Kurban kelimesi, Türkçe kökenli olmamakla birlikte, Türkçeleşmiş bir kelimedir. Arapça kökenli olan bu kelimenin sözlük anlamı, mastar olarak “yaklaşmak”, isim olarak ise “yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelmektedir. Özellikle de Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şeyleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Dini bir terim olarak ise kurban, ibadet maksadıyla belirli vakitte belirli şartları taşıyan bir hayvanı usulünce kesmek, ya da bu şekilde kesilen hayvanın adıdır. (Prof. Dr. Beşir Gözübenli, Yeni Ümit)
Kurban ibadeti insanlık tarihi boyunca mevcut olduğu gibi özellikle diğer semavî dinler olan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta mevcuttur. Ancak bu dinlerde kurbanın anlayış ve uygulamalarında değişiklikler olmuştur. Ayrıca semavî dinler dışındaki dinlerde de anlayış ve şekil yönüyle farklılıklar olsa bile kurban ibadetinin mevcudiyeti bilinmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de çeşitli vesilelerle birçok ayette kurban ibadetinden bahsedilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Saffat, Hac, En’am, Maide, Bakara, Fetih ve Kevser surelerinde, doğrudan doğruya dini terim anlamındaki kurbanı, yani kurban ibadetini konu eden ayetler bulunmaktadır. Enam suresinin 162. ayeti ile Kevser suresinin 2. ayeti genel anlamda kurban ibadetiyle ilgilidir.
Enam suresinin 162. ayetinde “De ki: şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir” buyrularak kurban ibadetinin, ibadetlerin en güzeli namazla, insanın en önemli sermayesi hayatla ve insanın dünyadan terhisi manasında ölümle birlikte zikredilmesi manidardır.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de: “İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın!” buyurmuştur (İbn Mâce, Edâhî, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 321 ). Ayrıca Peygamberimiz’in (sas) kurbanın meşru kılındığı yıl olan hicretin ikinci yılından sonra vefatına kadar hiç aksatmadan, her yıl yani yaklaşık on yıl kurban kestiği ifade edilmektedir. (Tirmizi, , Edâhî,11)
Kurban kesmek, Hanefî mezhebine göre vacip, diğer mezheplerde ise terk edilmesi istenmeyen müekked bir sünnettir. Maliki mezhebinde de bunun vacip olduğunu savunanlar vardır. İmam-ı Şafii “Kurban sünnettir” cümlesinin hemen arkasından “Onun terk edilmesini istemem (sevmem)” der. (eş-Şafii, el-Ümm, 2, 287) Bu itibarla Şafii mezhebinde, sünnet-i müekkede olan hüküm, Hanefilerde vacip şeklinde ifade edilmektedir.
İbadetler Allah emrettiği için yapılır. Allah’ın emri ile yapılan ibadetlerde de bildiğimiz bilemediğimiz sayısız hikmetler vardır. Kurban ibadeti yerine getirilirken, Allah’ın yüce adının zikredilmesi, yeryüzünde mevcut bütün hayvanların Allah’ın mülkü olup sırf rahmet eseri olarak insanların istifadesine verilmiş olduğunun bilinmesi ve o şuurla bu ibadetin yapılması emredilmektedir.
Kurban, Allah’ın rızasını kazanma yolunda bir kahramanlık, fedakârlık, hasbîlik ve teslimiyetin ifadesidir. Bu teslimiyet ve hasbîlik, Hz. İbrahim ve İsmail ile zirveleşerek sembolleşmiştir. Kurban, Allah’a teslimiyet ruhunu geliştirir. Böylelikle insan hakikî kulluk tavrını takınır, şükür vazifesini yerine getirmeye çalışır; Allah’a yaklaşır, kurban onun kurbiyetine bir vesile teşkil etmiş olur. İşte bu manaları özünde taşıyan kurban uğruna, Allah’a kurbiyet iştiyakıyla coşan mü’min gönüller, muhtaç kimselere hiç olmazsa bayramda et yedirebilmek ve elde edilen derilerle fakir talebelerin bir kısım ihtiyaçlarını görebilmek için yeni yeni vesileler ihdas ettiler, etmeliler ve edeceklerdir de… Gerekirse her sene aynı mevsim beklenip, bayram iple çekilecek, enaniyet, gurur, makam, mansıp ve rütbeler kurbanlık bir koç gibi yatırılıp İbrahim edasıyla kurban edilecektir. Bu ise vesile olunan kurbanların “sırat”ın geçilmesinde “Burak” olacağına ve o gayretlerin ebediyet adına vaadettiği neticelerin ötede eksiksiz bulunacağına olan imanın bir tezahürüdür. Böyle bir iman ise riyasız bir hizmet ve rekabetsiz bir yarış halini alır yani Kur’an-ı Kerim’in “İşte yarışacaklarsa insanlar, bu cennet devletine konmak için yarışsınlar!” (Mutaffifin, 83/26) buyurduğu müsabakanın yolu açılır.
Evet, dünyanın dört bir tarafında fakir olan müslümanlar en azından bir bayram günü yardım bekliyor. Afrika incileri bizden uzanacak elleri intizar ediyor; senede bir de olsa et yiyebilmenin ümidiyle yolumuzu gözlüyor. Hususiyle Doğu’da ve Güneydoğu’da samimiyetimize gönülden inanan kardeşlerimiz, onları bu sene de unutmayacağımız recâsını besliyor. İşte, mukaddes bir yarış kulvarı.. öyleyse, bu cennet devletine konmak için yarışmalı değil miyiz!..