Değerli kardeşimiz,
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Buhârî’de geçen bir hadislerinde kendisinden sonra erkekler için kadından daha zararlı bir fitne bırakmadığını ifade buyurmuştur.[1]Hadisin metni şu şekildedir: مَا تَرَكْتُ بَعْد۪ي فِتْنَةً أَضَرَّ عَلَى الرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ (Buhârî, nikâh 17). Diğer yandan Cenâb-ı Hak Âl-i İmrân Sûresinde:
“Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise Allah’ın katındadır.” (Âli İmrân Sûresi, 3/14)
buyurarak nefsin hoşuna giden nimetleri sayarak insanı bunlara karşı dikkatli davranmaya çağırmış, bunların ahiret nimetlerine nazaran geçici ve muvakkat olduklarına işaret edilmiş ve böylece hakîkatte meşru olan bu nimetlerin birer gaye hâline getirilmek suretiyle insanı Allah’tan uzaklaştırabilecek potansiyel birer tehlike olduklarına dikkat çekilmiştir. Âyet-i kerîmede nefsin hoşuna giden şeylerin başında kadınların zikredilmesi de konumuz açısından dikkat çekicidir.
Birçok manaya gelen “fitne”nin temelde iki anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz. Birinci anlamı, madeni ateşte eritmek suretiyle saflaştırma, yani onun hasını hamından ayırma, imtihan etme, deneme; diğer anlamı ise kargaşa çıkarma, bozgunculuk yapma ve herc u merce sebebiyet vermedir. Buna göre hadis-i şerifte kadının fitne olmasıyla anlatılmak istenen temel husus, onun gerek kendisi ve gerekse erkekler için bir imtihan unsuru olmasıdır çünkü kadın fıtrat ve tabiatı gereği kendi güzelliklerini sergilemeye meftun olduğu gibi erkekler de yaratılış icabı güzele meyyaldirler. Üstad Bediüzzaman Hazretleri şu veciz ifadeleriyle bu hususu dile getirmişlerdir:
“Ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeye fıtraten çok meyyal olmasından, seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlûp olup o ateşe sarhoşâne bir sürurla düşer, yanar.” (Bediüzzaman, Şualar, 5. Şua.)
Evet, kadının fitne olduğunun dile getirilmesi katiyen onun adına bir noksanlık değildir çünkü burada, onda mevcut olan bir kusur değil, potansiyel bir tehlike nazara verilmiştir. Aslında günümüzde çarşı-pazarda, televizyonda, internette, reklam ve filmlerde kadının nasıl suiistimal edildiğine bakacak olursak, herhâlde hadis-i şerifi anlamakta hiç zorluk çekmeyiz. Cenâb-ı Hakk’ın Rahim ismine mazhariyette en önde olan bu şefkat âbidesi, ruh yüceliği ve vicdan enginliğiyle değil; cismiyle, bedeniyle, güzelliğiyle ön plana çıkarılmış ve neticede toplumda değişik gayrimeşrû davranışların ortaya çıkmasında bir sebep teşkil etmiştir. Bu açıdan kadının fitne olmasını mutlak manada değil, onun sahip olduğu vasıflar itibarıyla anlamak gerekir. Nitekim İmam Buhârî’nin yukarıdaki hadisi “huysuz ve uğursuz kadından sakınılması” adında açtığı babın altına alması da bunu göstermektedir. Aynı şekilde Cenâb-ı Hak Tegâbun Sûresinde
يَاۤ أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُۤوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman olanlar da çıkabilir. Böyle olanlara karşı dikkatli olun!” (Tegâbun Sûresi, 64/14.)
buyurarak kocalarına bile düşmanlık yapabilecek kadınların bulunabileceğine dikkat çekerken, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de bir hadis-i şeriflerinde saliha kadını dünyada sahip olunan şeylerin en hayırlısı olarak göstermiştir. (Müslim, radâ 64) Buradan anlıyoruz ki kadın için esas olan onun sahip olduğu vasıflardır. Eğer saliha bir kadın olursa, erkek nazarında dünyadaki en hayırlı varlık olurken, sahip olduğu bir kısım kötü sıfatlardan dolayı yine erkek için bir fitne hâline gelebilir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da meselenin erkeklere bakan tarafıdır. Aslında kadınların fitne olması bir yönüyle de erkeklerdeki zaaflara işaret eder. İradesinin hakkını vermeyen bir erkeğin kadın karşısında dize gelebileceğine işaret ediliyor. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde:
إِنَّ الدُّنْيَا حُلْوَةٌ خَضِرَةٌ وَإِنَّ اللّٰهَ مُسْتَخْلِفُكُمْ فِيهَا فَيَنْظُرُ كَيْفَ تَعْمَلُونَ فَاتَّقُوا الدُّنْيَا وَاتَّقُوا النِّسَاءَ فَإِنَّ أَوَّلَ فِتْنَةِ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَانَتْ فِي النِّسَاءِ “Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyanın (dünyaya bakan yönünden) sakının, kadından da (sizi aldatacak yönünden) sakının! Zîra Benî İsrâil’in ilk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır.” (Müslim, zikr 99) buyurarak bu hususa dikkat çekmiştir.
Dolayısıyla kadının fitne olmasını daha ziyade pratik hayata bakan yönüyle değerlendirmeli ve buradan alınması gereken dersler üzerinde durmalıyız. Kadınlar açısından meseleye baktığımızda, onlar; giyim kuşamlarına dikkat ederek, avret mahallerini erkeklerin nazarından uzak tutarak, erkeklerin yanında bulunduklarında konuşmalarına, hâl ve hareketlerine dikkat ederek en büyük sermayelerinin iffet ve hayâ olduğunu bir an hatırdan çıkarmamalı ve böylece bir fitne (imtihan) unsuru hâline gelmemeye çalışmalıdırlar. Erkekler de iradelerinin hakkını vermek ve haramlara karşı sabretmek suretiyle bu zaaflarını bir sevap vesilesine dönüştürmenin yolunu aramalıdırlar. Özellikle günümüzde gözlerin kalbe açılan bir pencere olduğunu ve kalbe akıp gelecek günah ziftlerinin oradan gireceğini bir an hatırdan çıkarmamalı ve günaha girme ihtimallerinin olduğu mahallerden de uzak durmalıdırlar. Erkekler ve kadınlar ancak bu surette, Cenâb-ı Hakk’ın, “Zinaya yaklaşmayın” emri çerçevesinde hareket etmiş olacaklardır.
Son olarak Hocaefendi’nin bazı büyük zatların dualarında kadın fitnesinden Allah’a sığınmaları meselesine getirdiği yorumla meseleyi hitama erdirelim:
“Erkek için bir imtihan unsuru olması açısından kadına “fitne” de denilmiştir. Bir kısım müminlerin sabah akşam dualarında “Allahümme ecirnâ min şerri’n-nisâ, Allahümme ecirnâ min belai’n-nisâ, Allahümme ecirnâ min fitneti’n-nisâ” demeleri; yani, “Allah’ım, erkekliğin altında kalıp kadınla imtihanı kaybederek bir kötülük işlemekten bizi koru; Allah’ım, şehvetin arkasında sürüklenip bir felakete uğramaktan bizi muhafaza et; Allah’ım bir kadının cazibesine kapılıp doğru yoldan sapmaktan bizi halâs eyle!” diyerek Allah Teâlâ’ya iltica etmeleri kadının potansiyel bir ibtila vesile olmasındandır. Güzeller Güzeli Yaratıcı, kadına cemalinden bir parıltı vermiş ve onu tenasübü, güzelliği, edâsı ve endâmıyla erkeğin gönlüne çok câzip gelebilecek bir hilkatte yaratmıştır. Bazıları, o câzibe karşısında iradelerinin hakkını vermekte zorlanabilirler; kadını bir imtihan vesilesi görür ve onun karşısında iradesiz davranmamak için de sabah akşam ellerini açıp -arz ettiğim gibi- Allah’ın hıfz u himayesine sığınırlar. Yoksa, müminler, kadının şer, bela ve fitne olarak yaratıldığını asla düşünmez ve kadın fitnesinden korunma dualarını o bâtıl inanca bağlamazlar. Bu açıdan, aslında erkek de kadın için bir imtihan aracıdır ve kadın da erkek sebebiyle başına gelebilecek şerden, beladan ve fitneden sürekli Hazret-i Hafîz’e sığınmalıdır. Hatta o da –dilerse– dualarında “Allahümme ecirnâ min şerri’r-ricâl, Allahümme ecirnâ min belâi’r-ricâl, Allahümme ecirnâ min fitneti’r-ricâl” diyebilir. Evet, erkek-kadın münasebetleri çerçevesinde her ikisi de birbiriyle imtihan olmaktadır ve her biri diğeri için bir imtihan unsuru, bir bela sebebi ve bir fitne vasıtasıdır.
Aldatan Havva imajı ve ilk günahın vebalinin kadına yüklenmesi, Batılı toplumlarda, asırlar boyu kadın hakkında çok olumsuz yorumlara sebebiyet vermiştir. Bu çarpık anlayıştan dolayı, kadın, güvenilmez, doğrudan muhatap kabul edilmez, ikinci sınıf bir varlık konumuna itilmiş; âdet hali, hamilelik ve çocuk doğurma, onun ebedî suçuna bir ceza olarak telâkki edilmiştir. Oysa İslâm’ın kadına bakışı, erkeğe bakışından hiç farklı değildir.”[2]Ölümsüzlük İksiri, s. 49-50.
Selametle kalınız.
Dipnotlar