İslâmî sistem içerisinde emeklilik müessesesine yer yoktur. İnsan, çalışabildiği müddetçe çalışmalı, elden-ayaktan düştüğünde de, varsa çocukları, yoksa akrabaları, onlar da yoksa, devlet kendisine yardım elini uzatmalıdır.
Hz. Ömer, çarşıda dilenen bir zimmîyi görünce canı sıkılır ve “bunları genç iken çalıştırıyor, çalışamayacak hale gelince de, dilenmeğe mahkûm ediyorsunuz” diyerek, kendisine Beytü’l-malden maaş bağlar.[1]es-Sa’lebî,el-Keşf ve’l-beyân 5/57; el-Kurtubî,el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân 8/174.
İslâm’ın sosyal güvenlik sistemi, kendi değerleri içinde bir bütündür. Bu sebeple, bugün ülkemizde uygulanan şekilleriyle SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı gibi emeklilik sistemlerini İslâmiyet’le te’lif etmek oldukça zordur. Zordur ama, bu müesseselerin sağladığı her türlü imkânı İslâm, daha güzel ve daha doyurucu biçimde, hem de hiç karşılık beklemeden, prim almadan ve ‘5000 iş günü’ devlette çalışma mecbûriyeti getirmeden sağlayacak bir içtimâî yapıya sahiptir.
Bu kaideler çerçevesinde, devlet müesseselerinde çalışarak emekli olmuş ve emekli maaşı almaya hak kazanmış Müslümanlar, eğer geçimleri emekli maaşına bağlı ise, bu maaşı almalı ve herhangi bir hayır müessesesinde hiç karşılık beklemeden dine-imâna hizmet etmelidirler. Şâyet, emekli maaşına ihtiyaçları yoksa ve geçimlerini başka kanallardan temin edebiliyorlarsa, bu takdirde, emeklilik maaşlarını muhtaç kimselere, talebelere veya hayır kurumlarına bağışlamalıdırlar. (Fasıldan Fasıla, II)
Dipnotlar
⇡1 | es-Sa’lebî,el-Keşf ve’l-beyân 5/57; el-Kurtubî,el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân 8/174. |
---|