İçindekiler
Anne- babanın çocuğuna karşı görevleri doğumundan itibaren başlamış olduğu kabul edilse bile doğumundan önceki dönem itibarıyla de bazı manevî sorumluluklardan bahsedilebilir.
1-Doğumdan Önceki Sorumluluklar
Nasıl bir tohum toprağa atıldığında daha filiz vermeden onun sulanması, gübrelenmesi gibi bazı ziraî tedbirler alınıyorsa canlılar arasında en şerefli mahlûk olan insan için de elbette tedbirler alınmalıdır zira hadisin ifadesiyle daha anne karnında insanın şakî veya saîd olacağı takdir ediliyorsa bu takdirde anne-babanın yaşantısı, yediği-içtiği, ibadet hayatı belli ölçüde rol oynamakla beraber çocuğun şakî veya saîd olması sadece anne-babanın yaşantısına bağlı değildir zira Peygamber çocuklarının inanmadığını Kur’ân bize haber vermektedir. Anne ve babanın doğum öncesi ve sonrası tavırları da onun şakî ve saîd yazılmasında önemli vesilelerdir. Bu itibarla ebeveyn bu dönemde her türlü tedbiri almalıdırlar. (Müslim, kader 3; İbn Mâce, mukaddime 7; Buhârî, kader 1).
2-Doğumdan Sonra Çocuğa Karşı İlk Vazifeler
a) Dua
Çocuk dünyaya gelince ilk yapılan muâmelelerden birisi duadır. Tahnîk (ilk gıda) için Peygamberimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) getirilen çocuklara aynı zamanda dua da edildiğini, Hz. Âişe’den gelen bir rivayet teyit etmektedir. (Müslim, tahâret 101). Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine getirilen çocuğa dua eder ve başını okşardı.
Yapılan dualarda çocuğun Müslüman olarak yaşaması, Allah’ın rızası dairesinde ömür sürmesi, şeytanın şerrinden korunması ve hayırlı bir evlat olması için hayır duada bulunmak, onun hem dünya, hem ahiret saadeti için büyük önem taşır. Hz. Âişe Validemizin rivayetine göre yeni doğan çocuklar getirildiğinde Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara hayır ve bereket duasında bulunurlardı. (Müslim, âdâb 26). Aynı âdeti daha sonra Sahâbe-i Kiram Hazerâtı da devam ettirmişlerdir.
b) İlk Gıda (Tahnîk) ve İlk Elbise
Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek sünnettir (Tirmizî, menâkıb 46). Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise menduptur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak müstehaptır, daha faziletlidir.
Konuyla ilgili farklı rivayetler, Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu uygulamayı sadece kendi torunları için değil diğer Müslüman çocuklarına da uyguladığını göstermektedir. Bu takdirde bu sünnet bütün Müslümanlar için geçerli bir sünnettir.
Peygamberimiz’in (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) gerek kızı Fâtıma’ya, gerek Ümmü Süleym’e: “Benden evvel çocuğun ağzına bir şey koymayın.” diye haber salması, bu emrin uygulandığı Hz. Hasan’ın, emrin uygulanmadığı Hz. Hüseyin’e nazaran daha a’lem (bilgili) olduğunun Hz. Ali tarafından itirafı, tahnîk meselesinin terbiyede ihmal edilmemesi gereken bir husus olduğunu göstermektedir. İslâm terbiyecileri bu sünnetin, çocuğu bir âlime götürerek onun eliyle yerine getirilmesini tavsiye etmişlerdir. [1]İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, s.118
Yeni doğan çocuğun beyaz bir beze sarılması da sünnettir zira Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselam) Hz. Sevde’ye hitaben: “Doğum olunca bana haber vermeden çocuğa hiçbir şey yapmayın.” buyurmuş, Hz. Sevde’nin: “Ya Resûlullah, çocuk doğdu, göbeğini kestim ve sarı beze sardım.” cevabı üzerine Efendimiz (aleyhissalâtu vesselam) öfke izharında bulunur ve çocuğu beyaz bir beze sarar.[2]Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 16, 261-62
c) Kulağına Ezan Okuma
Ezan ve kamet çocuğa yapılan ilk iman telkinidir çünkü ezanın mana ve muhtevasında tekbir, tevhid, nübüvvet ve namaz gibi dinin esasları bulunmaktadır.
Bu âdet bizzat Peygamber Efendimiz’den gelmektedir. Sünen-i Tirmizi’de nakledildiğine göre Hz. Hasan dünyaya gelince Peygamberimiz onun sağ kulağına ezan okumuştur (Tirmizî, edâhî15).
d) İsim Koyma
Çocuk doğduğunda birinci günün akşamı isim verilebildiği gibi (Buhârî, akîka 1; Müslim, fedâil 62) eğer akîka kurbanı kesilecekse yedinci gün ismin konulmasının gerektiği hadislerde ifade edilmiştir (Tirmizî, edeb 63). Ancak doğumun yedinci gününden önce isim verilmesinin de mahzurlu olmadığını belirtmek gerekir çünkü Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) düşüklerin bile isim verilerek gömülmesini emretmişlerdir.[3]İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, 2/452-453.
Çocuğa isim verilirken dikkat edilecek husus, manası güzel olan ismin konulmasıdır. Çocuğa güzel isim koymak, her baba için yerine getirmesi gereken önemli bir sünnettir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
إِنَّكُمْ تُدْعَوْنَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِأَسْمَائِكُمْ وأَسْمَاءِ اٰبائِكُمْ فَأَحْسِنُوا أَسْمَاءَكُمْ “Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, öyle ise isimlerinizi güzel kılın.” (Ebû Dâvud, edeb 61).
Bunun yanında birçok rivayette belirtildiği üzere Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) birçok kimsenin ismini manası kötü olduğu için değiştirmiş ve yerlerine manası güzel olan isimler koymuştur. Birçok âlim ismin, konulan kişiye tesir edeceğini belirterek konunun önemine atıfta bulunmuşlardır.
Allah’a ait olan ve Kur’ân’da Esmâ-i Hüsnâ diye beyan buyrulan Rahman, Rahîm, Azîz gibi ism-i şerifler, başına “kul” anlamındaki “abd” kelimesi eklenerek Abdurrahman (Rahmân’ın kulu), Abdulaziz (Azîz’in kulu) şeklinde insanlara verilebilir. Bununla birlikte esmâ-i hüsnâdan olan isimlerden birçoğunun isim veya sıfat olarak insanlar hakkında kullanılmaları da câiz görülmüştür. Bunlardan bazıları ise sadece Allah hakkında kullanılır ki onların insanlara isim olarak verilmesi doğru değildir. Abdulkâhir el-Bağdâdî’ye göre bu açıdan insanlara verilmesi câiz olmayan isimler şunlardır: Allah, İlâh, Rahmân, Hâlik, Kuddûs, Rezzâk, Muhyî, Mümît, Mâlikü’l-mülk, Zü’l-celâli ve’l-ikrâm.[4]Bekir Topaloğlu, “Esmâ-i Hüsnâ”, DİA, 11/412
Son zamanlarda moda olduğu üzere, Kur’ân’da geçiyor diye manası uygun olmayan isimler koymak da doğru değildir. Mesela “aleynâ” kelimesi, sırf söylenişi kulağa hoş geliyor diye isim olarak konulmaktadır. Hâlbuki bu kelimenin isim olabilecek bir anlamı yoktur. Manası “bizim üzerimize” “bize gerekir” demektir.
e) Sünnet Ettirme
Sünnet olma, Müslümanla kâfiri birbirinden ayıran önemli alametlerden biri olarak telakki edilmiştir. Bu yönüyle onun farz ve vacip olduğunu söyleyenler olsa da önemli bir sünnet olduğunda şüphe yoktur.
Sünnet olmanın vakti tam belirlenmemişse de çocuğun ergenlik yaşından, yani namaza oruca başlama yaşından önce sünnet olması en uygun olanıdır. Yedinci gününde sünnet olması tercih edilir. Büluğ çağında sünnet olması ise artık vacib olur.
Büluğa ermeden çocuk sünnet ettirilecek ise her bünyenin bir olmayacağı göz önüne alınarak, hangi yaşta sünnet olabileceği konusunda çocuk doktorlarının tavsiyelerine göre hareket etmekte fayda vardır.
f) Akîka Kurbanı Kesme
Yeni doğan çocuğun ilk günlerinde Cenâb-ı Hakk’a bir şükran nişanesi olarak kesilen kurbana “akîka kurbanı” adı verilmiştir.
Esasen akîka yeni doğan çocuğun başındaki ana tüyünün adıdır. Akîka kurbanı Hanefî mezhebinde mubahtır. Ama böyle şükür niyetiyle yapılan bir mubah, kurbiyete (Allah’a yakınlığa) dönüşmektedir zira niyet, âdetleri ibadete, mubahları da taate yani yapılmasından sevap kazanılan bir amele çevirir. Böylelikle de akîka kurbanı nafile bir ibadet olmaktadır. Akîka kurbanı kesmek diğer mezheplerde sünnet; Zâhirîlere göre ise vaciptir.
Peygamberimiz (aleyhi elfü elfi salâtin ve selam), torunları Hasan ve Hüseyin için birer koçu akika kurbanı olarak kesmiş ve ümmetine de yeni doğan kız ve erkek çocukları için kesmelerini tavsiye etmiştir (Nesâî, akîka 5; Ebû Dâvûd, edâhî 20). Bu konudaki hadis-i şeriflerden yola çıkarak gücü yetenlerin erkek çocuğu için iki kurban kesmeleri tavsiye edilebilir.
Akîka kurbanını çocuğun doğumunun yedinci günü kesmek müstehaptır. Bununla birlikte doğumundan itibaren büluğ çağına kadar kesilebilir. Aynı günde çocuğa isim verilmesi, saçının kesilerek ağırlığınca altın veya gümüşün tasadduk edilmesi tavsiye edilmiştir.
Kurban olmaya elverişli her hayvan akîka kurbanı olarak kesilebilir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi, aile fertleri ve yakın dostları yiyebileceği gibi tasadduk da edilebilir.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Aşağıdaki linki de okuyabilirsiniz:
Dipnotlar