Oruçlulara iftar yemeği vermek hayırlı bir davranış olduğu gibi bu sofralarda misafir ağırlamak da unutulmaması gereken geleneklerimizdendir. Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Bir oruçluya iftar veren kimseye, o oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Ancak o oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez.” (Tirmizî, Savm 82).
Oruç ibadetini tamamlayıp iftar vaktine yetişen kimse, bundan büyük bir mutluluk ve sevinç duyar. O, tuttuğu orucun mükâfatını almak üzere, kıyamet gününde Allah’ın huzuruna vardığı zaman en büyük sevinci tadacaktır. (Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb, 2/144).
Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “
Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah’a kavuştuğu zamandır.” (Buhârî, Savm 2)
Yolda giderken bir oruçluya bir hurma veya bir zeytin verilse de, iftar verme sevabına kavuşulur. Yemek yedirmeyi nimet bilmek gerekir. Misafir, sofrada bulunduğu müddetçe, meleklerin ev sahibine duâ edeceği de rivayet edilmiştir. Kıyamette Allah Teâlâ, kimine, “Bana niçin yemek vermedin?” diye sorar. O da, “Sen âlemlerin Rabbisin. Sana nasıl yemek verebilirdim.” der. Allah Teâlâ da, “Aç olan bir arkadaşına yemek vermedin. Eğer verseydin, bana yemek vermiş gibi sevab alırdın.” (Müslim, Birr ve Sıla 43) buyurur. Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, tatlı konuşan, yemek yediren ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir.
Dost ve arkadaşlara yemek yedirmek, sadaka vermekten efdaldir. Hz. Ali, “Dostlara yedirdiğim bir ekmek, fakirlere verdiğim beş ekmekten daha kıymetlidir. Dostlarla yenilen yemek, köle azad et-mekten daha makbuldur.” diyerek yemek yedirmenin ne kadar önemli olduğunu bildirmiştir.