Aşûre günü, kamerî ayların birincisi olan Muharrem ayının 10. günüdür. Aşûre gününün orucu hakkında İbni Abbas (r.a.) bize şu malumatı aktarır:
– “Rasulullah (aleyhissalatu vesselâm) Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin Aşure gününde oruç tuttuklarını gördü ve: “Bu oruç nedir?“diye sordu.
– Kendisine şöyle cevap verildi: “Bu gün iyi bir gündür. Allah Teâlâ bu günde Musa (a.s.) ile İsrailoğullarını düşmandan kurtarmıştır. Bu sebeple Musa (a.s.) bu günde oruç tutmuştur.”
– Peygamber Efendimiz de (aleyhissalatu vesselâm): “Ben Musa’ya sizden daha yakınım” buyurdu ve bu günde oruç tutulmasını emretti.” (Ebû Dâvûd, Savm 63)
Bu durum Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar devam etti. Daha sonra ise Rasulü Ekrem (aleyhissalatu vesselâm) Aşure orucu mevzuunda insanları muhayyer bıraktı. Şu hadis-i şerif bu muhayyerliği ifade eder:
“Bu gün Aşure günüdür. Bu günde oruç tutmak sizlere farz olmamıştır. Dileyen oruç tutsun, dileyen tutmasın.” (Buhârî, Savm 69)
Aşure günü oruç tutmak ve o gün Hazreti Musa aleyhisselam ve ümmeti, firavunun zulmünden kurtulduğu için oruç tutarak Allah’a şükretmek, Peygamberimiz tarafından tavsiye edilen nafile ibadetlerdendir. Şu kadar var ki, sadece aşure gününü oruçlu geçirmek mekruh görülmüş, önceki veya sonraki günle beraber tutulması tavsiye edilmiştir. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Aşure orucunu tutun; ancak bir gün önce ve bir gün de sonra tutarak Yahudilere muhalefet edin.” (Müsned, 1/241).
Burada, her ne kadar Yahudilerin tutmuş olduğu bir oruç devam ettirilse de, bize ait bir renkle bir üslupla devam ettirilmesi gayreti görülmektedir Efendimizde. İbni Abidin, bizden önceki ümmetlere ait hükümlerden bizim için de geçerli olanlara örnek verirken kısasla beraber, aşure orucunu da zikreder (İbni Abidin, Terc. 1/114).
Bu oruç kitaplarımızda bazen sünnet, bazen müstehap bazen de nafile olarak zikredilir. Her üçü de doğru olmakla beraber aşure orucu, sünnetin nafile kısmındandır. Sahabe efendilerimiz, aşure orucuna çok ehemmiyet verirler, çocuklarına da tuttururlardı. Hatta çocukları acıktığında onları oyuncaklarla oyalamaya çalışırlardı. (Buhari, Savm 47)