâsıyla asgarî ve sabit fiyat tespitleri de narhın şümulüne girmektedir.[2]el-Mevsûatü’l-fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, “et-Tes’îr”, 11/301; Cengiz Kallek, “Narh”, DİA, 32/387.
Piyasa fiyatlarının hareketleri ve fiyat teşekkülüne etki eden amiller, iktisat ilminin öncelikli meselelerinden birisi olmuştur. Bazı dönemlerde arzın talebi karşılayamamasından dolayı fiyatlarda yükselme olurken, bazen de haklarını kötüye kullanan kimseler tarafından sunî şekilde fiyat artışları gerçekleştirilmiştir. Her ne sebeple olursa olsun, yükselen fiyatlar karşısında halkın menfaatini sağlama adına devletin fiyat sınırlamasına gidip gidemeyeceği asr-ı saadetten itibaren fukaha-ı kiramı meşgul eden konulardan birisi olmuştur. Tartışmaların esasını konuyla ilgili Allah Resûlü’nden nakledilen rivayetler oluştursa da alışverişle ilgili genel kaideler ve iktisadî hayatta geçerli olan ilke ve prensipler de meseleye yön vermiştir.
Temelde narhın caiz olup olmadığı, hangi şartlarda narha başvurulabileceği, narh yetkisinin kime ait olduğu, narh konulurken göz önünde bulundurulacak esaslar, kimlerin hangi çeşit mallarına narh konulabileceği, narhlı fiyatlara göre satış yapmayan kimsenin yapmış olduğu akdin hükmü ve böyle bir kimseye ceza terettüp edip etmeyeceği gibi konuyla ilgili meseleler İslâm hukukçuları tarafından ele alınmış ve muhtelif hükümlere varılmıştır.
2- Narhın Hükmü ve Delilleri
Konuyla ilgili delillerden yola çıkan fukaha-i kiram, normal şartlarda narhın haram olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.[3]Merginanî, el-Hidâye, 4/93; Zekeriya el-Ensârî, Esna’l-metâlib, 2/38; Mâverdî, el-Havî’l-kebîr, 5/408; Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâ’, 3/187; Abderî, et-Tâc ve’l-iklîl li … Okumaya devam et Kur’ân-ı Kerim’de fiyatlara müdahale edilmesinin hükmünü açıklayan sarih bir âyet-i kerime yoktur. Fakat akidlerin karşılıklı rıza esasına dayanması gerektiğini şart koşan, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِل إِلاَّ أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda meşru olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rıza yolu ile yapılan bir ticaret ise elbette meşrudur”(Nisâ sûresi, 4/29) âyet-i kerimesi, rızayı ve akid hürriyetini ortadan kaldıran narh uygulamasının meşru olmadığına işaret etmektedir. Allah Resûlü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet edilen, لاَ يَحِلُّ مَالُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ إِلاَّ بِطِيبِ نَفْسٍ مِنْهُ “Gönül hoşnutluğu bulunmadıkça Müslüman bir kişinin malını almak helâl olmaz” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 6/100 (11877); Dârakutnî, Sünenü’d-Dârakutnî, 3/26) hadis-i şerifi de bu mânâyı güçlendirmektedir.
Hazreti Enes’in rivayet etmiş olduğu şu hadis-i şerif ise Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) narh karşısındaki tutumunu aksettirmektedir: “Resûlullah (aleyhisselâtu ve’s-selâm) devrinde Medine’de fiyatlar pahalandı. Bunun üzerine halk, ‘Ey Allah’ın elçisi, fiyatlar pahalandı. Duruma müdahale etseniz.’ dediler. Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمُسَعِّرُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الرَّازِقُ إِنِّي لأَرْجُو أَنْ أَلْقَى اللَّهَ وَلَيْسَ أَحَدٌ مِنْكُمْ يُطَالِبُنِي بِمَظْلَمَةٍ فِي دَمٍ وَلاَ مَالٍ “Şüphe yok ki fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu hâlde, Rabbime kavuşmak istemem” (Ebû Dâvud, Büyû’ 49; Tirmizî, Büyû 73; İbn Mâce, Ticârât 27).
Ebû Dâvud’un rivayet etmiş olduğu başka bir hadis-i şerifte ise halk Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek narh koymasını talep ettiğinde O (sallallahu aleyhi ve sellem), “Bunu yapamam. Ben ancak dua ederim.” demiştir. Arkasından başka birisi daha gelip aynı talepte bulunduğunda ise Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), بَلِ اللَّهُ يَخْفِضُ وَيَرْفَعُ وَإِنِّى لأَرْجُو أَنْ أَلْقَى اللَّهَ وَلَيْسَ لأَحَدٍ عِنْدِى مَظْلَمَةٌ “Bunu yapamam. Zira fiyatları indiren de yükselten de Allah’tır. Ben Allah’ın huzuruna kimseye haksızlık etmemiş olarak çıkmak isterim.” şeklinde mukabelede bulunmuştur (Ebû Dâvud, Büyu’ 49).
Yukarıdaki hadisleri değerlendiren fukaha-i kiram pahalılık gerekçe gösterilerek Allah Resûlü’nden fiyatlara müdahale etmesi talep edildiği yani narh için gerekli sebep bulunduğu hâlde, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) bundan geri durması ve bunun zulüm olduğunu ifade etmesinin, narhın haram olduğuna delalet ettiğini ifade etmişlerdir.[4]Makdisî, el-Muğnî, 4/03; Âzımâbâdî, Avnu’l-ma’bûd şerhu Süneni Ebî Dâvud, 9/230; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 5/276.
Öte yandan yukarıdaki hadis-i şeriflerde fiyatları yükselten ve düşüren, darlık ve bolluk verenin Cenâb-ı Hak olduğu ifade edilmek suretiyle piyasa fiyatlarının kendi hâline bırakılarak arz-talep ve serbest rekabet gibi esaslar tarafından belirlenmesi hedeflenmiş ve böylece dışarıdan yapılacak sun’î müdahalelerden uzak durulması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Zira ticarî hayatın düzen ve ahengi, ancak piyasanın kendi kanunları tarafından teşekkül eden fiyatlarla sağlanacaktır. Nitekim Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), دَعُوا النَّاسَ يَرْزُقُ اللَّهُ بَعْضَهُمْ مِنْ بَعْضٍ “İnsanları kendi hâllerine bırakın. Allah onların bazısıyla bazısını rızıklandıracaktır” (Buhârî, Büyû 68; Müslim, Büyû 11) buyurmak suretiyle buna işaret etmiştir.
Resûl-i Ekrem’in (aleyhi ekmelü’t-tahâyâ) fiyatları sınırlandırma isteğine cevap sadedinde fiyat takdir ve tayin edenin Allah olduğunu beyan buyurması, fiyat oluşumlarının ne fertlerin ne de devletin kontrolünde olmadığını, bilâkis bunun Allah’ın yaratmış olduğu insanın müdahale sahasını aşan sebeplere dayandığını anlatmaktadır. Nitekim rızkı genişleten ve daraltanın, darlık ve bolluk verenin Allah olduğuna dair Kur’ân-ı Kerim’de de pek çok âyet-i kerime bulunmaktadır.[5]Bkz. Bakara sûresi, 154-57; Nisâ sûresi, 78-79; En’âm sûresi, 6/42; Tevbe sûresi, 9/28; Â’raf sûresi, 7/94-96. Zira iklimlerin kurak, sıcak veya yağışlı geçmesi, bazı senelerde kıtlık yaşanması, belli ürünlerin az veya çok olması, farklı belâ ve musibetlere düçar olunması, savaşların patlak vermesi, insanların belli mallara ihtiyaç duymaları gibi devletin de kontrolünde olmayan sebeplerin iktisadî hayat üzerinde derin etkileri vardır. Hatta tabii fiyatların oluşumunu bu gibi sebepler belirlemektedir.
Satılan malların maliyetleri, tüketici kesimin satın alma imkânları, ülke şartları, diğer ülkelerin durumu gibi sebepler de fiyat oluşumlarında etkilidir. Devletin her zaman bütün bunları kontrolü altında tutması mümkün değildir. İşte arz-talep dengesiyle oluşan fiyatlar kendi tabii seyrine bırakılmaz ve dışarıdan müdahaleye maruz kalırsa, bu durum piyasayı olumsuz etkileyecektir. Allah Resûlü’nün fiyat sınırlandırmasını isabetli bir ekonomi politikası olarak görmemesi bunu göstermektedir.
Bazıları Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) fiyat sınırlamaktan uzak durmasını, yiyecek ve giyecek gibi temel ihtiyaç maddelerinin başka beldelerden ithal edilmesi gibi o dönemin iktisadî şartlarına bağlamışlardır ki[6]Bkz. İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 368; Nevevî, el-Mecmu’ şerhi’l-Mühezzeb, 13/33; Cengiz Kallek, “Devlet ve Piyasa İlişkisi”, Bütün Yönleriyle Asr-ı … Okumaya devam et kanaatimizce bu isabetli bir yaklaşım tarzı değildir. O günkü üretim, ticaret, arz-talep dengesi ve iktisadî hayat şartları Resûl-i Ekrem’in narhtan uzak durmasında etkili olmuş olsa da Hazreti Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu beyan ve uygulamalarının asıl maksadı, iktisadî hayat adına önemli bir ilke ve prensip ortaya koymaktır. Nitekim Resûlüllah fiyat sınırlandırmasını reddetmekle kalmayıp fiyat takdir edenin Allah olduğunu beyan buyurmak suretiyle nazarları başka bir yöne yönlendirmiş ve aynı zamanda bir başkasına zulmetmiş olarak Allah huzuruna varmak istemediğini ifade ederek narhın satıcılara karşı işlenmiş bir zulüm olacağına dikkat çekmiştir.
Bazıları da söz konusu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz’in “Narh haramdır.” veya “Narh helâl değildir.” gibi açık bir şekilde narhın hükmünü belirtmediğini, dolayısıyla burada narhın haramlığına dair bir ifadenin bulunmadığını iddia etmişlerdir. Bu da zahirî bir yaklaşımın neticesidir. Zira Allah Resûlü’nün pahalılık gibi önemli bir sebepten dolayı halkın narh talebini reddetmesi bile, onun İslâm nazarında menfi bir iktisadî uygulama olması adına yeterlidir. Kaldı ki Allah Resûlü fiilî tepkisinin yanı sıra, fiyatların oluşumunda zâhiren en önemli etkenler olan arz ve talebin arka planındaki ilahi iradeye işaret ederek fiyat kontrolünün insan iktidarını aşan bir husus olduğunu göstermek istemiş ve aynı zamanda bunun bir nevî haksızlık ve zulme sebep olacağını belirtmiştir. Zira malların maliyetlerine etki eden pek çok sebep bulunacağı ve insanların kâr beklentileri farklı farklı olacağı için, herkesi tek bir fiyattan satmaya zorlamak onlara yapılacak en büyük haksızlık olacaktır.
Daha sonra izah edeceğimiz üzere bazı özel şartlarda narha başvurulması da bu hadisin mutlak ve âmm olmasına mâni değildir. Bu açıdan İbn Kayyim’ın bu hadisin kaziyye-i muayyene (özel bir hüküm) ifade ettiğine dair açıklaması da[7]İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 374. isabetli değildir. Zira hadisin zahirî mânâsından anlaşıldığına göre, pahalılık, ucuzluk gibi durumlar arasında bir fark olmadığı gibi, satıcılar ve satılan mallar arasında da narh uygulanması açısından herhangi bir ayrıma gidilmemiştir.[8]Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 5/276. Ayrıca İslâm’ın iktisadî hayatla ilgili vazettiği bütün disiplinler, dinî hükümlerin yaşandığı şartlarda geçerlidir. Bu itibarladır ki piyasaya sahip olan bir kısım insafsız ve zalim insanların gayrimeşru bir kısım tatbikatlara başvurmaları neticesinde halkın zarara uğramasını ve onların taleplerinin suiistimal edilmesini engellemek maksadıyla narha başvurulması bahsimiz haricindedir. Başka bir tabirle hadisin hükmü âmm olsa da kamu menfaati ve zaruret pek çok ahkâmda olduğu gibi burada da tahsis edici bir delil olabilir.
Hazreti Ömer’in de (radiyallahu anh) halifeliği döneminde fiyatlara müdahale etmekten kaçındığı rivayet edilmiştir. Hazreti Ömer, Musallâ çarşısında Hâtıb b. Ebî Beltea’ya satmakta olduğu kuru üzümün fiyatını sormuş, iki müdd’ün bir dirhem olduğunu öğrendiğinde ise fiyatı ucuz bularak şöyle demiştir: “Tâif’ten üzüm yüklü bir kervanın gelmekte olduğunu haber aldım. Onlar senin fiyatına aldanırlar. Bu açıdan ya fiyatı yükselt, ya da üzümünü alarak evine götür ve orada istediğin fiyata sat.” Fakat bilahare Hazreti Ömer kendi kendine düşünmüş ve Hâtıb’ın evine giderek ona şöyle demiştir: إِنَّ الَّذِي قُلْتُ لَكَ لَيْسَ بِعَزِيمَةٍ مِنِّي وَلَا قَضَاءٍ وَإِنَّمَا هُوَ شَيْءٌ أَرَدْتُ بِهِ الْخَيْرَ لِأَهْلِ الْبَلَدِ فَحَيْثُ شِئْتَ فَبِعْ “Sana söylediklerim ne kesin emrim ne de bir hükümdür. Bilakis belde halkının iyiliği için arzu ettiğim bir şeydir. Nasıl ve nerede istersen malını satabilirsin.”[9]Beyhakî, es-Sünenü’s-sugrâ, 5/261 (2011); İbn Abdilber, el-İstizkâr, 20/75 (29315). Aynı şekilde Hazreti Ali de kendisine yöneltilen narh talebini reddetmiş, bunu kerih görmüş, hatta memnuniyetsizliği yüzüne yansımış ve sonra da şöyle demiştir: اَلسُّوقُ بِيَدِ اللهِ يَخْفِضُهَا وَيَرْفَعُهَا “Çarşının fiyatları Allah’ın elindedir. Onu yükseltir de düşürür de” (İbn Abdilber, el-İstizkâr, 20/79).
Narh koymak, akla ve İslâm’ın genel prensiplerine de uygun düşmemektedir. Zira satıcıların devlet tarafından belirlenmiş fiyatlara göre mallarını satmaya mecbur bırakılmaları bir yönüyle onların mülkiyet haklarına tecavüz sayıldığı gibi diğer yandan onları hacr altına almak gibidir. Hâlbuki insanların kendi mülkiyeti altında bulunan mallar üzerinde mutlak tasarruf hürriyetleri vardır. Bir başkasının bu hürriyeti kısıtlama hakkı yoktur. Ayrıca devlet başkanı, müşterilerin haklarını koruduğu kadar satıcıların haklarını da korumak zorundadır.[10]Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 5/276; Ahmed Hasan, “et-Tes’îr fi’l-fıkhi’l-İslâmî”, Mecelletü câmiatu Dımeşk li’l-ulûmi’l-iktisâdiyye ve’l-kânuniyye, cil: 22, sayı: 1, … Okumaya devam et
Narh koymak uzun vadede piyasa şartlarını da menfi yönde etkileyecek ve ekonominin dengesini bozacaktır. Zira mallarını mecbur tutuldukları fiyattan satmak zorunda bırakılan ve istedikleri kârı elde edemeyen tüccar, ihtikâra yönelme veya malları için başka pazar arama gibi çarelere başvuracaktır. Çünkü insanları ticarete yönlendiren en önemli saik, kâr elde etme arzusudur. Bu da ancak serbest piyasa şartlarının hâkim olduğu bir ortamda mümkün olacaktır. Diğer bir ifadeyle hem satıcı hem de alıcıların az çok memnun kalacakları fiyatlar, ancak arz ve talep dengesine göre oluşacaktır. Böyle bir ortamda tüccar zevkle çalışacak, kabiliyetler inkişaf edecek ve ülkenin ticarî hayatı canlılık kazanacaktır. Bu sebepledir ki serbest piyasa şartlarının belirlediği fiyatlara dokunulmazlık tanınmalıdır.[11]İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/303; Cengiz Kallek, “Narh Konusuna Yeniden Bakış”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 7, 2006, s. 259.
İslâm’ın satılan mallar için belli bir kâr haddi koymayarak, bunun tespitini satıcılara ve piyasa şartlarına havale etmesi de temelde narh uygulamasının caiz olmadığını göstermektedir.
İslâm, her ne kadar doğrudan fiyatlara müdahale edilmesine müsaade etmese de dolaylı yollardan fiyat oluşumlarına etki edecek hükümler vazetmiş ve istismarı önleyici bir takım tedbirler almıştır. Öncelikli olarak faizi haram kılmış (Bakara sûresi, 2/275), ihtikârı yasaklamış,[12]Muaz b. Cebel, Allah Resûlü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) ihtikârla ilgili şöyle bir rivayette bulunmuştur: “İhtikâr yapan kişi ne kötüdür. Allah fiyatları ucuzlatsa üzülür, … Okumaya devam et karşılıksız kazanç yollarını gayrimeşru kabul etmiş, tüccarın dürüst olmasını tavsiye etmiş,[13]Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sözünde ve muamelelerinde dürüst olan tüccarın, kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgeleneceği müjdesini vermiştir. (İbn Mâce, Ticâret … Okumaya devam et her türlü hile ve aldatmanın karşısında yer almış,[14]Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) cevamiu’l-kelim olan bir beyanlarında şöyle buyurmuştur: “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman 164; Ebû Dâvud, Büyu 50) Konuyla … Okumaya devam et sırf fiyatları arttırmak için pazarlık kızıştırmayı,[15]İbn Ömer, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) necş yapmaktan (satıcı ile müşteri arasına girip, kendisini alıcı gibi göstererek müşteriyi kandırıp fiatı yükseltmeye … Okumaya devam et şehirlinin köylü adına satış yapmasını[16]Konuyla ilgili şöyle buyrulmuştur: “Şehirli köylü adına satış yapmasın. İnsanları bırakın, Allah onları birbirlerinden rızıklandırır” (Buhârî, Büyû 58; Müslim, Büyu 20) ve malların pazara gelmeden satın alınmasını da nehyetmiştir.[17]Bununla ilgili rivayetlerden birisi şöyledir: “Şehre mal getiren ticaret kafilesini yolda karşılamayın. Kim karşılar da ondan bir şey satın alırsa, malın sahibi pazara indiğinde … Okumaya devam et Bunların yanı sıra Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) satarken, satın alırken ve alacağını isterken cömert ve müsamahakâr davranan kimseye Allah’ın merhamet edeceğini ifade buyurmuştur. [18]Buhârî, Büyû 16
Bu açıdan devletin öncelikli görevi fiyatlara müdahale etmek değil, pazarı düzenlemek, spekülasyonların ve haksız rekabetin önüne geçmek, tekelciliğe fırsat vermemek, piyasanın adil şartlarda işlemesini temin etmek, açgözlü ve hırslı tüccarların müşterilerin gafletinden yararlanmasını engellemek ve her türlü zulüm ve haksızlığı men etmek olmalıdır. Hatta devlet, fiyatların aşırı yükseldiği durumlarda piyasadaki arz artışını sağlayarak tekrar arz ve talebi dengelemeye çalışmalı ve böylece fiyatların yeniden normale dönmesini temin etmelidir. Nitekim Nebiyy-i Ekrem, halkın sıkıntı çektiği zamanlarda bazı tüccarları ithalât için civar bölgelere gönderdiği gibi, Hazreti Ömer de şiddetli kıtlık sebebiyle fiyatların aşırı yükselmesi karşısında narha başvurmak yerine, Suriye, Filistin ve Mısır gibi eyaletlerden Medine’ye mal sevkiyatı yaptırmıştır.[19]Cegiz Kallek, “İhtikâr”, DİA, 21/560.
3- Narhı Caiz Kılan Durumlar
Konuyla ilgili âyet ve hadislerden yola çıkan fukahanın narhı caiz kabul etmediğini ifade etmiştik. Fakat narhın haram olması asıl olsa da istisnaî ve arızî bazı durumlarda maslahat gereği devlet başkanının narha başvurabileceği başta Hanefî ve Malikîler olmak üzere pek çok fakih tarafından kabul edilmiştir.[20]Aliyyü’l-kâri, Fethu bâbi’l-inâye, 3/26; Mâverdî, el-Hâvî, 5/408; İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 367; Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhû, 4/242; … Okumaya devam et
Zaten normal işleyen piyasa şartlarında narha gerek kalmayacaktır. Daha doğrusu böyle bir ortamda narha başvurmak, fayda değil zarar getirecektir. Fakat bir kısım zalim insanların tekelciliğe giderek ticarî hayatı ele geçirmeleri, sunî olarak fiyatları arttırmaları, maliyetine veya zararına satış yaparak (damping) piyasaya hâkim olmaya çalışmaları, ihtikâr yoluyla temel ihtiyaç malzemelerini piyasadan çekerek halkı zor durumda bırakmaları, fahiş fiyatlarla satış yapmaları gibi durumlarda halkın menfaati icabı fiyatlara narh uygulanacaktır. Maalesef insanlar ticarî hayatlarında her zaman hak ve adalet üzere hareket etmediklerinden, dinî ve ahlâkî kurallar bazı durumlarda piyasaya ve fiyatlara hâkim olmadığından ve hırs, tamah ve kanaatsizlikle hareket eden insanlar başkalarına zulmettiklerinden dolayı bazı durumlarda fiyatlara müdahale de kaçınılmaz olacaktır.
Nitekim normal şartlarda narhın caiz olmadığını ifade eden Hanefî fukahası, gıda maddeleri satıcılarının fiyatları piyasaya göre fahiş miktarda yüksek tutması durumunda, Müslümanların haklarını başka türlü muhafaza edemeyen devlet başkanının işin uzmanlarıyla istişare ettikten sonra fiyatları sınırlamasının caiz olduğunu kabul etmiştir. Çünkü halktan zararın defedilmesi ancak bu yolla gerçekleşecektir.[21]İbn Âbidin, Hâşiyetu Reddi’l-muhtâr, 6/400; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-inâye, 3/26.
Konuyu farklı yönleriyle tahlil eden İbn Kayyim el-Cevziyye de cihad için insanların silah ve daha başka âlât u edevata ihtiyaç duyması hâlinde, bunları elinde bulunduran insanların piyasa fiyatlarına göre (emsal fiyat) bu malları satmak zorunda olduklarını ve onlara bu malları ellerinde tutma imkânının verilmeyeceğini ifade etmiştir.[22]İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 367.
Bir insana, “Malını şu fiyattan satacaksın.” demek her ne kadar kişi hürriyetini kısıtlama olsa da istisnaî bazı durumlarda İslâm’ın çok değer atfettiği kişi hürriyeti kamu menfaatine feda edilmiştir. Nitekim Mecelle’nin şerhini yapan Ali Haydar Efendi, “Zarar-ı âmmı def için zarar-ı has ihtiyar olunur.” kaidesinden yola çıkarak, tüccarın kamuya zarar verecek ölçüde kâr elde etme hırsıyla hareket ettikleri durumlarda yiyecek fiyatlarını sınırlandırmanın caiz olacağını ifade etmiştir.[23]Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hukkâm, 1/36. Kur’ân-ı Kerim’deki pek çok âyet-i kerimeden çıkarılan,[24]Bkz. Bakara sûresi, 2/173; Mâide sûresi, 5/3. اَلضَّرُورُاتُ تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ “Zaruretler memnu olan şeyleri mübah kılar.”[25]Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm, 1/37. kaidesi de zarurî bazı hâllerde fiyatlara müdahale etmenin caiz olacağını göstermektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nde de ihtiyaç duyulan durumlarda sıkça belli mallar hakkında fiyat tahdidine gidilmiştir.[26]Arif Bilgin, “Narh Listeleri ve Üsküdar Mal Piyasası”, Üsküdar Sempozyumu IV, 2/155-191.
4- Fiyat Tespiti Yapılırken Dikkat Edilecek Hususlar
Devlet başkanının halk üzerine tasarrufu maslahata dayalı olduğuna göre, narh uygulaması gibi hassas bir konuda fiyat tespiti yapılmadan önce hem üreticilerin hem de tüketicilerin maslahatını temin etme adına çok iyi hesap yapılmalı ve mesele enine boyuna düşünülmelidir. Narhta asıl olan alıcı konumundaki halkın korunması ve onlara gelecek zararın defedilmesi olsa da satıcıların durumu da göz ardı edilmemelidir. Meşhur Mâliki fakihi Bacî şu ifadeleriyle bu duruma dikkat çekmiştir: “Hem satıcıların hem de müşterilerin menfaatleri bilinmelidir. Tüccara onları ayakta tutacak bir kâr verilmeli ve bunda insanları haksızlığa uğratan bir durum da bulunmamalıdır. Eğer kendilerine hiç kâr bırakmadığı için razı bulunmadıkları bir fiyat konulursa, bu durum fiyatların fesada uğramasına, gıda maddelerinin piyasadan çekilmesine ve malların da telef olup gitmesine yol açar.”[27]Ebû’l-Velîd el-Bacî, el-Müntekâ şerhu Muvattâ, 6/351-352.
İbn Habîb, narhın nasıl uygulanacağını özetle şöyle anlatmıştır: Devlet başkanı pazar satıcılarının önde gelenlerini ve doğruluğuna itimat ettiği halktan bazı kimseleri toplayarak onlara, nasıl sattıklarını ve nasıl satın aldıklarını sorar. Narh konusunda onları zorlamadan razı olacakları bir fiyatta anlaşmalarını temin eder.[28]İbn Kayyim, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 669. Buradan da anlaşılmaktadır ki zaruri bazı durumlarda narha başvurulduğunda bile mesele istişareyle hâlledilmeli ve hakkaniyetten ayrılmamalıdır.
Fukaha, fiyatların tayin ve tespitinde işin uzmanlarına danışılmasını, onlarla istişare edilmesini şart koşmuştur.[29]Abderî, et-Tâc ve’l-iklîl, 4/380; İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 374. Çünkü fiyat tespiti yapılırken, malın alış fiyatı, piyasa şartlarındaki arz talep dengesi, mallar arasındaki kalite farkları, fiyat tahdidi yapılan mala duyulan ihtiyaç, müşterilerin satın alım güçleri gibi pek çok faktör birlikte değerlendirilmelidir ki adaletli ve insaflı bir fiyat bulunabilsin. Bu takdirde tespit edilen fiyatın, alıcı ve satıcılar tarafından benimsenmesi de zor olmayacaktır. Kısaca tüccarın üzerinde sebat edeceği bir fiyatın belirlenmesine ve onları ayakta tutucu bir kârın bırakılmasına dikkat edilirken, müşterinin alım gücü ve piyasa şartları da hesaba katılmalıdır.[30]Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, s. 331.
Bütün bunlara ilâveten Mâlikiler, fiyatları sınırlandıracak olan devlet başkanının adil olmasını ve yapacağı bu işte maslahat görmesini şart koşmuşlardır ki onların bu şartı da konumuz açısından ehemmiyet taşımaktadır.[31]Abderî, et-Tâc ve’l-iklîl, 4/380.
5- Narhın Muhatabı ve Konusu
Kimlerin hangi tür mallarına fiyat tahdidi yapılabileceği de önem taşımaktadır. Genel kabul gören görüşe göre müstahsil (câlib) ve üreticinin satmış olduğu mallara insanların helâkinden korkulmadığı sürece narh konulamaz. Onlar mallarını istedikleri yerde istedikleri fiyattan satışa arz edebilirler.[32]el-Mevsûatü’l-fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, “et-Tes’îr”, 11/309; Kurtubî, el-Beyân ve’t-tahsîl, 9/313; İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 369. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: الْجَالِبُ مَرْزُوقٌ وَالْمُحْتَكِرُ مَلْعُونٌ “Bir yerleşim yerine başka bir beldeden mal getiren (câlib) rızıklanmıştır. İhtikâr yapan ise lanetlenmiştir.” (İbn Mâce, Ticâret 12). Konuyla ilgili Hazreti Ömer’den de şöyle bir söz rivayet edilmiştir: “Yeryüzünde gezip dolaşın, mal getirin ve sonra dilediğiniz gibi satın. Bizim toprağımıza bir mal getiren onu dilediği gibi satsın”(İmam Mâlik, el-Muvattâ, Büyu 24). İmam Muhammed de işini devam ettirmesi ve pazara daha çok mal sokması için uzak yerlerden şehre mal getiren tüccara da müsamaha gösterildiğini ifade etmiştir.[33]Ebû’l-Velîd el-Bacî, el-Müntekâ, 6/350.
Bununla birlikte, dışarıdan mal getirerek halka doğrudan satış yapan ve sattığı malın fiyatını da piyasa fiyatlarının üzerinde tutan kimselere, “Ya herkesin sattığı fiyattan sat, ya da pazarı terk et.” denilerek, onların emsal fiyattan satışa zorlanacağını ifaden edenler de olmuştur.[34]İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 369.
Aynı şekilde cumhur-ı fukahaya göre bir kimse elinin emeği ile ürettiği malını veya arazisinin gelirini dilediği kadar elinde tutabilir. Yani onun için ihtikâr mevzu bahis değildir. Dolayısıyla böyle bir kişi için narh da söz konusu olamaz.[35]Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, s. 341. Fakat burada ifade etmek gerekir ki mevâki-i zaruret kavaid-i umumiyeden müstesnadır.[36]Mehmet Seyyid, Medhal, s. 77. Buna göre zaruretin söz konusu olduğu durumlarda, o konuyla ilgili genel hükümlere göre amel edilmez. Bu açıdan arz etmeye çalıştığımız hükümlerin her zaman için istisnaları söz konusu olabilir.
Perakende satıcıya yani çarşı esnafına ise aynı serbestlik tanınmamıştır. Hazreti Ömer bununla ilgili olarak da, “Ellerinde altından bol para olanlar, Allah’ın rızkından bizim bölgemize gelen bir rızkı alıp da bize karşı karaborsacılığa yeltenmesinler.” demiştir.(İmam Mâlik, el-Muvattâ, Büyu 24)
Fiyat tahdidi mevzuunda satışa arzedilen malların cinsi konusunda da bir ayrıma gidilmiştir. Yani her mal narh konusu olamaz. Zira devletin bütün malların üretim ve tüketimlerine hâkim olması mümkün olmayacağı gibi, halkın bütün mallara aynı ölçüde ihtiyaç duyması da söz konusu değildir. Maksat halkın zarara uğramasını engellemek olduğuna göre, narh genel itibarıyla temel ihtiyaç maddeleri için söz konusu olmuştur. Fıkıh kitaplarına baktığımızda, narh konulacak malların genellikle gıda maddeleriyle (yiyeceklerle) sınırlı tutulduğu görülmektedir.[37]Mâverdî, el-Hâvî, 5/408; Nevevî, el-Mecmu’, 13/34. İbn Âbidin de sadece insan ve hayvan yiyeceklerinde fiyat sınırlamasına gidilebileceğini ifade etmiştir. Zira insanların, yokluğundan veya pahalı olmasından en fazla etkilendikleri maddeler gıda maddeleridir. Konu ihtikârla yakından ilgili olduğundan, hangi malların elde tutulması ihtikâr sayılıyorsa, o mallara narh konulabileceği söylenmiştir.[38]İbn Âbidin, Hâşiyetü reddi’l-muhtâr, 6/400. Fakat İbn Âbidîn, halka zarar verecek her türlü malın saklanmasının ihtikâr olacağını ifade eden Ebû Yusuf’un sözüne kıyasla, aynı hükmün narh için de geçerli olacağını ifade etmiştir.[39]İbn Âbidin, Hâşiyetü reddi’l-muhtâr, 6/401. Şâfiî mezhebine göre de narh yiyeceklerle ve hayvan yemleriyle sınırlanamaz.[40]Zekeriya el-Ensârî, Esna’l-metâlib, 2/38.
Narhı bütün mallar için caiz görmek doğru olmadığı gibi, onu sadece insan ve hayvan gıdalarına inhisar ettirmek de eksik bir yaklaşım olacaktır. Zira narh koymadaki illet, zararın izalesidir. Farklı zamanlarda farklı mallara duyulan ihtiyaç artabilir. Bu açıdan narhın, halkın geneli için gerekli olan ve ihtiyaç duyulan temel tüketim mallarında cari olabileceğini söylemek daha doğru olacaktır.
Diğer taraftan el yazması kitaplar, antika eşyalar veya el süslemeli giysiler gibi kıyemî malların piyasada benzerleri bulunmadığından, bunlar için de bir fiyat belirlemesine gitmek isabetli olmayacaktır. Nitekim İbn Habib, ister yenilen şeyler isterse başka çeşit mallar olsun, ancak ölçü ve tartı ile satılan mallara narh konulabileceğini ifade etmiş ve kıyemiyattan olan malların narhın dışında kaldığını belirtmiştir.[41]Ebû’l-Velîd el-Bacî, el-Müntekâ, 6/350
Bazı fakihlere göre ücret ve maaşlarda da narha başvurmak caizdir. Şayet insanlar çiftçi, bina ustası veya terzi gibi belli bir meslek erbabına ihtiyaç duydukları hâlde, söz konusu meslek sahipleri tarafından onların bu ihtiyaçları karşılanmazsa, idareci onları ücret-i misille çalışmaya zorlayabilir. Zira halkın maslahatı ancak bu şekilde tamam olacaktır.[42]İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 359
6- Narhlı Fiyattan Satım Yapmayanın Durumu
Merginanî, İmam Azam’a göre devlet başkanı tarafından takdir edilmiş fiyattan daha pahalıya malını satan bir satıcının yapmış olduğu bu akdin geçerli olacağını ifade etmiştir. Çünkü İmam Azam hür insanların hacredilemeyeceği görüşünü benimsemiştir. İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf da aynı görüştedirler. Dolayısıyla Hanefîler, narhlı fiyatlardan satış yapmanın ikrah sayılmayacağını kabul etmişlerdir. Zira onlara göre devlet başkanı satıcıları satışa zorlamamakta, sadece fiyatın belli bir miktarın üzerine çıkmasına izin vermemektedir.[43]Merginânî, el-Hidâye, 4/93. Diğer mezheplerin yaklaşımları da Hanefî mezhebine uymaktadır.[44]Bkz. Ahmed Hasan, “et-Tes’îr fi’l-fıkhi’l-İslâmî”, Mecelletü câmiatu Dımeşk li’l-ulûmi’l-iktisâdiyye ve’l-kânuniyye, cil: 22, sayı: 1, 2006, s. 467.
Narh konulmasına karşı en sert tutumu sergileyen ve hiçbir durumda fiyat tahdidini caiz görmeyen Şâfiî mezhebine göre, şayet devlet başkanı bu hükme muhalif davranarak fiyat sınırlamasına giderse, bu hükme uymayanları tazir cezasına çarptırır. Zira böyle bir kişi açıkça devlet başkanına karşı gelmiş demektir.[45]Zekeriya el-Ensârî, Esna’l-metâlib, 2/38
7- Sonuç
Bütün bu izahlardan anlaşıldığına göre, İslâm hukukuna göre serbest piyasa fiyatlarının pazara hâkim kılınması amaçlanmıştır. Allah Resûlü’nün, “İnsanları kendi hâllerine bırakın. Allah onların bazısıyla bazısını rızıklandıracaktır” (Buhârî, Büyû 68; Müslim, Büyû 11) beyanı da iktisadî hayata dışarıdan yapılacak sun’î müdahaleleri nehyetmektedir. Bu sebepledir ki asıl olan fiyatlara müdahale edilmemesidir. Halktan zararı kaldırmak ve kamu menfaatini temin etmek maksadıyla narha başvurulması ise arızî ve istisnaî bir hükümdür.
Prof. Dr. M. A. Mannan şu ifadeleriyle İslâm ekonomisinin bu özelliğini, sosyalist ve kapitalist ekonomilerden ayıran önemli bir ayrıcalık saymıştır: “İslâm devletinde fiyatların ayarlanması ve denetimi, İslâmî değerlerle bezenmiş bir toplumun içinden gelmektedir. Bunun için daha etkin ve daha uzun ömürlüdür. Oysa sosyalist ve kapitalist devletlerde bu tür fiyat ayarlamaları, topluma, dıştan zorla empoze edilir. Toplum, bu zorlamaları istenilen ölçüde ve istenilen etkinlikte kabul edip etmemekte serbesttir.”[46]Muhammed Abdul Mannan, İslâm Ekonomisi Pratik ve Teorik, s. 292-293.
Devlet fiyatların artması karşısında hemen fiyat tahdidine gitmek yerine daha başka çarelerle bunu önlemeye çalışmalı, başarılı olamazsa son çare olarak can ve malın korunması maksadıyla narha başvurmalıdır. Hatta piyasa şartlarını adil bir şekilde düzenlemek için daha baştan önleyici tedbirler almalı ve sun’î fiyat artışına sebep olabilecek problemleri önceden hâlletmelidir.
Son olarak bir hususa daha dikkat çekilmesi faydalı olacaktır. Diğer meselelerde olduğu gibi narh konusunu değerlendirirken de İslâm iktisadı bir bütün olarak düşünülmeli, narh yasağının İslâm ahkâmının hâkim olduğu bir piyasa için söz konusu edildiği unutulmamalıdır. Yoksa daha önce de işaret edildiği üzere şer’î disiplinlere göre teşekkül etmemiş, üretici ve tüccarın adaletli davranmadığı ve tamamen kazanma hırsıyla hareket edilen bir ortamda narh yasağının da bir anlamı kalmayacaktır.
Dipnotlar
⇡1 | Bkz. İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 4/365; Zebidî, Tâcü’l-arûs, 12/28. |
---|---|
⇡2 | el-Mevsûatü’l-fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, “et-Tes’îr”, 11/301; Cengiz Kallek, “Narh”, DİA, 32/387. |
⇡3 | Merginanî, el-Hidâye, 4/93; Zekeriya el-Ensârî, Esna’l-metâlib, 2/38; Mâverdî, el-Havî’l-kebîr, 5/408; Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâ’, 3/187; Abderî, et-Tâc ve’l-iklîl li Muhtasarı Halîl, 4/380. |
⇡4 | Makdisî, el-Muğnî, 4/03; Âzımâbâdî, Avnu’l-ma’bûd şerhu Süneni Ebî Dâvud, 9/230; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 5/276. |
⇡5 | Bkz. Bakara sûresi, 154-57; Nisâ sûresi, 78-79; En’âm sûresi, 6/42; Tevbe sûresi, 9/28; Â’raf sûresi, 7/94-96. |
⇡6 | Bkz. İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 368; Nevevî, el-Mecmu’ şerhi’l-Mühezzeb, 13/33; Cengiz Kallek, “Devlet ve Piyasa İlişkisi”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, editör: Vecdi Akyüz, Ensar Yayınları, İstanbul, 2006, 3/347-355; Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, s. 320. |
⇡7 | İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 374. |
⇡8 | Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 5/276. |
⇡9 | Beyhakî, es-Sünenü’s-sugrâ, 5/261 (2011); İbn Abdilber, el-İstizkâr, 20/75 (29315). |
⇡10 | Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 5/276; Ahmed Hasan, “et-Tes’îr fi’l-fıkhi’l-İslâmî”, Mecelletü câmiatu Dımeşk li’l-ulûmi’l-iktisâdiyye ve’l-kânuniyye, cil: 22, sayı: 1, 2006, s. 457. |
⇡11 | İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/303; Cengiz Kallek, “Narh Konusuna Yeniden Bakış”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 7, 2006, s. 259. |
⇡12 | Muaz b. Cebel, Allah Resûlü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) ihtikârla ilgili şöyle bir rivayette bulunmuştur: “İhtikâr yapan kişi ne kötüdür. Allah fiyatları ucuzlatsa üzülür, pahalandırırsa sevinir.” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 8/512) |
⇡13 | Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sözünde ve muamelelerinde dürüst olan tüccarın, kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgeleneceği müjdesini vermiştir. (İbn Mâce, Ticâret 1) Başka bir rivayette ise böyle bir tüccarın kıyamet gününde, sıddıkler ve şehitlerle birlikte olacağını haber vermiştir. (İbn Mâce, Ticâret 1) |
⇡14 | Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) cevamiu’l-kelim olan bir beyanlarında şöyle buyurmuştur: “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman 164; Ebû Dâvud, Büyu 50) Konuyla ilgili Buhârî’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte ise şu şekildedir: “Bir kimse haksız olarak başkasının malını alırsa, Allah’ın gazabına uğramış olarak ilâhi huzura çıkar.” (Buhârî, Tevhîd 24). |
⇡15 | İbn Ömer, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) necş yapmaktan (satıcı ile müşteri arasına girip, kendisini alıcı gibi göstererek müşteriyi kandırıp fiatı yükseltmeye çalışmaktan) nehyettiğini söylemiştir. (Buhârî, Büyû 60) |
⇡16 | Konuyla ilgili şöyle buyrulmuştur: “Şehirli köylü adına satış yapmasın. İnsanları bırakın, Allah onları birbirlerinden rızıklandırır” (Buhârî, Büyû 58; Müslim, Büyu 20) |
⇡17 | Bununla ilgili rivayetlerden birisi şöyledir: “Şehre mal getiren ticaret kafilesini yolda karşılamayın. Kim karşılar da ondan bir şey satın alırsa, malın sahibi pazara indiğinde muhayyer olur” (Müslim, Büyu 17; Ebû Dâvud, Büyû 43; Tirmizî, Büyû 12) |
⇡18 | Buhârî, Büyû 16 |
⇡19 | Cegiz Kallek, “İhtikâr”, DİA, 21/560. |
⇡20 | Aliyyü’l-kâri, Fethu bâbi’l-inâye, 3/26; Mâverdî, el-Hâvî, 5/408; İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 367; Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuhû, 4/242; İbn Abdilber, el-İstizkâr, 2/77-78; Ahmed Hasan, “et-Tes’îr fi’l-fıkhi’l-İslâmî”, Mecelletü câmiatu Dımeşk li’l-ulûmi’l-iktisâdiyye ve’l-kânuniyye, cil: 22, sayı: 1, 2006, s. 463. |
⇡21 | İbn Âbidin, Hâşiyetu Reddi’l-muhtâr, 6/400; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-inâye, 3/26. |
⇡22 | İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 367. |
⇡23 | Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hukkâm, 1/36. |
⇡24 | Bkz. Bakara sûresi, 2/173; Mâide sûresi, 5/3. |
⇡25 | Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm, 1/37. |
⇡26 | Arif Bilgin, “Narh Listeleri ve Üsküdar Mal Piyasası”, Üsküdar Sempozyumu IV, 2/155-191. |
⇡27 | Ebû’l-Velîd el-Bacî, el-Müntekâ şerhu Muvattâ, 6/351-352. |
⇡28 | İbn Kayyim, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 669. |
⇡29 | Abderî, et-Tâc ve’l-iklîl, 4/380; İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 374. |
⇡30 | Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, s. 331. |
⇡31 | Abderî, et-Tâc ve’l-iklîl, 4/380. |
⇡32 | el-Mevsûatü’l-fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, “et-Tes’îr”, 11/309; Kurtubî, el-Beyân ve’t-tahsîl, 9/313; İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 369. |
⇡33 | Ebû’l-Velîd el-Bacî, el-Müntekâ, 6/350. |
⇡34 | İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 369. |
⇡35 | Celal Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, s. 341. |
⇡36 | Mehmet Seyyid, Medhal, s. 77. |
⇡37 | Mâverdî, el-Hâvî, 5/408; Nevevî, el-Mecmu’, 13/34. |
⇡38 | İbn Âbidin, Hâşiyetü reddi’l-muhtâr, 6/400. |
⇡39 | İbn Âbidin, Hâşiyetü reddi’l-muhtâr, 6/401. |
⇡40 | Zekeriya el-Ensârî, Esna’l-metâlib, 2/38. |
⇡41 | Ebû’l-Velîd el-Bacî, el-Müntekâ, 6/350 |
⇡42 | İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Turuku’l-hükmiyye, s. 359 |
⇡43 | Merginânî, el-Hidâye, 4/93. |
⇡44 | Bkz. Ahmed Hasan, “et-Tes’îr fi’l-fıkhi’l-İslâmî”, Mecelletü câmiatu Dımeşk li’l-ulûmi’l-iktisâdiyye ve’l-kânuniyye, cil: 22, sayı: 1, 2006, s. 467. |
⇡45 | Zekeriya el-Ensârî, Esna’l-metâlib, 2/38 |
⇡46 | Muhammed Abdul Mannan, İslâm Ekonomisi Pratik ve Teorik, s. 292-293. |