Helâl ve haramlar alanında geçerli olan ve pek çok güncel meselenin çözümünde başvurulabilecek olan bir kaide de, bir mesele hakkında helâl ve haram kılıcı delilin veya helâl ve haram kılıcı vasfın ya da helâl ve haram kılıcı sebebin birlikte bulunduğu, bunlardan birinin helâlliğe diğerinin de haramlığı delâlet ettiği ve delillerin kuvveti açısından bunlardan birisini diğerine tercih etmenin mümkün olmadığı durumlarda, haramlık cihetinin tercih edilerek söz konusu meselenin haramlığına hükmetmektir.
Özellikle bugün ortaya çıkan pek çok meselede helâl ve haram karışık hâlde bulunduğundan dolayı, mükelleflerin zihninde tereddüt ve şüpheler hâsıl olmaktadır. Hâlbuki şer’î açıdan bir şeyin aynı anda hem haram hem de helâl olması gibi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü helâl ve haram birbirinin zıddı olan iki şer’i hükümdür ki, şeriatta aynı anda bir mahalde bir cihetten birbirine zıt iki hükmün bir arada bulunması mümkün değildir. Ayrıca böyle bir durumun kabul edilmesi Şari Teâlâ’nın bir şeyde aynı anda iki zıt hükmü birden murad ettiği mânâsına gelir ki, ilâhi hükümlerde böyle bir durum tasavvur edilemez. Zira mükellefler açısından da, birbirine zıt iki hükümle aynı anda amel etmek imkânsızdır.
Bu itibarladır ki, aslında bir şeyde hem helâl hem de haramlık cihetinin olduğunun zannedilmesi, hakikatte değil, şahsın zâhiri nazarında vuku bulan bir hâdisedir. Dolayısıyla konuyla ilgili diğer delillerin değerlendirilmesinin yanında, zikredilen bu kâide de fukahanın bir hükme varmasında tercih ettirici bir delil olmaktadır. Fakat bu kâidenin bir meseleye uygulanabilmesi için helâl ve haramın aynı kuvvette olması ve birisini diğerine tercih ettirici başka bir faktörün bulunmaması ya da haramın daha baskın olmaması gerekmektedir.
Helâl ve haram kılıcı delil, sebep veya vasfın birlikte bulunduğu ve bunlardan birisini diğerine tercih etme imkânının kalmadığı meselelerde haramlık yönünün tercih edilmesinin altında yatan en önemli düşünce, ihtiyat ilkesidir. Aynı zamanda tümevarım metoduyla anlaşılmaktadır ki, fukaha tearuz ve tercih bahislerinde pek çok fıkhî meselenin çözümünde bu kaideyi kullanmıştır. Önemli bir fıkhî kaide olan, der-i mefâsidin, celb-i menâfiden evlâ olması da, şeriatta haramların terk edilmesinin öncelikli olduğunu göstermektedir. Zira Şâri Teâlâ’nın haramların terk edilmesine verdiği önemin, farzların işlenmesine gösterdiği önemden daha büyük olduğu ifade edilmiştir.[1]Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, 1/87.
Genel itibarıyla haramın irtikâp edilmemesinin farz olmasına mukabil, helâlin yapılmasının mubah olması düşüncesi de bu kaidenin vücut bulmasında etkili olmuştur. Çünkü farz ve mubahtan birisinin tercih edilmesi gereken bir mahalde, bu iki hüküm arasında tearuzun vuku bulması imkânsız olduğu için farzın/haramın terkinin ağır basacağı açıktır.
Ayrıca Hz. Peygamber’in Adiy b. Hâtim’e ifade buyurduğu şu sözleri de, bu kaidenin dayanmış olduğu önemli bir delildir:
- “Şayet köpeğini avın üzerine saldın ve besmele de çektiysen, köpeğin yakalayıp öldürdüğü avı ye. Şayet köpeğin avdan yediyse, ondan yeme. Çünkü bu durumda köpek avı kendisi için tutmuştur. Şayet (senin köpeğin) Allah’ın ismi zikredilmeden gönderilmiş köpeklerle karışır ve bunlar hep birlikte bir av yakalayıp öldürürlerse, bu avdan yeme. Çünkü sen bu köpeklerden hangisinin avı öldürdüğünü bilemezsin. Aynı şekilde şayet sen okunla bir av vurur da, bu avı bir veya iki gün sonra bulursan ve avın üzerinde senin okundan başka bir yara da yoksa ondan ye. Şayet av bir suya düştüyse ondan yeme.” (Buharî, zebâih 8) Müslim’de şu ilave vardır: “Sen avı suyun mu yoksa okunun mu öldürdüğünü bilemezsin.” (Müslim, “Sayd”, 7).
Yukarıdaki hadis-i şerifte Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem), besmele çekilerek gönderilmiş köpeklerle besmele çekilmeden gönderilmiş köpeklerin beraber tuttuğu veya vurulduktan sonra suyun içine düşen bir avın yenilmemesini emretmesinin sebebi, bu av hayvanlarının ölüm sebebinin kesin olarak helâl yollardan gerçekleştiğinin bilinmemesidir. Bu hayvanların ölüm sebeplerinde, helâl ve haram her iki ihtimalin de bulunmasına rağmen Allah Resûlü’nün haramlık yönünü tercih etmesi, şüpheli şeylerden kaçınma, ihtiyatı esas alma ve haramlık cihetinin tercih edilmesi gibi ilkelerin meşruiyetini göstermektedir.
Dipnotlar
⇡1 | Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, 1/87. |
---|