Hazret-i Peygamber Aleyhisselam kendisi okur-yazar olmadığı için okuma-yazma işlerini sahabe efendilerimiz görürlerdi.
Efendimizin yazıcıları yaklaşık 40 kişiydi. Bunların önde gelenleri şunlardır: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman. Hz. Âişe’nin rivayetine göre, Efendimiz kendisine vahiy geldiğinde “Ey Useym! Yaz!” buyurarak vahyi Hz. Osman’a yazdırırdı.
Hz. Ali; Efendimiz muahede ve musâlaha yaptığı zaman, bunları Hz. Ali’ye yazdırırdı. Meselâ, Kureyşlilerle Hudeybiye’de yaptığı muahedeyi ona yazdırmıştı. Ayrıca Hz. Ali, mülk fermanlarını ve şahıslarla ilgili yazıları da yazardı.
Übeyy İbn Ka’b; Peygamber Efendimiz Medine’ye geldiklerinde yazılarını Ensar’dan ilk yazan Übeyy b. Ka’b idi ve yazdığı yazıların sonuna kimin yazdığını ifade sadedinde “Filan oğlu filan yazdı.” diyenlerin de ilki bu sahabe idi. Medine’de Resûlullah’a inen vahiyleri O’nun huzurunda ilk defa yazmaya başlayan da Übeyy b. Ka’b idi.
Zeyd b. Sabit; Übeyy b. Ka’b bulunmadığı zaman Efendimizin yazılarını Zeyd b. Sabit yazardı. Zeyd b. Sabit vahiyleri yazmada üstad idi. Kendisinin vahiyden başka yazılacak şeyleri yazdığı da olurdu. Hazret-i Peygamber ondan İbraniceyi öğrenmesini istemiş o da on beş gün gibi kısa bir süre içinde bu dili çok güzel bir şekilde öğrenmişti. Daha sonra ise yine Resûlullah’ın tavsiyesiyle Süryaniceyi de on yedi günde güzelce öğrenmiştir.
Abdullah b. Erkam; Peygamberimizin anne tarafından akrabasıdır. Hz. Âmine, Abdullah b. Erkam’ın babası olan Erkam’ın halası idi. Hazret-i Peygamber’e bir yazı geldiği zaman “Buna, kim cevap yazar?” diye sorduğu zaman, mecliste Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer gibi zâtlar bulunduğu hâlde, Abdullah b. Erkam: “Ben!” der ve öne atılırdı. Peygamberimiz Aleyhisselam da ona yazıyı yazdırır ve mühürletirdi. Ayrıca kendisi güvenilir bir zât olduğu için, hükümdarlardan gelen yazıları yanında saklamasını da ona emrederdi.
Halid b. Saîd; Besmele’yi ilk yazan, bu sahabidir.
Halid b. Velid, Ukbe, Talha b. Ubeydullah, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî, Ebu Süfyan b. Harb, Büreyde b. Husayb, Zübeyr b. Avam…
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz