Ruhlar, cesetlerinin bulunduğu kabirlere mânevî vasıta ve kablolarla bağlı bir kulak bırakarak, kendileri için bir nev’i kışla ve bekleme salonu olan Berzah Âlemi’ne giderler. Kabre intikalleriyle beraber ruhlar, birtakım temessül ve menfezlerle karşı karşıya kalırlar. Dünyadaki amelleri, o âlemde belli bir keyfiyet ve hüviyet kazanmış olarak karşılarına çıkar. Namazları, Kur’ân ları, Allah (c.c.) yolundaki hizmetleri, tesbihleri orada gönüllerine inşirah ve sürur verici birer enîs, birer dost olarak bulurlar. Cennet’e ait pencereler açılır; nazarlarına en lâtif sermedî manzaralar, güzel tablolar arz edilir ve cennetlerini seyredip dururlar. Dünyada çirkin yaşayanlara, temessüller de çirkin olur ve onlara cehennemler gösterilir. Biri, kıyamet’in bir an önce kopmasını arzularken, diğeri hiç kopmamasını ister. Berzah âleminde kıyamet koptuktan sonra ne kadar kalınacağını ancak Allah (c.c.) bilir.
Berzah Âlemi’ne intikal eden ruhlar bizi duyabilirler, fakat biz onları duyamayız. Allah (c.c.) dilemeyince onlar da duyamayacağı gibi, yine Allah (c.c.) dilerse, buradakilere de duyurabilir. Kabirleri keşfeden evliya vardır. Efendimiz (s.a.s.), Bedir’de müşrik cesetlerinin atıldığı kuyunun başına varıp, “Allah’ın size va’d ettiği şeyleri gördünüz mü?” buyurmuşlardı…
Âlî ve yüce ruhlar içinde Berzah Âlemi’ndeki ruhlarla temas kuranlar vardır. Muhyiddin İbni Arabî (r.a.), ervah-ı âliye ile sık sık temas ettiğinden bahseder. İmam Süyûtî, Efendimiz’le yakazaten 70 defa görüştüğünü ve Ahmed Rufâi Hazretleri de, Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm’ın ruhuyla teşerrüf ettiğini anlatır. İmam Buhari (r.a.)’nin abdest alıp namaz kıldıktan sonra murakabe ile rivayetlerinin doğru olup olmadığını Rasûlullah (s.a.s.)’a arz ettiği nakledilen haberlerdendir… Rüya yoluyla görüşmek ise, zaten mümkündür. Kötü ruhlara gelince; buradaki iyiler onlarla niye görüşsün ki?!
Bir bakıma kıyamete kadar ayaklarında bir nevî zincir bulunduğundan, ruhlar bir daha dünyaya gelemez. Dolayısıyla, ruh çağırma seanslarında “geldi” denenler ruh olmayıp cin veya şeytandır. Kötü ruhlar, zaten zincirli oldukları için gelemezler; iyi ruhlar da öylelerine gelmez. Şu kadar ki yüce ruhlar, her zaman dünyayı gezebilir, iman adına yeni tekevvünleri takip edebilir ve mezarlarıyla münasebetlerini sürdürebilirler.
Hadîs-i Şerifler, Ümmet-i Muhammed’i mezarlar ve içindekiler hakkında hassasiyete dâvet etmektedir. Ayrıca, günümüzde Parapsikoloji’nin de ortaya koyup kabul ettiği bir gerçek olarak, her bir ruh, kendi mezarında yatan cesedinin atomlarıyla sonuna kadar münasebettar olup, zaman zaman onları ziyaret kasdıyla mezarına girip çıkabilir. Binaeanaleyh, kendi kemikleri, atom ve molekülleriyle münasebetini devam ettiren muazzez bir ruhun mezarına yapılan müdaheleler, hele yerine bina yapıp, sonra da o binada günah icra edilmesi, herhalde o ruhu rahatsız ve ta’ciz edecektir. Günümüzde bunu teyid eden hâdiselere de çeşitli yerlerde çokça şahit olunmaktadır. Meselâ, Ankara’nın göbeğinde bir mezar, dozerlerle yerinden sökülememiştir. Yüzlerce insan, dozerlerin yolun ortasında çakılıp kaldığını ifâde etmektedir. Batılı yazarlar da, bu mevzûda çok şey söylemektedirler. Eskiden benzeri hâdiseleri cami imamlarımız anlattığında “üsture-hurafe” derlerdi; şimdi ise ilim adamları anlatıyor, hem de ilim adına.
Kaynak: İnancın Gölgesinde, “Berzah Âleminde Ruh Ne Yapar?”