Fidye, sürekli bulunan bir hastalıktan veya yaşlılıktan dolayı oruç tutamayan kimselerin, tutmaları gereken her gün için bir fakiri iki öğün doyuracak kadar yaptıkları yardıma denir. Fidye iyileşmesi mümkün olmayan hastalar ve çok yaşlı kimseler için bir ibadet sevabına ortak olma vesilesidir. Ancak fidye vermesi gereken kimsenin malî gücü yoksa, bu kimse Allah’tan afv ve bağışlanma talep eder. Fakat burada kocasının maddi imkanı yerinde ise bu miktarı ödemesi gerekir. Bunun dışında bu kimsenin oğulları, torunları yahut yakınları -fidyeyi ödeme zorunlulukları olmasa da- fidyeyi öderseler faziletli bir iş yapmış olurlar.
Fidyenin miktarı ise her bir oruç için bir fakiri iki öğün doyuracak miktarda bir parayı ya da yemeğin kendisini fakirlere vermektir. Bu asgari miktardır. Kişi isterse daha fazla da verebilir. Çünkü ayeti kerime’de Allah’u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye, bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara suresi, 2/184).
Öte yandan kefarette olduğu gibi, fidyede de, hem oruç tutması gereken kimse fidyeyle mükellefiyetini yerine getirmiş hem de toplumsal dayanışmanın önemli bir unsurunu teşkil eden, ihtiyaç sahiplerine yardım ameliyesi yerine getirilmiş olmaktadır.