Ayette geçen “Allah yolunda olanlar” ibaresi herhangi bir kayıttan azade olarak mutlak bir ifadeyle gelmiştir. Bu kavramın yorum ve açıklamasında bir ittifak ve icma olmadığına göre, “fi sebîlillah” ifadesinin dinin temel disiplinleriyle ve nasslarla çatışmadıktan sonra, Arapçanın dil kurallarının müsaadesi ölçüsünde zaman ve şartlara göre yeniden yorumlanması mümkündür.
Hanefî fukahâsı genellikle bu kavramdan Allah yolunda maddî cihad yapan fakir gazileri anlamışlardır. Yani savaşa gitmek için gerekli teçhizatı olmayan fakirlere bu fondan yardım edilerek onların da cihad vazifesine katılabilmelerinin sağlanması gerektiğini söylemişlerdir. Ancak günümüzde cihadın şekli değişmiştir. Cihad, Allah’la insanlar arasında bulunan engellerin bertaraf edilerek, onların din-i mübin-i İslâm’la tanışmalarını temin etmek veya zaten yüce olan Allah’ın adının dünyanın dört bir tarafında i’lâ edilmesi olduğunu göre, günümüzde bu gayeyi gerçekleştirme yolunda mücadele edenleri de “fi sebîlillah” kavramının kapsamı dâhilinde değerlendirebiliriz.
Buna göre, bu gayeye hizmet eden ilim erbabını; radyo, televizyon, internet veya değişik vesileleri kullanarak yüce dinimizi başkalarına ulaştırma adına gayret sarf eden kişi ve kurumları; İslâm’ın hakkıyla anlaşılabilmesi ve İslâm kültürünün doğru bir şekilde nakledilmesi için dünyanın değişik yerlerinde gayret gösteren kimseleri de bu kavram içinde mütalaa etmek mümkündür. Çünkü günümüzde manevî cihad ön plandadır. Dolayısıyla manevî cihadın hakkıyla yerine getirilebilmesi için ihtiyaç duyulan maddî imkânların deruhte edilmesi, Müslümanlar üzerine bir vecibedir. Zekât, bu ideale hizmet eden en önemli bir kaynaktır.