“Her kim güzel bir şefâatte bulunursa, o iyilikten kendisine de bir nasip vardır. Kim de kötü bir hususta şefâat ederse, ondan da kendisine bir pay düşer.” (Nisâ,4/85.)
Mücâhid bu âyetin insanlar arasındaki iyi ve kötü şefâat hakkında indiğini kaydetmiştir. (et-Taberî, V/186.)
Beydâvî âyeti şöyle tefsir etmiştir: “
Bir insan, güzel şefâatle, Allah rızası için, diğer bir müslümanın hakkını gözetir ve ondan bir zararı defeder ya da ona bir fayda sağlarsa veya onun için arkasından (bizahri’l-gayb) dua ederse duası kabul olunur –hatta melek, “sana da o kadar” der– şefâatinin ve hayra vesile oluşunun sevabını alır. Kim de, Allah’ın haram saydığı bir hususta şefâatte bulunursa, aynı miktarda sorumluluğa ve vebâle ortaktır.” (el-Beydâvî, II/228.)
Ebu’s-Suûd ise güzel şefâati şöyle tarif eder: “Meşrû bir konuda bir müslümanın hakkının sırf Allah rızası için gözetildiği ve içinde dünyevî hiçbir maksat olmayan şefâate ‘şefâatün hasene’ yani güzel şefâat denir. (Ebu’s-Suûd, II/210.)
İbn Abbas’tan gelen rivayete göre o, güzel şefâati, insanlar arasını uzlaştırmak ve onları barıştırmak; kötü şefâati ise, insanlar arasında laf taşımak ve dedikodu yapmaktır.” (el-Beğavî, I/457.) diye tarif etmiştir.
İbnü’l-Cevzî kötü şefâat için üç anlam verildiğini kaydeder: “Birincisi, koğuculuk yapmak, insanların arasını bozmak; ikincisi, Yahudilerin yaptıkları gibi, mümin erkek ve kadınlara beddua etmek; üçüncüsü ise, ehl-i küfre katılarak müminlere karşı harb etmek.” (Zâdü’l-Mesîr, II/150.)
Kısaca belirtmek gerekirse, bu âyette geçen şefâat âhirette cereyan edecek olan şefâat değil, dünyada gerçekleşen ve insanlar arasındaki münasebetlerle ilgili iyi/kötü şefâattir, insanların lehinde ya da aleyhinde faaliyet göstermek demektir.
Kaynak: Dr. Mesut Erdal, 40 Soruda Şefaat İnancı