Kısaca sarf akdi, paranın parayla değiştirilmesi, paranın başka bir para karşılığında satılması demektir. Alışveriş akdinde bedeller mal ve paradan oluşurken, sarf akdinde her iki bedel de paradan oluşur. İslâm’ın ilk dönemlerinde söz konusu akit daha ziyade altın ve gümüş paraların değiştirilmesinden ibaret olsa da günümüzde paranın özellik ve fonksiyonlarına sahip olan her türlü değer, sarf akdinin konusunu oluşturur. Dolayısıyla ister bir ülkenin kullanmış olduğu para birimi, ister başka ülkelere ait döviz, isterse bütün çeşitleriyle altın ve gümüş olsun, bütün bunlar birbiriyle değiştirilmek istendiğinde sarf akdi kurulmuş olur ve bir kısım şartlara dikkat edilmesi gerekir.
Günümüzde sarrafların ve döviz bürolarının yapmış olduğu işlemlerin tamamı sarf akdinden oluşmaktadır. Aynı şekilde bankaların bir kısım işlemleri de sarf akdini oluşturur. Nitekim sarraf kelimesi doğrudan, harcamak, nakletmek, çevirmek ve değiştirmek gibi anlamlara gelen s-r-f kökünden türediği gibi, bankaların Arapça karşılığı olan “masrif” kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Aynı şekilde döviz bürolarının İngilizcedeki karşılığı olan “exchange” sözcüğü de değiştirmek anlamında kullanılmaktadır.
Fakat sarf akdi sadece bahsi geçen kurumların yapmış oldukları işlemlerle sınırlı değildir. İki kişinin sahip olduğu paraları birbiriyle değiştirmeleri ve dolayısıyla sarf akdi yapmaları da pekâlâ mümkündür. Meselâ bir kişinin sahip olduğu altın veya dövizi, TL karşılığında bir başkasına satması bir çeşit sarf akdidir.
Karşılıklı icap ve kabul gerektirmesi, akdin taraflarının eda ehliyetine sahip olması, akdin bir konusunun bulunması ve bunun da kendisine göre bir kısım şartlara sahip olması gibi özellikleriyle sarf akdi diğer akitlere benzese de faizin oluşmasını engelleme adına bu konuda dikkat edilmesi gereken bir kısım özel şartlar vardır. Farklı bir ifadeyle sarf akdi, yapısı itibarıyla faize yol açmaya müsait olduğundan, onunla ilgili ileri sürülen şartlar tarafları faizden uzak tutmaya yöneliktir.
Daha sonra da detaylı olarak üzerinde durulacağı üzere İslâm’da temel itibarıyla iki çeşit faiz vardır: Borç ve alışveriş faizi. Alışveriş faizi de kendi içinde fazlalık faizi (ribe’l-fadl) ve veresiye faizi (ribe’n-nesie) olmak üzere ikiye ayrılır. Borç faizi Kur’ân-ı Kerim’de yasaklanırken, alışveriş faiziyle ilgili hükümler hadislerde gelmiştir. Borç faizi, karz-ı hasen veya daha başka bir akit neticesinde oluşan bir borcun, daha sonraki bir zamanda fazlasıyla alınmasıdır.
Alışveriş faizi ise belirli özellikleri taşıyan malların birbiriyle peşin veya vadeli değişiminde ortaya çıkan bir faiz çeşididir. İşte alışveriş faizine konu olan mallardan birisi de her çeşidiyle paralardır. Zira konuyla ilgili hadis-i şerifler, birbiriyle değiştirilmesi düşünülen altın ve gümüşle ilgili olarak şu şartları getirmiştir: Eğer bunlar kendi cinsleriyle değiştirileceklerse yani bedellerin her ikisi de altından veya gümüşten oluşuyorsa, bedellerin hem peşin hem de eşit miktarda olması gerekmektedir. Bedellerin farklı olması durumunda yani altının gümüşle değişiminde ise dikkat edilmesi gereken husus sadece bedellerin peşin ödenmesidir.
Konuyla ilgili olarak Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
لَا تَبِيعُوا الذَّهَبَ بِالذَّهَبِ إِلَّا مِثْلًا بِمِثْلٍ وَلَا تُشِفُّوا بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ وَلَا تَبِيعُوا الْوَرِقَ بِالْوَرِقِ إِلَّا مِثْلًا بِمِثْلٍ وَلَا تُشِفُّوا بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ وَلَا تَبِيعُوا مِنْهَا غَائِبًا بِنَاجِزٍ
“Misli misline olmadıkça altını altınla satmayın! Birini diğerinden ziyade yapmayın! Misli misline olmadıkça gümüşü de gümüşle satmayın! Birini diğerinden ziyade yapmayın! Bunlardan hâlihazırda mevcut olmayanı mevcut olanla satmayın! (Yani bunlar arasındaki alışverişi peşin yapın, veresiye yapmayın!)” (Müslim, Müsâkât 75.)
Söz konusu hususlara dikkat edilmediği durumda, faizli bir akit yapılmış olacaktır.
Fıkıh kitaplarında sarf akdiyle ilgili ele alınan hükümleri şu şekilde özetlemek mümkündür.[1]Bkz. Bilal Aybakan, “Sarf”, DİA, 36/138-140. İlk olarak sarf akdinden bahsedilebilmesi için bedellerin para veya para hükmünde olması gerekir. Fıkıh literatüründe para denildiğinde ilk akla gelen, altın ve gümüştür. Altın ve gümüş yaratılış itibarıyla para özelliği taşıdığından, ister külçe hâlinde bulunsun, ister kalıba dökülsün, ister ziynet eşyası yapılsın, isterse para olarak basılsın, her hâlükârda onlar para olarak kabul edilmiş ve sarf akdinin konusunu oluşturmuştur. Fakat diğer madenlerden veya kâğıttan yapılan paralar da piyasada tedavülde olduğu sürece sarf hükümlerine tâbi olacaktır.
Sarf akdinin caiz olabilmesi için, -değişime konu olan mallar ister aynı cins ister farklı cins olsun- mutlaka peşin yapılması gerekir. Dolayısıyla taraflar birbirinden ayrılmadan önce bedelleri kabzetmelidirler. Hadislerde gelen, “yeden bi yedin”, “hâe bi hâe” ifadeleri buna delâlet etmektedir. Buna riayet edilmediği takdirde veresiye faizine (ribe’n-nesie) düşülmüş olacaktır. Esasen sarf akdinin en önemli özelliği de budur. Yani onun peşin yapılmasıdır.
Öyle ki İmam Mâlik, Nâfi ve İbn Ömer vasıtasıyla Hazreti Ömer’den şu rivayeti nakletmiştir:
لا تَبِيعُوا الذَّهَبَ بِالذَّهَبِ إِلَّا مِثْلًا بِمِثْلٍ وَلاَ تُشِفُّوا بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ وَلاَ تَبِيعُوا الْوَرِقَ بِالْوَرِقِ إِلَّا مِثْلًا بِمِثْلٍ وَلاَ تُشِفُّوا بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ وَلاَ تَبِيعُوا الذَّهَبِ بالْوَرِقَ أَحَدُهُمَا غَائِبٌ وَالْآخَرُ نَاجِزٌ وَإِنِ اسْتَنْظَرَكَ إِلَى أَنْ يَلِجَ إِلَى بَيْتِهِ فَلاَ تُنْظِرْهُ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمُ الرَّمَاءَ
“Misli misline olmadıkça altına karşılık altın satmayın; bir kısmını diğerine karşı fazla saymayınız. Misli misline olmadıkça gümüşe karşılık gümüş satmayın; bir kısmını diğerine karşı fazla saymayınız. Gümüşle altını biri peşin diğeri veresiye olacak şekilde satmayın. Hatta (müşteri) evine girmek için isin isterse, ona izin verme. Şüphesiz ki ben sizin faize düşmenizden korkuyorum.” (İmam Mâlik, el-Muvattâ, 4/917 (2337).
Burada Hazreti Ömer, bedellerin teslimi sırasında, faiz oluşabileceği endişesiyle, eve gidip gelecek kadar bile bir sürenin geçmesini nehyetmiştir.
Sarf akdinde, bedellerin karşılıklı kabzedilmesi gerektiğinden, şart muhayyerliği de caiz değildir. Yani taraflardan birisi, daha sonra tek taraflı olarak akdi fesh edebilme şartını ileri süremez.
Sarf akdinin peşin olmasının yanı sıra, eğer bedeller aynı cins paralardan oluşuyorsa, miktarların da eşit olması gerekmektedir. Zira Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerde “mislen bi misin”, “sevâen bi sevâin” gibi ifadelerle bunu şart koşmuştur. (Müslim, Müsâkât 82, 88.) Buna göre meselâ bir altınla başka bir altının değişiminde, onların ayarlarının farklı olması veya onlardan birisinin üzerinde işçilik yapılmış olması gibi durumların da bir önemi yoktur. Bu tür durumlarda bedellerin farklı miktarlarda değişimi faiz oluşturduğundan, bedellerin aynı olması durumunda ise taraflardan birisinin zarar etme ihtimali bulunduğundan, bu altınların birbiriyle değiştirilmesi yerine farklı bir cins parayla satılması düşünülmelidir.
Normal şartlarda göz kararı satışa (beyü’l-cüzâf) istihsanen cevaz verilmiş olsa da bu cevaz, sarf akdinde aynı cins malların değişimi söz konusu olduğunda geçerli değildir. Böyle bir akit, fasit kabul edilmiştir.
Bedeller aynı cins olduğunda eşit olmaları zorunlu olsa da farklı cins paraların birbiriyle değişiminde böyle bir şart aranmaz. Yani altının gümüşle veya altın ve gümüşün kendileri dışındaki bir parayla değişiminde miktarların değişmesi faiz oluşturmaz. Zira Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), altının altınla, gümüşün gümüşle, buğdayın buğdayla, arpanın arpayla, hurmanın hurmayla ve tuzun da tuzla eşit miktarlarda ve peşin olarak değiştirilmesi gerektiğini belirttikten sonra şöyle buyurmuştur:
فَإِذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ الْأَصْنَافُ فَبِيعُوا كَيْفَ شِئْتُمْ إِذَا كَانَ يَدًا بِيَدٍ
“Bedeller, farklı cins mallardan oluştuktan sonra peşin olmak kaydıyla dilediğiniz gibi alışveriş yapın.” (Müslim, Müsâkât 81.)
Böyle bir sarf akdinde bedellerin tahmin ve göz kararıyla belirlenmesinde de bir mahzur yoktur.
Dipnotlar
⇡1 | Bkz. Bilal Aybakan, “Sarf”, DİA, 36/138-140. |
---|