Namazı cemaatle kılmak İslam’ın önemli şiarlarından biridir. Öyle ki, Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalatü vesselam) bu yöndeki söz ve uygulamalarıyla “Rüku edenlerle birlikte rüku edin” (Bakara Suresi, 2/43) ayetine dayanan Hanbelîler ve Zahirîler namazı cemaatle kılmayı farz-ı ayn görürken, Malikiler ve Şafiler bunun farz-ı kifaye olduğunu söylemişlerdir. Hanefilerde ise bu, sünnet-i müekkede olmakla birlikte onlardan da cemaatle namaza vacip diyenler olmuştur.
Cemaatle namazın ehemmiyetini bildiren hadislere baktığımızda bunların mutlak olduğunu kadın veya erkek ayrımı yapılmadığını görürüz. Ancak Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınların cemaate gelmeleriyle ilgili ifade buyurduğu sözleriyle, onların namazlarını evlerinde kılmalarının daha hayırlı ve daha faziletli olduğunu göstermiştir. Bu konuda varid olan hadisi şeriflerden bazıları şu şekildedir:
“Kadınların mescitlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır.” (Müslim, Salât 134–137)
“Kadınların en hayırlısı mescidi evlerinin içi olandır.” (Ahmed b. Hanbel, 6 / 301)
“Kadınlarınız geceleyin mescide çıkmak için sizlerden izin istediklerinde onlara izin verin.” (Müslim, Salât 139)
“Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mesidlerinden menetmeyiniz. Ancak onlar süslenmemiş ve koku sürünmemiş olarak camiye gelsinler.” (Dârimî, Salât 57; Ahmed b. Hanbel, 2 / 438)
“Kadının özel odasında kıldığı namaz (evin) salonunda kıldığı namazından, (eşyalarının gizlendiği) daha özel odada kıldığı namaz da özel odasında kıldığı namazdan daha efdaldir.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 2/403)
Bu konuda Hz. Aişe de (r.a) şöyle demiştir:
“Eğer Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınların (süslenme, giyinme ve koku sürünmeden yana) ihdas ettiklerini görseydi, İsrail oğullarının kadınlarının men edildiği gibi onları mescide çıkmaktan men ederdi.” (Buhârî, Ezan 163; Müslim, Salât 144)
Bu ve benzeri hadislerle Asr-ı Saadetteki uygulamaları ve kadınların mescitlere geldiklerinde fitne olup olmayacağını dikkate alan mezhep imamları konuyla ilgili farklı hükümlere varmışlardır. İmam Azam Ebu Hanife, sadece yaşlı kadınların sabah, akşam ve yatsı namazlarına gitmelerini mahzursuz görürken, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed Hazretleri ise yaşlı kadınların bütün vakit namazlarında mescide gidebileceklerini söylemişlerdir. Şafiî ve Hanbelîler yaşa bakmaksızın güzel ve gösterişli olan kadınların cemaate gitmelerini mekruh görmüşlerdir. Malikiler bu konuda hiçbir istisna getirmeksizin bütün kadınların cemaate gitmesinin mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Hz. Aişe’nin (r.a) hadisini de göz önünde bulundurduğumuzda, kadın için camiye cemaate gitmesinin caiz olup olmamasındaki temel faktörün fitne olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim mezhep imamlarının “gece gitmeleri caizdir” “yaşlı kadınların gitmeleri caizdir” şeklindeki mütalaalarına da baktığımızda, bununla fitnenin önünün alınmak istendiğini anlayabiliriz. Kadının camiye cemaate gitmesini belli şartlar altında caiz görenlerin de kabul ettikleri bir husus vardır ki, o da kadın için namazlarını evde kılmasının daha faziletli olduğudur.
Biz şimdilik bu konunun teferruatını fıkıh kitaplarına havale ederek, kadınların camiye cemaate geldikleri durumlarda veya evlerinde namazlarını cemaat halinde kıldıklarında dikkat etmeleri gereken bir husus üzerinde duracağız.
Cemaatte Safların Düzeni
Evet, namaz cemaat halinde kılındığında, safların teşekkülünde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bunların bazısı sünnet olmakla birlikte bazısı farzdır. Yani dikkat edilmediğinde namazın sıhhatine mani olur. İşte muhâzât da namazın sıhhati açısından dikkat edilmesi gereken farzlardan birisidir.
Muhâzâtü’n-nisa denildiğinde cemaatle kılınan bir namazda kadınların erkeklerle aynı hizada bulunması anlaşılır ve bu durum erkeklerin namazını fasit/batıl kılar. Bu hüküm Hanefi mezhebine göredir. Diğer üç mezhepte bu mekruh olmakla birlikte namazın sıhhatine mani bir durum teşkil etmez. Aslında cemaatle kılınan bir namazda saf düzenine baktığımızda, imamın hemen arkasında erkekler durur, daha sonra erkek çocuklar, onların arkasında da kadınlar durur. Saf düzeninin bu şekilde tanzim edilmesi, Peygamber Efendimiz’in (aleyhi ekmelü’t tehâyâ) hadislerine ve asr-ı saadetteki uygulamalara dayanmaktadır ve kadınların erkeklerin arkasında saf bağlaması gerektiği hususunda alimlerimizin ittifakı ve icmâı vardır. Nitekim Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz erkekler için en faziletli ve sevaplı safın ilk saf olmasına mukabil kadınlar için en hayırlı safın arka saf olduğunu ifade etmiştir. (Müslim, Salât 132)
Muhâzâtın gerçekleşmesiyle erkeğin namazının bozulacağını söylemiştik. Ancak namazı fasit kılan muhâzâtın (kadınla aynı hizada bulunmanın) gerçekleşmesi için belirli şartlar vardır. Bunlar:
1- Kadın ve erkek aynı mekânda yan yana olmalıdır. Aralarında bir kişinin namaz kılabileceği kadar bir boşluk olursa veya aralarında direk, perde, duvar gibi bir mani bulunacak olursa ya da birisi caminin alt katında diğeri üst katında bulunacak olsalar kıldıkları namaz sahih olur.
2- Muhâzâtin gerçekleşmesinde itibar ayağadır. Buna göre kadının ayağının erkeğin ayağıyla aynı hizada bulunması ya da ondan daha önce olması gerekir. Böyle olmayıp kadının ayağı erkeğin ayağından daha geride olduğu halde, kadının vücudunun bir kısmı boyunun uzunluğundan dolayı secdede erkeğin önüne geçse bile, namazı ifsat edecek bir muhâzât gerçekleşmez.
3- Erkeklerin önünde veya hizasında bulunan kadın buluğ çağına girmiş veya yaklaşmış bulunmalıdır. Yoksa küçük yaştaki bir kızla aynı hizada namaz kılmakla namaz bozulmaz.
Kadının mahrem veya namahrem olmasının muhâzâta bir etkisi yoktur. Yani namahrem bir kadınla yan yana namaz kılmak namazı ifsat edeceği gibi kişinin annesi, teyzesi veya kız kardeşi gibi bir mahremiyle de yan yana namaz kılması namazını bozar.
4- Erkeğin hizasında bulunan kadının temyiz gücüne sahip bulunması yani kıldığı namazın ne olduğu bilen namazın şuurunda birisi olması gerekir. Buna göre akıl hastası bir kadınla yan yana namaz kılan bir erkeğin namazı bozulmaz.
5- Kılınan namaz rükûsu, secdesi ve diğer bütün rükûnlarıyla kâmil bir namaz olmalıdır. Yoksa cenaze namazında veya tilavet secdesinde muhazâtü’n-nisa gerçekleşmez.
6- Yan yana duran erkek ve kadının aynı vaktin namazını birlikte cemaat olarak eda etmeleri gerekir. Böyle yapmayıp da aynı vaktin namazını münferiden kılsalar veya birisi münferiden diğeri ise cemaate uyarak kılsa, muhâzat gerçekleşmeyeceği için erkeğin namazı bozulmaz.
Diğer yandan imam selam verdikten sonra bunların ayağa kalkarak namazlarını mesbuk olarak eda etmeleri halinde de aralarında meydana gelecek olan muhâzât namazı bozucu değildir. Ancak kadın ve erkeğin namazlarını bu şekilde kılmaları mekruhtur.
7- İmamın kadınlara da imam olmaya niyet etmiş olması gerekir. Eğer imam niyetinde kadınlara da imam olmayı zikretmezse, kadınların o imama iktidası sahih olmayacağından namazı bozan bir durum ortaya çıkmaz.
8- Muhâzâtın meydana gelmesi için en az namazın bir rüknünü eda edecek kadar bir süre kadınla erkeğin yan yana durmaları gerekir.
9- Her ikisinin de aynı kıbleye yönelmiş olması gerekir. Buna göre Kâbe’nin içinde veya karanlık bir gecede namaz kılan bir erkek ve kadın yan yana durmuş olsalar bile aynı yöne doğru namaz kılmıyorlarsa erkeğin namazı bozulmaz.
Bu şartlar gerçekleştiğinde, namazı bozan muhâzât vuku bulmuş olur. Buna göre, mesela safların arasında bir kadın varsa, kadının sağındakiyle solundakinin ve varsa arkasında duranın namazı bozulur. Kadının sadece yanında duranın namazı bozulur, onun yanındakinin bozulmaz. Çünkü namazı bozulan kimse diğerleriyle kadın arasında bir sütre olmuş olur. Eğer erkek saflarının arasında iki kadın varsa, aynı şekilde bu iki kadının yanlarında duran iki erkeğin ve bu iki kadının arkasında duran iki erkeğin olmak üzere dört kişinin namazı bozulur.
Şayet erkeklerin önünde kadınlardan teşekkül etmiş tam bir saf varsa, bu kadınlar safının arkasındaki bütün erkeklerin namazları bozulur.
Muhâzâtın gerçekleşmesiyle kadının namazı bozulmaz. Ancak böyle bir kadın günah işlemiş olur.
Aslında kadınların namazda en arka tarafta saf bağlamaları ve erkeklerle ihtilat halinde bulunmamaları onların kıymet ve değeriyle ilgili olmayıp, fıtri ve tabii sebeplere dayanmaktadır. Safların bu şekilde tutulması, namaz kılan erkeklerin kalp ve gönüllerine gelebilecek fitnelerden onları emin kılmaya, mabed adabını temin etmeye ve ibadet huzurunu sağlamaya yönelik bir tedbirdir. Namazdaki huşû ve saygının gerçekleşmesinde ve namazın bir disiplin içinde eda edilmesinde muhâzâta ve sünnete uygun saf düzenine dikkat edilmesi son derece mühimdir. Son olarak namazdan istifadenin ve rızay-ı ilahiyi kazanmanın ihlâs ve samimiyetin yanında takva ile ilgili bir husus olduğunu, yoksa kadınların arka tarafta saf bağlamalarının bunda bir etkisi olmadığını hatırlatalım.
Kaynaklar:
- 1- İbni Abidin.
- 2- Fetavay-ı Hindiye.
- 3- Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali.
- 4- Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali.
- 5- Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Muhâzât” maddesi.
- 6- İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşam Ansiklopedisi, “Muhâzâtu’n-Nisâ” maddesi.