Giyinmek fıtrî olduğu gibi güzel giyinmek ve insanların göz zevkine hitap etmek de fıtrîdir. Aynı zamanda bu, Allah’ın nimetlerini kişinin üzerinde izhar etmesidir. Her meselede olduğu gibi yüce dinimiz giyim-kuşam noktasında da bazı ölçüler getirmiştir.
Elbise giyilirken dikkat edilecek hususlardan birisi giyilen elbisenin gurur ve kibir için bir sebep olmamasıdır. Nitekim Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Kim izârını kibirle yerde sürürse, Allah Kıyamet günü ona (rahmet nazarıyla) bakmaz.” (Muvatta, Libas 12)
Bu manada başka bir hadis-i şerifte Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
“Ey Süfyan İbnu Sehl, izarını (topuklarından aşağı) sarkıtma! Çünkü Allah Teâla hazretleri, izârını (topuklardan) aşağı sarkıtanı sevmez!” (Müsned, 2/461)
“İzârın topuktan aşağı olanı ateştedir.” (Müsned, 4/246)
Bu ve benzer hadisi şeriflerden dolayı elbiselerin uzatılmasının caiz olup olmadığı âlimler arasında ihtilafa sebep olmuştur. Neticede, bu meseleyi orta yollu yorumlayan müdakkik âlimlerimiz şu karara varmışlardır: “Elbisenin kibirlenme ve gururlanma niyeti taşımaksızın ve necaset bulaşmayacak şekilde uzatılması caizdir. Elbisenin uzunluğu hususunda erkekler için müstehap olan elbisenin uzunluğunun baldırların yarısına kadar olmasıdır, topuklara kadar uzatılması ise caizdir.”[1]İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, 17/464
Bu hususta orta yolu benimseyen âlimler, hadiste gelen ihtarın, elbisesini kibir için yerde sürüyenlere ve onu kibirlerini göstermek için araç haline getirenlere yapıldığını söylemişlerdir. Bu görüşü, İmam Nevevî, İbn Hacer, Şevkânî, Irâkî gibi alimler benimsemişlerdir. Buna dayanak olarak da hadiste geçen “huyelâ-kibirli” kelimesinin hükmü takyîd ettiğini (sınırlandırdığını) dolayısıyla bütün herkesi kapsamayacağını belirtmişlerdir.
Yine Hanefî mezhebinin önemli âlimlerinden biri olan İbn-i Abidin, eserinde bu meseleyi şu şekilde ele almıştır: “Elbisenin bir kısmı vardır ki mekruhtur: Kibir için giyilen elbise gibi. Mûtad şekilde giymeksizin elbiseyi sarkıtmak yasak edildiği için tahrîmen mekruhtur. [2]İbn Abidin, 15/350, Şamil Yayınları Malum olduğu üzere elbise bir toplumun örf ve kültürünü yansıtır. İbn Abidin de bunu temel alarak toplumun kabul ettiği elbise şeklinin dışında elbiseyi uzatmanın harama yakın manada mekruh olduğunu belirtmiştir.
Sonuç olarak; Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) konuyla ilgili mübarek sözlerine baktığımızda buradaki ikaz ve ihtarların, elbisesini “kibir” niyetiyle uzatanlara yapıldığını görmekte şu dersleri almaktayız: Müslüman, hayatının bütün yönlerinde olduğu gibi giyim-kuşamda da orta yolu tutmalıdır. Giydiği elbiselerle farklılık mülahazasına girmemelidir. Başkalarına karşı elbiseyle üstünlük sağlamaya çalışmamalı, güzel ve yeni elbiseler giydiğinde gurur ve çalıma girmek yerine Rabbine verdiği nimetlerden dolayı şükran hisleriyle dolmalıdır.
Dipnotlar