Değerli kardeşimiz,
Sorunuzda iki ayrı mesele var: Birincisi miras payları ve mirasın medeni hukuka göre paylaşımı, ikincisi anne-babaya maddi destekte bulunulması.
Öncelikle miras meselesinin mahiyeti kapsamı ve ilgili muhatapların paylarının ne olduğu temel dini kaynaklarımızda net bir şekilde ortaya konulmuştur. Başka bir ifade ile Kur’an ve Sünnet tarafından detaylı bir şekilde bu mesele düzenlenmiştir. Buna göre her bir mirasçının alacağı pay belirlenmiş; “Miras payları ile pay sahiplerinin aile içi sorumlulukları arasında kendine özgü hak ve yükümlülükler sistemi çerçevesinde ve hukukî yaptırımlarla desteklenen bir denge gözetildiğinden evlâtlar, öz ve baba bir kardeşler arasında kadınların hissesi erkeklerinkine göre yarı olarak belirlenmiştir.”[1]Dia, Miras. Net bir şekilde düzenlenmiş olan miras paylaşımını, düzenlendiği gibi icra etmeli, bu noktada bir değişikliğe gidilmemelidir. Zira taraflar haklarını payları nispetinde talep ettikleri sürece belirlenen oranlar dışında bir paylaşıma gidilmesi fıkhî açıdan caiz olmayacaktır.
Ancak hak sahibi olanların herhangi bir baskı altında kalmaksızın kendi rıza ve onayları dahilinde yürürlükte olan kanunun düzenlediği şekilde paylaşım yapılması da mümkündür. Bu, mirasçıların bir kısmının kendi haklarından/alacakları payların bir kısmından feragat etmeleri manasına gelir. İnsan, kendi hakkından feragat edebilir, bunun dinen bir sakıncası yoktur, hatta iyi bir niyetle kişi sevap da kazanır.
İkinci mesele ise genel olarak aralarında kan bağı olup darda olan (mu’sir) yakınların özelde ise anne babanın gözetilmesi, maddi ihtiyaçlarının karşılanması meselesidir. Bu da nafaka yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre, temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken fakir anne-babanın ihtiyaçları çocukları, şayet çocukları yoksa kan bağı olan diğer yakınları tarafından karşılanmalıdır. Bu dinî bir yükümlülüktür ve yerine getirilmediği zaman kişiyi dünyevî/hukukî ve uhrevî açıdan sorumlu kılar.
Buna göre anne-babanızın temel ihtiyaçlarına dair giderleri -şayet kendileri karşılayamayacak durumda iseler- hem sizin hem diğer kardeşlerinizin sorumluluğu kapsamındadır. Kardeşlerin kendi aralarında anlaşıp konuşmalarıyla bir neticeye ulaşmaları ve bu temel ihtiyaçları birlikte karşılamaları gerekir. Bu ihtiyaç giderilmiyorsa taraflar veya taraflardan bu sorumluluğu yerine getirmeyenler dinen ve hukuken sorumlu olurlar.
Bu sorumluluğu yerine getirmeyen tarafların varlığından yola çıkarak belirlenmiş miras paylarında değişikliğe gitmek -yukarıda değindiğimiz üzere- doğru değildir. Bunun yerine, alternatif olarak şu yapılabilir:
Diğer kardeşlerin yükümlülüğü dahilinde olan maddi giderleri de yüklenmemek için –aile bağlarını zedelememek kaydıyla– mevcut medeni hukukun “bakım nafakası” düzenlemesinden istifade edilebilir. Anne babanın ihtiyaçlarının karşılanması Türk Medeni Hukuku’nda “Nafaka Yükümlülükleri” başlığı altında düzenlenmiştir:
“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.” (364.madde). [2]Detaylı bilgi için bkz. Sedef İrem Çakırca, “Kardeşler Arasında Nafaka Yükümlülüğü”
Anne babanın temel ihtiyaçları dışındaki diğer masrafları ve kendilerine yapılacak maddi destekler ise zaten gönüllülük esasına bağlıdır. Dinimizce teşvik edilmiş, güzel bulunmuş olmakla birlikte sorumluluk doğuracak bir ödev olmadığı için bu tür yardımların dinen ve hukuken bir bağlayıcılığı dolayısıyla hükme tesiri yoktur.
Netice itibarıyla şu şekilde özetleyebiliriz: Bahsettiğiniz gibi durumlarda miras paylaşımı, dinimizde düzenlenmiş olduğu şekli ile yapılmalı, nafaka yükümlülüğü ile ilgili olarak da kardeşler kendi aralarında bir çözüm üretmeli, şayet buna muvaffak olamazlarsa, ilgili yasal merciler üzerinden çözüm aramalıdırlar. Bu şekilde hem dinî bir vebal altına girilmemiş, hem de mağduriyet ve haksızlıklar yaşanmamış olur.
Selametle kalın…
Dipnotlar