İçindekiler
İslam’da Kadının Eğitim ve Öğretimi
İslâm, erkeğe verdiği eğitim-öğretim hakkını kadına da vermiştir. Bu konuda müracaat ettiğimiz âyet ve hadislerin bazıları umumî bir hitapta bulunmuş ve bu umumilik içine kadını da dâhil etmiştir. Diğer bazılarında ise kadının ilim elde etme ve öğretme hakkı bizzat zikredilmiştir.
Mesela قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Sûresi, 39/9) âyeti kadınların bilmesini de içine alacak şekilde geniştir. Kur’ân’da geçen: رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا “Rabbim ilmimi arttır.”(Tâhâ Sûresi, 20/114) duası, kadın ve erkek herkesin yapabileceği bir duadır. طَلَبُ الْعِلْمِ فَر۪يضَةٌ عَلٰى كُلِّ مُسْلِمٍ “İlim öğrenmek erkek kadın her Müslüman’a farzdır.”(İbn Mâce, mukaddime 17), عَلَى النِّسَاءِ مَا عَلَى الرِّجَالِ إِلاَّ الْجُمُعَةَ وَالْجَنَائِزَ وَالْجِهَادَ “Kadınlara Cuma, cihad ve cenaze hariç erkeklere farz kılınan her şey farz kılınmıştır.”(Abdurrezzâk, Musannef, 5/298) gibi hadislerde ise kadın ayrıca zikredilmektedir. Peygamber Efendimiz’in cariyeler hakkındaki şu beyanları, değil hür kadınların, köle kadınların bile ilim öğrenme konusundaki haklarını ortaya koyar: “Bir insanın cariyesi olur, ona güzel bir tahsil ve eğitim verir, sonra da onu azad ederse, Allah onu iki katıyla mükâfatlandırır.”(Buhârî, cihâd 145)
Kur’ân ve hadislerde kadınlara tanınan eğitim-öğretim hakkı, Efendimiz zamanında pratik hayatta uygulanmış daha sonraki devirlerde de bu istikamette devam etmiştir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında, erkeklerle beraber kadınlar da camiye geliyor, verilen vaaz ve hutbelerden, yapılan sohbetlerden onlar da istifade ediyorlardı. Sorusu olan bir kadın, ya Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) gelip bizzat soruyor ya da bir aracı vasıtasıyla iletiyordu. Genç bir kız, kendisini istemediği bir erkekle zorla evlendirmek isteyen babasını gelip Allah Resûlüne şikâyet edebiliyor, Peygamber Efendimiz de babasıyla konuşuyor ve neticede kızı haklı buluyordu. Bir kadın, gelip kocasının kendisini haksız yere boşadığını söylüyor, yuvasının dağılmaması için yalvarıyor, ardından gönülleri rahatlatıcı hükümleri bildiren bir âyet iniyordu. Esma Validemiz geliyor Efendimiz’e kadınlara ait hususi bir soru soruyor, mahrem bir mevzu olmasına rağmen soru sormaktan sıkılmıyor, Efendimiz ise bu sorulara gayet açık ve tatmin edici cevaplar veriyordu. İşte kadın, Allah Resûlü zamanında derdini anlatma, ihtiyaçlarını dile getirme, soru sorma ve ilim alma konusunda bu kadar rahattı. Daha önce insan yerine konmayan bu muallâ varlık, İslâm’ın gelmesiyle büyük bir mevki kazanmış ve esas olması gereken yere çıkmıştı.
Kadınların İlim Alma Yolları
1- Kadınların Mescide Gidip Gelmeleri
“Kadınların mescitlere gitmesine engel olmayın fakat evleri onlar için daha hayırlıdır.” (Müslim, salât 134–137) , “Kadınlarınız gece mescide çıkmak için izin istediklerinde onlara izin verin” (Müslim, salât 139), “Kadınlar cemaate katılmak istediklerinde, koku sürünmesinler.” (Müslim, salât 141) gibi hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınların camiye gelebileceklerini bildirmişti. Hatta özel günlerinde kadınların bayram namazına gelmelerini ve cemaatin gerisinde durarak tekbirlere iştirak etmelerini tavsiye ediyordu. (Buhârî, îdeyn 15)
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), âyetler indiğinde, onları önce erkeklere sonra da kadınlara okuyordu. (İbn İshâk, Sire, 128) Hatta zaman zaman kadınların ortasında ayakta durup onlara da âyetleri okuyup anlattığını biliyoruz. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/590; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, 24/243)
Evet, mescitler kadınlara açıktı, bugün de açıktır ancak bazı şartlar da yok değildi. Namazın huzuruna, huşuuna mâni kokular sürmeyecekler, süslenmeyecekler, erkeklerle karışıp gitmemeye özen göstereceklerdi. Erkeklerle kadınların karışmaması için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şu kapıyı keşke kadınlara ayırsaydık diye arzusunu belirtmişti. O zamanki şartlar içinde yapılamamış bulunan iş Hz. Ömer döneminde bizzat kendisi tarafından yerine getirilmiş ve kadınların mescide girişleri için ayrı bir kapı tahsis edilmişti. (Ebû Dâvud, salât 17) Bu kapıya bugün de hâlâ “Babu’n-Nisa=Kadınlar Kapısı” denir.
Şu hâdise de camilerin kadınların istifadesine her zaman açık olduğunu beyan eder: Ümmü Seleme Validemiz, evinde bir kadının saçlarını tararken, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ey insanlar!” dediğini duymuş ve hemen mescide yönelmişti. O sırada saçlarını taratan kadın, “Allah Resûlü erkekleri çağırıyor, ben ise kadınım.” deyince Ümmü Seleme Validemiz: “Ben de insanım.” cevabını vermişti. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 7/422; Müslim, fedâil 9) Sahâbe kadınlarından Hind binti Useyd (radıyallahu anhâ), Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Kaf Sûresini hutbede çok okuduğu için ezberlediğini söylemişti. (İbn Sa’d, Tabakât, 8/296)
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), sadece Cuma günleri değil diğer günler de namazlardan sonra mescitte, inen âyetleri tebliğ ve tefsir ediyor, o âyetle ilgili olan ya da olmayan sorulara cevaplar veriyordu. İşte bu sohbetlere kadınlar da katılıyor, hatta sorular da soruyorlardı. (Buhârî, ilim 41)
Kadınların sohbetleri ve hutbeleri dinlemeleri daha sonra Hulefa-i Raşidin döneminde de devam etmiştir. Hz. Ömer hutbe verirken bir kadının kalkıp mehirlerin yüksek tutulmasıyla alâkalı fikrine karşı çıkması ve bunu âyetten delil getirerek rahatlıkla ifade etmesi, bu meselede bir örnektir. Bu anlatılanlardan da anlaşılıyor ki kadınlar asr-ı saadette -bazen çeşitli tedbirlerle beraber- mescitlerin manevî ve ilmî feyizinden istifade etmişler ve hep ilme açık olmuşlardır. Mescidin fonksiyonu devam etmekle beraber bugün aynı vazifeyi paylaşan okullar, kurslar, üniversiteler, eğitim merkezleri gibi başka müesseseler de vardır.
2- Peygamberimizin Özel Sohbet Günleri
“Allah, beni bir muallim olarak gönderdi.” (İbn Mace, Mukaddime 229) diyen ve ümmetinin içinde erkeklerle beraber kadınların eğitimiyle de ilgilenen Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), kendisine özel sohbet talebiyle gelen kadınlara hususi bir gün ayırmış ve onlara vaazlar vermiştir.
Bir gün Medine’nin kadınları gelerek şöyle demişlerdi: “Ey Allah’ın Resûlü, erkekler Sizi dinleyip Sizden istifade etme konusunda bizi geçtiler. Bize de müstakil bir gün ayırsanız!” Allah Resûlü, bunun üzerine onlara bir gün verdi. O belirli günde onlara nasihat eder ve bazı emirlerde bulunurdu. (Buhârî, ilim 36) Hatta Mekke’de ilk medrese konumunda olan Dâru’l-Erkam’da (Erkam b. Erkam’ın evinde) kadınların da olduğu bilinmektedir. (İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, 2/312)
Buhârî’nin, “Devlet başkanının kadınlara nasihatte bulunması” bölümünde zikrettiği bir hadis-i şerifle alâkalı olarak İbn Hacer şöyle der: Buhârî bu başlıkla, ailenin öğretimiyle ilgili teşvikin, kişinin sadece kendisine mahsus olmayıp bunun devlet başkanı ve onun yetki verdiği kimselere de yönelik olduğuna dikkat çekmiştir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 1/232) Yani kadınların eğitimiyle alâkalı mesuliyetin bir kısmı da devlete aittir ve devletin bu konuda gerekli imkânları sağlaması gerekir. Dolayısıyla valiler, kaymakamlar, müftüler, imamlar, vaizler ve diğer yetkin ve yetkili insanlar, devleti temsil eden şahıslar olarak bu vazifeyi yerine getirmekle mükelleftirler.
3- Sahabenin Ailesine Tebliği
Allah Resûlü zamanında mescitte bazı sahabenin kaldığı ve sürekli ilimle meşgul oldukları yere “Suffe” denirdi. Burada kadınların da suffesi olduğundan bahsedilmektedir. Sahâbe, kadınıyla erkeğiyle burada öğrendiği ilmi doğrudan evine taşıyor ve ailesini de bilgilendiriyordu. Zaten: يَآ أَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْل۪يكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ “Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi öyle bir ateşten koruyun ki yakıtı insanlar ve taşlardır.”(Tahrim Sûresi, 66/6) âyetine muhatab olan o hassas insanların başka türlü yapmaları da düşünülemezdi. Böylece kadınlar, kocalarından kendilerine gelen bilgilerle de ilimlerini arttırmış oluyorlardı. (Buhârî, ilim 25-26)
Kettânî’nin verdiği bilgiye göre Sahâbe, Hz. Ömer’in halifeliğinden önce kardeşlerini ve kızlarını okutur, sonra da onları okutucu olarak vazifelendirirdi ve bu zincirleme olarak devam ederdi. Daha sonra, Hz. Ömer okullar açtırarak çocukların eğitim ve öğretimi için görevliler tayin etmiştir. (Kettânî, et-Terâtibü’l-idariyye Tercümesi, 3/107)
Kadının kocasından ilim alması mehir konusuna da yansımış, evlilikte, erkeğin mehir olarak eşine, ezberindeki âyetleri öğretmesi kabul görmüş ve hükme bağlanmıştır. (Mevsûatu’l-Fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, 39/156)
4- Özel Olarak Peygamberimize Soru Sormaya Gelmeleri
Kadınların, Efendimiz ve Hulefa-i Raşidin döneminde ilim almak için soru sormaktan çekinmediklerini görüyoruz. Dışarıda herkesin soru sormasına müsaade eden Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ayrıca öğleden sonra huzuruna girilip soru sorulması için de izin veriyordu. (Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 1/161) Örnek olarak Mücadele Sûresinin inişine sebep olan hâdiseyi zikredebiliriz: Havle binti Salebe, kocasının kendisini boşadığı şikâyetiyle Peygamber Efendimiz’e gelmiş ve kocasının kendisini boşadığını söyleyerek derdini dökmüştü: “Ey Allah’ın Resûlü, Evs benimle genç ve cazip olduğum sırada evlendi. Bunca zaman ona hizmet ettim. Çocuklar doğurup büyüttüm. Gençliğim gidince beni ortada bıraktı. Kocama dönme imkânı yok mu? O da buna razı?” Bu ısrarlı yakarmalardan sonra Mücadele Sûresinin ilk dört âyeti nazil oldu.
Hz. Âişe validemiz, Ensar kadınları hakkındaki bir hayretini şöyle dile getirir: “Ensar kadınları ne hoş, hayâları, soru sorarak ilim öğrenmelerine mâni olmuyor!” İşte bu kadınlardan biri olan, Hz. Enes’in annesi Ümmü Süleym, Peygamberimiz’e gelmiş ve: “Allah, hak olan bir meseleyi açıklamaktan çekinmez. Bu yüzden ben de çekinmeden soruyorum.” deyip kadınların gusül abdesti alması konusunu soruvermiş, Allah Resûlü de güzelce açıklamıştı. Hadisi bize rivayet eden Ümmü Seleme Validemiz merakını yenemeyerek: “Kadınlara da mı gusül gerekiyor?” diye sormuş Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona da aynı açıklıkla cevap vermişti. (Buhârî, ilim 50) Bu rivayetten anlaşılıyor ki Allah Resûlü’ne kadınlar da gelip soru soruyorlar ve O, sordukları her mevzuya anlayacakları en güzel şekilde cevap veriyor ve onları memnun ediyordu.
Kadınların eğitiminde gösterilen hürriyet anlayışındandır ki dinimizin büyük bir bölümü bize Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımlarından gelmiştir. Bu konuda en başta gelen validemiz Hz. Âişe’dir (radıyallahu anhâ).
Âişe Validemiz (radıyallahu anhâ)
Allah Resûlü’nün hanımları arasında ilme düşkünlüğü ile bilinenlerin en önde geleni Hz. Âişe validemizdi. O kadar ki “Bilmediği bir konuyu duyduğunda, onu iyice anlayıncaya kadar sormaya devam ederdi.” (Buhârî, ilim 36) Ebû Musa el-Eşari anlatıyor: “Allah Resûlü’nün arkadaşları olarak ne zaman bir hadisi anlamada problem yaşasak, hemen Âişe’ye sorardık. Kendisi bize o konuda mutlaka bir bilgi sunardı.” (Tirmizî, menâkıb 62) Rivayetten de anlaşıldığı gibi Âişe validemizin hadislere vukufiyeti fevkalade ileri idi. Huzuruna gelen bir soru veya problemi, hemen bir hadisle veya bir te’ville (yorumla) hallediveriyordu. Hatta bazı yanlış anlaşılan veya eksik rivayet edilen hadisleri, Hz. Âişe validemiz tamamlamış ve bizi yanlış anlamalardan kurtarmıştır. (Zerkeşî, el-İcabe, s. 103)
Allah Resûlü (aleyhi ekmelüttehâyâ) Hz. Âişe hakkında şöyle buyurmuşlardır: “Peygamber Hanımları da dahil eğer ümmetimin kadınlarının ilmi Âişe’nin ilmiyle kıyas edilecek olsa, Âişe’nin ilmi ağır gelir.” (Taberani, Mu’cemü’l-Kebîr, 23/184) Binaenaleyh Efendimiz’den tescilli bu ilim hazinesine miras ve tıp ile ilgili konularda dahi müracaatta bulunurlardı. (Taberani, Mu’cemü’l-Kebîr, 23/182; Hâkim, Müstedrek, 4/11) Âişe Validemizin tabiblik yönünün olduğunu da yine kaynaklarımızdan öğreniyoruz. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/67)
Mekke’nin âlimi olan Ata b. Rabâh, Âişe validemizin ilmine olan hayranlığını şöyle ifade eder: “O, insanların en fakihi, en âlimi, görüşü en güzel olanıdır.” (Hâkim, Müstedrek, 4/14) Âyetlerin iniş sebebini en iyi bilenlerden biri olan Âişe Validemiz, Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında fetvalar da veriyordu. Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anh), sünnetle alâkalı bazı sorular için Hz. Âişe Validemize elçiler gönderiyorlardı. (İbn Sâd, Tabakât, 2/32–33)
Hafsa Validemiz (radıyallahu anhâ)
Hafsa Validemiz yirmi yaşlarında Peygamber Efendimiz’le evlenmiş ve 60 hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de kardeşi Abdullah b. Ömer, yeğeni Hamza, kadın hizmetçisi Safiye, Hârise b. Vehb, Ümmü Mübeşşir gibi sahabiler rivayette bulunmuşlardır. Dikkat edilirse, kendisinden rivayet edenler arasında kadınlar vardır ve o kadınlardan biri de hizmetçisidir. İslâm, kadın hizmetçiye dahi ilim öğretme imkânı sunmuş, bununla da kalmayıp o ilmi başkalarına nakletmesini de tavsiye etmiştir.
Hafsa Validemiz (radıyallahu anhâ), belagat ve fesahat sahibi, eli kalem tutan bir kadındı. Babası Hz. Ömer’in vefatından sonra Müslümanlara hitaben yapmış olduğu bir konuşma vardır ki gayet edîbânedir. (Ömer Rızâ Kahhâle, A’lâmu’n-Nisâ, 1/275) Cahiliye’de Şifa Adeviye isimli kadından yazmayı öğrenmişti. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem kendisiyle evlendikten sonra, Şifa Adeviye’den Hafsa Validemize hüsn-ü hattı ve süslemeyi de öğretmesini istemişti. (İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, 12/457)
Ümmü Seleme Validemiz (radıyallahu anhâ)
Her hanımın, kendi evini birer okul, birer mescit hâline getirmesi, dinimizin istediği, en azından tavsiye buyurduğu bir kutlu vazifedir. Anneler, çocuklarını böyle bir ortamda büyüttüklerinde, rûhu, aklı, kalbi Allah marifetiyle dolmuş, ibadet, zikir ve ahlâk-ı âliyeyle doymuş bir nesil yetişecektir. Şu kutlu beyanı bir de bu açıdan okuyalım: “Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve (Resûlullah’ın) hikmetlerini anın. Allah muhakkak ki Latif ve Habir’dir (ilmi en gizli şeylere bile nüfuz eder).” (Ahzâb Sûresi, 33/34)
İşte bu âyeti ruhunda yaşayan Ümmü Seleme Validemiz, okul öğretmenine haber göndererek, Kur’ân öğretmek üzere kendisine çocuk göndermesini istemişti. Hadisleri en iyi ezberleyenlerden biriydi o.
Ve Diğerleri
İbn Hazm, kitabında yirmi kadar hukukçu hanım sahabiden bahseder. Örnek olarak yukarıdaki validelerimizin yanında şu isimleri sayabiliriz:
Ümmü Habibe validemiz, Fâtıma validemiz, Ümmü Şerik, Ümmü’d-Derdâ el-Kübrâ, Ümmü Seleme Validemizin kızı Zeyneb, Ümmü Eymen, Ümmü Yûsuf, Atike bint Zeyd b. Amr b. Nufeyl, Ebû Bekir Efendimiz’in kızı Esma validemiz, Fâtıma bint Kays (radıyallahu anhunne ecmaîn). (İbn Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, s. 223)
Sonraki Dönemlerde Kadın Âlimler
Bu kutlu neslin ardından pek çok kadın âlim yetişmiştir. Örnek olarak birkaç tanesinin sadece ismini zikretsek yeterli olur: Kitabet ve şiir alanında Uleyye binti Mehdi, Âişe binti Ahmet el-Kurtubiyye, Villâde binti Halife el-Müstekfî, tıp alanında göz hastalıklarını tedavi etmekle meşhur Benî Eved kabilesinden Tabibe Zeynep, Ümmü’l-Hasen binti’l-Kâdî Ebî Cafer et-Tancalî ki meşhur bir tabiptir. Hadis alanında Kerîme el-Merveziye, Seyyide Nefîse binti Muhammed. (Bu ve daha pek çok kadın âlim için Â’lamu’n-Nisâ adlı esere bakılabilir.)
Hâfız b. Asâkir, kendi hocaları arasında seksen küsur kadın muhaddis sayar. Ayrıca, İmam Şâfiî, Buhârî, İbn Hallikân ve İbn Hibbân gibi âlimlerin kadın müderrisleri de olmuştur. Bu müderriselerin çoğu, fakîh, edip ve meşhur âlimlerdir. Sadece birkaç misalini verdiğimiz bu kadın âlimler, İslâm’ın kadınların eğitimine bakışını ortaya koymaya yeter. Daha fazlasını tabakat kitaplarına (âlimlerin hayatlarının anlatıldığı eserlere) havale ediyoruz.
Netice
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kavlen ve fiilen teşvikçisi olduğu kadın eğitimi, İslâm’da en güzel şekilde tatbik edilmiş ve kadın hiçbir zaman bu hakkından mahrum bırakılmamıştır. Zamanımızda kısmen bazı yerlerde görüldüğü gibi kız çocuklarını okutmama, okutmaya gerek duymama yanlışlığına düşülmüşse bu, dinimizden değil, dini yanlış ya da eksik anlamadan kaynaklanmıştır. Hâlbuki dinimizin kaynakları olan Kur’ân ve Sünnet, hep umumi konuşmuş, kadın-erkek herkesi kapsayacak şekilde hitap etmiştir. Peygamberimiz’in eşleri, sahabe hanımlar ve sonraki nesillerden yetişen kadın âlimler bunun şahididir. Öyleyse, bugünün inanmış erkeklerine düşen vazife, hanımlarına ve kızlarına öğrenme ve öğretme imkânları hazırlamak, buna karşılık kadınlardan ve kızlardan beklenen gayret ise kendilerine sunulan fırsatları iyi değerlendirip ilme koşmak, imkânlar sunulamamış olsa dahi, şartları zorlayıp kalb, zihin ve akıllarını ilim ve marifetle doldurmaya çalışmaktır. Çocukların yetişmesinde en büyük role sahip olan kadının, yetişmiş, ilimli ve şuurlu olması, insanlığın geleceği adına da büyük ehemmiyet arz etmektedir. Hem bugün ilim elde etme yolları; kitapların bolluğu, yetişmiş insanların çokluğu ve internet sayesinde kütüphanelerin evlere taşınmasıyla, geçmiş yıllara göre daha kolay ve daha geniştir. İnsana düşen şey ise sadece imkânları değerlendirme gayretidir.