Günümüzde, fizik ve madde ötesi varlıkların mevcudiyetine delil olan ‘Radyastezi‘ ilmi de telestezi’nin bir buudunu teşkil etmektedir. ‘Radyastezi’ isminden de anlaşıldığı gibi radyasyon ilmi, radyasyonlarla ilgili anlamlarına gelmektedir. Dünyada ve hatta kâinatta mevcud olan her cisim (canlı veya cansız) etrafına bir takım radyasyonlar, yani göze görünmeyen tesirler yayarlar. Bunlar, fizik aletleri ile tesbit edebildiğimiz vibrasyonlardan (titreşim) farklıdır. Bilinen en ince vibrasyonlar, kozmik şualardır. Bunların dalga boyları o kadar küçüktür ki, kalın kurşun levhalardan bile rahatlıkla geçebilmektedirler.
Asrımızda her cisim ve her canlıdan, kendi hususiyetlerini ve o andaki hallerini belirten, çeşit çeşit radyasyonların intişar ettiği bilim adamlarınca ispat edilmiştir. ‘Radyastezist’ olan bazı kimseler, yer altındaki bir suyun veya bir madenin neşrettiği tesirleri, herhangi bir emare ve işaret olmadan, tam ve doğru olarak alabilmektedirler. Bunlar, ellerinde bir çubuk tutmak suretiyle arazi üzerinde gezmekte ve su bulunan yere geldiklerinde, bu çubuklar kendiliğinden istikamet değiştirerek, suyun bulunduğu tarafa eğilmektedirler.
Radyastezi’nin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih öncesi zamanlardan bu yana, bu tür kabiliyetler kullanılmış, ancak belki de bu faaliyetlere, ilmî bir isim verilememişti. Şu vak’a, tarihi bir vak’a olarak bu mevzuda oldukça ilgi çekicidir:
‘Birinci dünya savaşı sırasında Gelibolu yarımadasına çıkartma yapmış olan İngiliz Kuvvetleri, adaya ayak bastıkları günden itibaren, etrafta içecek su olmadığından, şiddetli susuzluk çekiyorlardı. Su ikmali ancak Malta’dan gemilerle yapılıyordu. Bu da hem çok zaman alıyor, hem de külfetli idi. Ayrıca bu taşıma su, oradaki değirmeni döndüremiyor ve oradakilere kifayet etmiyordu. Bu esnada General’e, orduda Saffer Kelly isminde radyastezi kabiliyeti olan birinin var olduğu haberi geldi. General derhal Kelly’nin çağrılmasını emretti. Kelly gelip, ertesi sabah tetkikata başlayacağını söyledi. Radyastezist Kelly ertesi sabah işe koyuldu. Elinde sadece basit bir bakır çubuk bulunduruyordu. Kelly bu bakır çubuk sayesinde otuzdan fazla yeraltı su kaynağını tesbit edebildi. Hatta bu çubuğa bakarak, suyun ne kadar derinde ve ne miktarda olduğunu da haber veriyordu. Halbuki aynı bölgede daha önce bir çok mühendis tarama yapmış, ancak muvaffak olamamışlardı.’
Radyastezi üzerine en ciddî ilmî çalışmalar Rusya’da yapılmıştır. Üstelik bu çalışmalar, madde ötesi varlıkların toptan inkara uğradığı bir döneme rastlamaktadır. Mesele bu yönüyle de ilgi çekicidir. Bir yandan bu nevi araştırmalar inkar edilirken, diğer taraftan da kullanma mecburiyeti hasıl oluyordu. Dolayısıyla Rus ateist bilim adamları, mistik sihir olarak nitelenen bu nevi ilmî araştırmalara bir isim bulmada zorluk çekiyorlardı.
Bu inkarcı yaklaşıma rağmen Rus jeologları, cesaretle meselenin üzerine eğildiler. Nihayet Dr. Bodomolow isminde bir su jeoloğunun eline aldığı bakır çubuklar, aniden titreşim yaparak, bulunduğu yerde büyük bir yeraltı su deposu olduğunu gösterince herkes dehşete düşüverdi. Zira artık elindeki çubuk ve bedenindeki radyastezi şuaları ile yer altındaki derelerin derinliğini ve su damarlarının çapını bile anlayabiliyordu. Dr. Bodomolow, nihayet radyastezi çubuklarının maharetini kabul etmiş ve bu mistik hadiseye inanmayı kendine telkin etmeye başlamıştı.
Böylece Rusya’da arka arkaya yapılan testler, insanın, toprağın derinliklerindeki maddelere karşı, tuhaf bir duyarlık istidadının olduğunu göstermiştir. Bu duyarlık bilim için oldukça hayatîdir. İlim adamları bunun da mutlaka kullanılıp geliştirilmesi gerektiğine inandılar. O kadar ki, aynı akademiye mensub birkaç bilim adamı, bizzat Stalin’in şahsi arazisi üzerinde araştırma yaparak, buldukları neticeyi bilimsel bir dergi olan ‘The Journal of Electricitiy’ (Ocak 1944) de yayınlamak cesaretini de göstermişlerdir. Bu hadise o gün Rus bilim adamları arasında bir hayli yaygınlaşmıştı. Bunun üzerine 100’den fazla bilim adamı (bir kısmı kızıl ordudan) geniş çapta bir radyastezi araştırma yapmaları için görevlendirildi. Belli bir arazi tayin edildi. her birinin elinde normal yaş ağaçtan (Y) şeklinde kesilmiş çubuklar bulunuyordu. Bu çubuklar su olan bölgeye gelindiğinde esrarengiz bir şekilde duyarlık gösteriyorlardı. Sonunda ‘Bilimsel Komisyon’ radyastezi çalışmalarına ‘evet’ diyerek, çubuklara da ‘Büyücü değneği’ ismini verdiler. İşin ilgi çekici bir yanı da bu radyastezi çubuklarının duyarlılığına hiçbir maddi kuvvet mani olamıyordu. Kauçuk eldiven takıyorlar, değişik maddelerden mamul zırh giyiyorlar yine de bu çubuklar harıl harıl çalışıyor ve insandaki esrarengiz istidatlarla alakaya devam ediyorlardı…
Bugün artık Sovyet bilimine radyastezi iyice yerleşmiş ve geliştirilerek bilimsel olarak da ‘The Biophysical Effects Method’ kısaca ‘BPE’ olarak adlandırılmıştır. Fakat aynı zamanda ‘niçin ve nasıl?’ sorularını da beraberinde getirmiştir. Su, insan ve basit bir çubuk arasında nasıl bir ilişki söz konusu idi? elektromağnetizm gibi bilmediğimiz bir enerji ya da insanın henüz keşfedilmemiş bir duyum organı mıydı? Hep beraber göreceğiz…
Kaynak: Varlığın Metafizik Boyutu, “Radyastezi”