Seyyid, Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) soyundan gelenleri anlatmak için kullanılan bir terimdir. Kelime anlamı olarak, “efendi, bey, önder, sahip, faziletli, kerim” gibi anlamlara gelir. Şerif kelimesi de, “şerefli, asil, soylu” manalarına gelip seyyid kelimesiyle birlikte “nesl-i pâk-i Muhammedî’ye mensup olup yüceltilmiş olan” anlamında kullanılır. Bu yönüyle seyyid ve şerif kelimeleri Nebiyy-i Ekrem’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Ali ve Hazreti Fâtıma’dan doğanlar ve onların soyundan gelenler için kullanılır. Anne ve baba tarafından Hazreti Ali’nin (radiyallahu anh) soyundan gelenlere ise seyyidü’s-sâdât denilmiştir.
İslâmiyet öncesi seyyid ve şerif kelimeleri soylu ve asil kimseler için kullanılan bir terimdi. İslâmiyetle birlikte bu iki terim, Allah Resûlü’nün (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) kızı Hazreti Fâtıma ile Hazreti Ali’nin çocukları ve torunları için kullanılmıştır. Seyyid ve şerif ünvanları, Hazreti Hasan ve Hüseyin (radiyallahu anhüma) dışında Hazreti Ali’nin (radiyallahu anh) diğer çocukları için de kullanılmıştır. Ancak hicrî 4. Asrın sonlarından itibaren seyyid ve şerif lakaplarının Hazreti Hasan ve Hüseyin’in soyundan gelenler için kullanılmaya başlanmıştır.
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Hasan’a seyyid ünvanını bizzat kendisi vermiştir. (Buhârî, fezâilü ashâbi-nebî 22). Yine Hazreti Hasan ve Hüseyin’i cennet gençlerinin efendisi olarak vasıflandırdığı için bu iki mübarek zata “seyyideyn” denilmiştir.
Allah Resûlü’nün Ehl-i beyt’i müslümanların yanında büyük bir değere sahiptir. Bu durumun oluşmasında, Ehl-i beyt’in faziletine işaret eden ayetlerin ve hadislerde de onlara saygı gösterilmesinin ve bunun da Resûl-i Kibriyâ’yı (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevmenin bir göstergesi sayılmasının etkili olduğunu söylemek gerekir.
Hicrî 358 (miladî 969) Hazreti Hasan’ın soyundan gelen Mekke emirlerine şerif, Hazreti Hüseyin’nin soyundan gelen Medine emirlerine de seyyid ünvanı verilmiştir. Böylece ilk defa iki kelime arasında bir fark gözetilmiştir. Ancak bu iki lakap hem Hicaz’da hem de İslâm dünyasında birbirinin yerine kullanıldığı olduğu gibi ayrı olarak da kullanılmıştır. Abbasîler döneminde kurulan Nakîbüleşraflık kurumu İslâm dünyasının pek çok farklı bölgesine dağılan seyyid ve şeriflerin kayıt altına alınması vazifesini üstlenmiştir. Ayrıca bu kurumun diğer bir görevi de seyyid ve şeriflerinin şecerelerinin araştırılıp kaydedilmesi ve bu hususta sahte nispet iddiasında bulunanların cezalandırılmasıdır.
Seyyid ve şerifler tarih boyunca devlet katında itibar gördüğü gibi alimler yanında da itibar görmüşlerdir. Mesela Ebû Hanife’nin (rahmetullahi aleyh) seyyid ve şeriflere gizlice yardım yaptığı, talebelerini de buna teşvik ettiği, Ahmed b. Hanbel’in (rahmetullahi aleyh) de onların önünde yürümemeye ehemmiyet verdiği bilinmektedir. Tarihte gelen pekçok devlet seyyid ve şeriflere büyük önem vermiştir. Abbasîler, İhşidîler, Selçuklular ve Osmanlı’lar bu devletler sadece bir kaçıdır.
Osmanlı döneminde seyyid ve şerifler âyandan sayılmışlardır. Osmanlı devletinde ve toplumunda seyyid ve şeriflere derin bir saygı gösterilmiş ve onlara ayrıcalıklar tanınmıştır. Mesela onlar vergilerden muaf tutulmuş, onlara aylık, altı aylık veya yıllık tahsisatların yanında cevâlî gibi gelirlerden pay ayrılmış ve özel ihsanlarda bulunulmuştur.
Seyyid ve şeriflik konusunda merak edilen konulardan birisi de bu ünvanlar babadan oğul veya kıza ya da anneden kız veya oğula geçip geçmeyeceğidir. Buna Osmanlı uygulamasını misal verebiliriz. Osmanlı devletinde seyyid ve şerifliğin kabulü için tek şart Hazreti Ali-Fâtıma evladı olmaktır. Seyyid ve şeriflik için anne-babadan birisinin bu iki ünvanı taşıması yeterlidir. Her iki taraftan Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) soyuna mensup olmak ise daha büyük bir şeref kabul edilmiştir. Osmanlı toplumunda kadın, kocasının soyuna tabiydi. Ancak bir kadın seyyide veya şerife ise başka soydan biriyle evlendiğinde bu ünvanını devam ettirebiliyordu. Bu anneden doğan çocuk da yine ünvanları taşıyabiliyordu. Buradan da anlaşılıyor ki anne veya baba tarafından seyyid veya şerif olmak bir kimsenin seyyid veya şerif olması için yeterlidir.