Hile-i şer’iye, zahiren caiz gibi görünen bir yol bulup zekât vermekten kaçmaktır. Bu şekilde zekâtı düşürmek için hileye başvurmak caiz değildir. Bu konuda Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
“Zekât korkusundan dolayı ayrı ayrı bulunan zekât malları birleştirilmez ve toplu bulunanların da arası ayrılmaz.” (Buhârî, zekât 34; Ebû Dâvûd, zekât 4; Nesâî, zekât 5, 10)
Bu konuda hile yapmanın çeşitli şekilleri olabilir. Mesela kişi nisap miktarından fazla mala sahip olduğu hâlde bir sene dolmadan bu mallarını başkasına hibe eder ve sonra tekrar geri alır. Veya elindeki malların cinsini değiştirerek zekâttan kurtulmaya çalışır. Kırk koyunu olan bir kimsenin bir sene dolmadan bunları satarak sığır alması gibi.
Misalleri çoğaltabiliriz. Ancak mesele açıktır. Kişinin ne suretle olursa olsun, sırf kendisinden zekât borcunu düşürmek niyetiyle başvurduğu herhangi bir yol, dinen caiz değildir. Kişi böyle yapmakla ancak kendisini kandırmış olur. Çünkü Cenâb-ı Hak bizim gizlediğimiz veya açığa vurduğumuz her şeyden haberdardır. Niyet ve maksatlarımıza muttalidir. Bundan dolayı inanan bir insan bu türlü yollara başvurmamalıdır.
Bir Müslüman zekâttan kaçmak için değil, zekât vermek için uğraşır. Nitekim Müminûn Sûresi’nde müminlerin özelliklerinin anlatıldığı bir ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak, “Onlar zekât vermek için çalışırlar!” buyurmaktadır.