Bu tâli konuların başında çocuklarımızdan birini diğerine tercih etmeme prensibi gelir. Evet, bu konudaki küçük bir kusur, bizi, çocuklarımız üzerinde tesirsiz hale getirmeye yeter. Rasulü Ekrem’in (sav) bu konudaki şu irşatları ne manidardır:
Numan ibn Beşir’ın (ra) babası yani Hz. Beşir –baba da, evlat da Müslümandı ve ashab-ı Bedir’dendi- geldi ve dedi ki: “-Ya Rasulallah (sav), başka çocuklarım da var; ama, Numan başka. Müsaade ederseniz servetimin şu kadarını Numan’a vermek istiyorum.”
Hz. Peygamber (sav); “-Diğer çocuklarına da o kadar verdiniz mi?” diye sordu. Beşir, “-Hayır” dedi. Allah Rasulü (sav) bu defa, umuma tevcih-i kelam ederek şöyle buyurdular: “Allah’tan korkun ve evlatlarınıza karşı âdilane muamelede bulunun. Sonra da Beşir’e dönerek: “Sen, çocuklarının hepsinin sana aynı derecede hürmet etmelerini ister misin?” Beşir de: “Evet isterim”deyince, “-O halde, böyle yapma” (Buhari, Hibe, 12-13; Tirmizi, Ahkam, 30)
Yani sen de sadece bir evladını değil hepisin gözet. Sen onlardan birine teveccüh ve ihtimam göstersen, ona hediye verip atiyyede bulunsan bu defa diğerinin sana karşı birr (iyilik) duygusu azalır ve itimadı sarsılır.
Allah Rasulü, (sav), meseleye esaslı bir çözüm teklif ediyor ve muhtemel bir problemi temelden hallediyor. Evet, aynı hânedeki çocuklardan birinin diğerlerine tercihi, evvela diğer çocuklarda tercih edilen kardeşlerine karşı kıskançlık hissini uyarır ve kardeşleri birbirine karşı düşman haline getirir. Bu meseleleri, psikolojinin dar prensiplerine dayanarak izah etmeye çalıştığımızı düşünmeyiniz. Biz burada, Kur’ân-ı Kerim’in ruhlarımıza duyurmak istediği gerçeklerin evrenselliği, insan tabiatına uygunluğu, makuliyeti, mantıkiyeti ve insaniliği üzerinde duruyoruz.
Bilindiği üzere Yusuf (as) rüyasında yıldızların, ayın eve güneşin kendisine secde ettiğini görmüştü. Bu sevinilecek ve iftihar edilebilecek durumu babasına açtığında, babası, “Evladım, bunu kardeşlerine anlatma” (Yusuf/5) demişti. Nübüvvet derinliğiyle insan tabiatını bilen bu büyük insan, böyle bir meselenin kardeşlerinde kıskançlık hissini uyaracağını hissetmiş ve böyle bir rüyayı anlatmanın, henüz tezkiye-yi nefse erememiş kimselerde kıskançlığa sebebiyet vereceğini düşünmüştü. Maalesef neticede endişe ettiği şeyler gerçekleşmiş, kardeşleri Yusuf’u (as) ölmek üzere bir kuyuya atmış ve bu olayla peygamber hânesinde bile çekemezliğini insanı ne hale getireceğini ortaya koymuşlardı.
Evet, çocuklardan birini diğerlerine sevgi vb.. hususlarda tercih etme, kardeşlerde kıskançlık hissi uyaracağı ve hiç de farkına varılamayacağı şekilde baba ve annenin farklı muamelelerinden ötürü, şuuraltı bir nefret duygusu uyaracağı açıktır.
Bu mülahazaları, sevgilerimizin-nefretlerimizin dostluklarımızın-düşmanlıklarımızın sebep, saik ve şuuraltı kaynaklarıyla düşündüğümüzde daha iyi anlarız: Çok samimi ve sıkı fıkı olduğunuz arkadaşınız vardır. Ama, her nasılsa bir defasında size îsar hissi izhar edememiş ve bir noktada hodkâmlığıyla hiç de beklemediğiniz bir davranış sergilemiştir. Siz, isteyerek veya istemeyerek bunu hafızanızın bir tarafına yerleştirirsiniz. Hemen her hadise, insan dimağında bir iz bırakır geçer, sonra başka hadise ile hortlayıverir. İşte siz şuuraltınızda sessiz sessiz uyuyan o sevimsiz duyguları çağrıştıracak ve ateşleyecek bir hadise karşısında birden bire hırçınlaşır ve şöyle dersiniz: “Zaten ben sizin böyle olduğunuzu önceden anlamıştım.”
Şimdi bir de bu türden menfi olayların üst üste yığıldığını, bir kaçının birden hortladığını düşününüz. Uzun bir maziden gelen bütün bu bulantıların hemen hepsini birden o insanın yüzüne vurur, sonra da nefsinizi müdafaa etmeye durursunuz. İşte çocuğun dimağına veya hafızasına ya da şuuraltına yerleşen düşünceleri depreştirecek, sizin çocuklar arasındaki her hangi bir olumsuz tavrınız, o çocuğu size karşı hırçınlaştıracak sonra da onun sizleri bütün bütün dinlememesini netice verecektir.
Aslında bu, konunun sadece bir yününü teşkil etmektedir. Meseleyi çocuğun bütün hayatını içine alacak şekilde ele alacak olursak iş daha da karmaşıklaşır. Hele bir de siz herşeyi onun çocukluğuna verir de duygularının ilerde nasıl bir hal alacağını hesaba katmazsınız, birgün hiç farkına varmadan kendi yanlışlarınızı altında ezilir gidersiniz. Çocuğun evde şahit olduğu hilaf-ı vâki davranışlar, sözler, mütenâkız hareketler –ki siz çocuğun bunları çoğu zaman anlamadığını düşünürsünüz- oysa ki bunlar bir deftere kaydediliyor gibi onun hafızasının bir tarafına silinmeyecek şekilde kaydedilir. Zamanı geldiğinde de onlar bütünüyle birden ortaya çıkarlar. Bu bazen öyle bir çıkış olur ki aileyi, anne ve babayı da önüne katarak sürükler.
Binaenaleyh anne-baba olmak isteyen herkes, belli bir seviyede psikoloji, pedagoji ya da en azından Kur’ân’ın bu mevzudaki mücmel prensiplerini bilmeli ve ondan sonra yeni bir hayata “bismillah”demelidirler.
Evlat, çocuk yetiştirme basit bir mesele değildir. Ben arıcılığa merak ettiğim bir devrede, gittim arıcılık kursu gördüm. Arılarla uğraşmanın bile ne kadar zor olduğunu müşahede ettim. Bunun gibi insan, mutlaka iyi nesiller yetiştirmenin yolunu öğrenmeli topluma iyi elemanlar kazandırmalıdır. A’la-yı illiyyî nden esfel-i safilîne kadar gel-gitler yaşayan potansiyel bir büyük varlığın terbiye edilip insanlığa yükseltilmesinin ne denli önemli olduğunu hiç kimse unutmamalıdır.
Kaynak: Çekirdekten Çınara